199

"Ehl-i Kitab'dan öyleleri var ki Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilmiş olanlara Allah'tan huşu duyarak îmân ederler. Allah'ın âyetlerini az bir bedel (semen-i kalîl) karşılığında satmazlar, işte onlar için Rabb'ları katında mükâfatlar vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir."

A- "Ehl-i Kitab'dan öyleleri var ki Allah'a, size indirilen ve kendilerine indirilmiş olanlara Allah'tan huşu duyarak îmân ederler."

Bu istinafı kelâm, Ehl-i Kitab'ın hepsinin, ahdi bozmak, kitabı tahrif etmek gibi daha önce anlatılan şer ve fesat ehli olmadıklarını, fakat bunlardan bir kısmının büyük menkıbelerin sahibleri olduğunu beyân eder.

Bir görüşe göre, bu âyetin işaret ettiği zâtlar, Abdullah b. Selâm ile arkadaşlarıdır.

Diğer bir görüşe göre ise bunlar, Necran Hıristiyanlarından kırk, Habeşistan Hırıstiyanlarından otuz iki ve Rum Hıristiyanlarından sekiz kışıdır. Bunlar, önceleri Hıristiyan iken sonra Müslüman olmuşlardır.

Bir başka görüşe göre de, Ehl-i Kitab'dan murad, Habeşistan hükümdarı Ashame el-Necâşî'dir. Nitekim rivâyete göre, Necâşî ölünce onun ölüm haberim Cebrâîl Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) e bildirdi. Bunun üzerine peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Haydi çıkın da, sizin ülkenizin dışında ölen bir kardeşinizin cenaze namazını kılın!" diye Ashaba seslendi. Sonra Bakî'a (Medîne mezarlığına) çıkıp oradan Habeşistan'a baktı ve Necâşî'nin tabutunu bizzat görüp cenaze namazını kıldı ve onun için Allah (celle celâlühü) tan mağfiret diledi.

Onu gören münafıklar:

"- Şu adama balan; hiç görmediği ve dininde olmayan o koca şişman Hıristiyan'ın cenaze namazını kılıyor" dediler.

İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

Kendilerine indirilen kitablar, iki mukaddes kitab Tevrat ile incil'dir.

Aslında Ehl-i Kitab olanların Kur’ân'a îmân etmeleri, kendi kitablarma olan îmânlarından sonra gerçekleştiği hâlde, âyette, onların Kur’ân'a olan îmânları önce, kitablarma olan îmânları ise sonra zikredilmiştir. Çünkü Kur’ân'a olan îmânları, kitablarma olan îmânlarının ölçüsü ve koruyucusu-dur. Zira iki eski mukaddes kitaba olan îmânları, ancak Kur’ân'a olan îmânlarına bağlı olarak geçerlidir. Çünkü o kitablarm neshedilmiş hükümleri geçerli değildir ve neshedilmemiş olan hükümleri de, ancak Kur’ân'ıle sabit olduğu cihetle muteberdir.

Bir de, âyetin bundan sonraki bölümü, onların kendi eski kitablarma olan îmânları ile ilgili olduğu için, îmân sırası gözetilmemiştir.

Ehl-i Kitabin eski iki mukaddes kitaba îmânlarından maksad, tahrifattan önceki asıllarına olan îmândır.

B- "Allah'ın âyetlerini az bir bedel (semen-i kaiîl) karşılığında satmazlar."

Bu cümle, o Ehl-i Kitab insanların, tahrifçilere muhalefet ettiklerini sarahatle ifâde eder. Bu hususun da, onların güzel hasletleri arasına dahil edilmesi, yalnız onların, Allah'ın âyetlerini az bir bedele satmadıkları için değil, fakat bunun, aynı zamanda o iki mukaddes kitabta bulunan peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in nübüvvetinin kanıtlarını da zımnen açıkladığı içindir.

C- "İşte onlar için Rabb'ları katında mükâfatlar vardır."

Şeref ve faziletin pek yüksek bir mertebesine erişmiş olan bu kişiler, o sayılan güzel sıfatları taşımalarından dolayı, Rabb'ları katında kendilerine mahsus, kendilerine va'dedilen özel mükâfatları vardır. Nitekim:

"İşte onlara, sabretmiş olmalarından dolayı, mükâfatları iki defa verilecektir." (Kasas 28/54) mealindeki âyet ile

" Ey îman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve Peygamberine îmân edin ki O, rahmetinden size iki kat mükâfat versin." (Hadîd 57/28) âyetlerinde bu hakikat anlatılır.

"i'nde rabbihim / Rableri katında" buyrulması, onlar için bir teşriftir.

Ç- "Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir."

Allahü teâlâ'nın ilmi bütün eşyayı şâmil olduğu için O, hiç düşünmeye ihtiyaç olmaksızın, her amel sahibinin istihkakı olan mükâfatı bilir. Bundan maksat, va'dedilen mükâfatın süratle onlara ulaşmasıdır.

199 ﴿