NİSA SÛRESİ

Medine'de nazil olmuştur, yüzyetmişaltı âyettir.

1

"Ey insanlar! Sakının O rabb'ınızdan ki sizi bir tek nefsten yarattı ve ondan da zevcesini yaratarak ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretti.

İsmini zikrederek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve rahimler (akrabalık bağlarını kesmek)den sakının. Şüphesiz Allah, sizi gözetleyıci (Rakıîb)dir."

A- "Ey insanlar! Sakının O Rabb'ınızdan ki sizi bir tek nefsten yarattı."

Bu umumi hitabın hükmü,

- âyet nazil olduğu zamanda mükellef bütün insanları,

- o zaman mevcud fakat henüz mükellef olmayan küçüklerle,

- kıyamet gününe kadar dünyaya gelecek insanlardan bütün mükellef olacakları kapsar.

Ancak âyet nazil olduğu zaman mükellef olmayan insanlarla sonradan dünyaya gelecek olan insanları kapsaması, hakikat yoluyla değildir. Çünkü şifahî hitap -Hanbelîler dışında- mükellefiyet derecesinde olmayanları kapsamaz.

Burada onları kapsaması,

- ya birinci fırkayı, son iki fırkaya tağkp etmek (galip kılmak) yoluyladır,

- ya da haricî bir delil ile, birinci fırkanın hükmünü diğer iki fırkaya da teşmil etmek yoluyladır. Zira sabit olan icmaa göre, bu ümmetin son ferdi de, ilk ferdinin bütün mükellefiyetleriyle mükelleftir. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in şu hadisi de bu hakikati anlatır:

"Helâl, benim dilimden ifâde edildiği gibi kıyamete kadar helâldir. Haram da benin dilimden ifâde edildiği gibi kıyamete kadar haramdır / el-Halâlü ma cefa a'lâ lisanî ilâ yevmt'l-kiyameti ve'l-haramü ma cera a'lâ lisanı ilâ yevmi'l-kiyameh."

Helâllerle haramların neler olduğu, yerlerinde tafsilâtları ile anlatılmıştır.

Bu âyetin nüzulünden önce geçmiş ümmetler ise, bu hitabın kapsamına dahil değildir. Çünkü emirler ve yasaklar, uygulamaları tasavvur edilebilenlere mahsustur.

Eski ümmetlerin, emir ve yasaklar dışında, teklifte tekid ve icabta (vâcib kılınmasında) takviye katkısı olan yerlerde hitablara dahil olmaları ise ileride anlatılacaktır.

"e'n-Nâs / insanlar" kelimesi, hakikatte hem erkekleri, hem kadınları kapsar.

"İttekû / sakının" kelimesi, (fiil kipi olarak yalnız erkekler için kullanılırken) burada erkeklerin kadınlara tağlibi yoluyla kullanılmıştır. Zira erkek fiil kipi ile verilen emirler-Hanbeliler dışında- hakikatte kadınları kapsamaz.

Burada emredilen takva,

- ya mutlak takvadır ki, günah sayılan her türlü fiilden ve terkten sakınmaktır;

- ya da insan hakları ile ilgili takvadır. Bu sonuncusunun anlamı şudur:

"Allahü teâlâ'nın emirlerine ve yasaklarına, yahut burada zikredilen mükellefiyetlere muhalefet etmekten sakının."

Bu iki mânâdan hangisi olursa olsun, âyette, mâlikiyet ve terbiye mânâlarını ifâde eden rubûbiyet (Rabb) unvanının zikedilmesi ve muhatab zamirine izafe edilmesi (Rabb'ınızdan), terğib (teşvik) ve terhib (korkutmak) yoluyla, emri ve emre uymanın lüzumunu tekid içindir.

Rabb'dan sonra ona sıfat olarak "ellezî halakaküm min nefsin vahidetin - sızı bir tek nefsten yarattı" cümlesinin zikredilmesi de, bu tekid anlamını vurgular. Allahü teâlâ'nın onları bu hârika biçimde yaratması, kudretinin her şeye ve ezcümle günahlarından dolayı onları cezalandırmaya da şâmil olduğunu bildirmek içindir.

Allahü teâlâ'nın bu sıfatı, insanlar için mükemmel bîr nimete iktidarı tazammun eder. Çünkü O'nun bu kudreti,

- O'nun azabını mûcib günahlardan sakındıran,

- O'nun nimetine nankörlük etmekten caydıran unsurlardan biridir.

Allahü teâlâ'nın insanları, bir şecerenin (ağacın) tek kökünden, yani Âdem den türeyen dallar gibi kılması da, insanlar arasındaki kardeşlik hukukunu ihlâldan sakınmayı gerektiren önemli unsurlardandır.

"Yâ eyyühe'n-nâs / Ey insanlar" hitabı, yukarıda belirtildiği gibi, eski ümmetlere şâmil olmayıp mükellefiyetleri ifaya memur insanlara mahsustur.

Böyle olduğu hâlde, "Rabbeküm / Rabbiniz" ile "halakaküm / sizi yarattı" hitablarmı eski ümmetlere de teşmil etmek âyetin nazm-i kerîmine uygun düşmeyen bir dağınıklık olur. Buna gerek de yoktur. Çünkü Allahü teâlâ'nın, mükellefiyetleri ifaya memur insanları Âdem (aleyhisselâm) den yaratması, o memur insanlarla Âdem (aleyhisselâm) arasındaki ata ve analar vasıtasıyla olduğuna göre bu, arada kalanların da ondan yaratıldığını zımnen ifâde etmektir. Keza Allahü teâlâ'nın, o mükellefiyetlere memur insanların Rabbi olduğunu söylemek, onların bütün asıllarının da Rabbi olduğunu zımnen belirtmektir. Nitekim âyetin bundan sonraki bölümü bu hakikati sarahatle ifâde eder.

B- "Ve ondan da zevcesini yarattı."

Bu cümle,

- Ya kelâmın siyakından anlaşılan mukadder (lafzen mevcutd olmayan) bir cümleye atıftır; çünkü fer'lerin bir asıldan üretilmesi, kaçınılmaz olarak o aslın inşasını gerektirir; sanki şöyle buyrulmuştur:

"- O, sizi bir tek nefsten yarattı; önce onu, sonra ondan eşini yarat."

Bu cümle, insanlığın aslının tek olduğunu, onların yaratılış keyfiyetini ve mücmel kalanları açıklar.

Ya da bu cümle, nefs (can) kelimesinin sıfatı veyahut "sizi yarattı" cümlesine atıf olup aynı açıklamalara işaret eder.

Bu âyette de:

" Ey insanlar! Rabbinize kulluk (ibâdet) edin ki sizi ve sizden öncekileri O yarattı." (Bakara 2/21) âyetinde olduğu gibi, atıf yoluyla yalnız bir yaratma fiili ile iktifa mümkün iken, "halaka / yarattı" fiilinin tekrarı, iki yaratma arasında fark olduğunu göstermek içindir. Çünkü:

- birinci yaratma, asıldan feri üretmek;

- ikinci yaratma (Âdem'den eşinin yaratılması) ise, maddeden inşa yoluyladır. Zira Allahü teâlâ, Havva'yı Âdem (aleyhisselâm) in eğe kemiğinden yarattı.

Rivâyet olunuyor ki, Allahü teâlâ, Âdem'i (aleyhisselâm) yaratıp onu cennete yerleştirdikten sonra kendisine uyku verdi. Âdem (aleyhisselâm) yarı uyku hâlinde iken Allah (celle celâlühü), Havva'yı onun sol eğe kemiklerinden birinden yarattı. Âdem uyanınca Havva'yı yanında buldu.

Havva'nın yaratılması, diğer insanların yaratılmasından sonra zikredilmiştir. Çünkü burada asd amacı gerçekleştirmek, yani insanları, takva emrine uymaya sevketmek noktasında, insanların yaratılışını hatırlatmak, Havva'nın yaratılışını hatırlatmaktan daha etkilidir.

"Ve halaka minha zevceha — ondan da zevcesini (eşini) yarattı." cümlesinde zevciyet unvanının zikredilmesi, bundan sonra gelecek tenasül (üreme) bahsine hazırlık içindir.

C- "Ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretti."

Allahü teâlâ, o tek nefis Âdem (aleyhisselâm) den ve ondan yarattığı zevcesinden tenasül ve doğum yoluyla birçok erkekler ve kadınlar üretip yaydı.

Ç- "İsmini zikrederek birbirınızden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve rahimler (akrabalık bağlarını kesmek)den sakının."

Burada da önceki takva emri tekrar edilmekte ve bu emre uymayı gerektiren diğer bazı hususlar hatırlatılmaktadır. Zira insanların Allahü teâlâ'nın adını kullanarak birbirlerinden dilekte bulunmaları, meselâ, insanların atıfet ve merhamet istemek maksadıyla,

"- Allah adına, Allah aşkına bunu ver; şunu yap!.." demeleri de, Akait teâlâ'nın emirlerine ve yasaklarına muhalefet etmekten sakınmalarını gerektirir.

"Ittikaa / sakınma" nın, ism-i celîle. (Allah'a) talik edilmesi (bağlanması), ilâhî mehabeti artırmak ve kalblere Allah korkusunu yerleştirmek suretiyle insanları takva emrine uymaya tekid ve mübalağa ile sevketmek içindir.

Bir de, insanlar, birbirlerinden dileklerde bulunurken, Allahü teâlâ'nın diğer isim ve sıfatları değil, yalnız "Allah" ismini kullanırlar.

"el-Erlıam / rahimler, akrabalıklar" kelimesi atfına (neye matuf olduğuna) göre farklı mânâlara gelir. Bu mânâlardan biri şudur:

"- O Allah'tan sakının ki, birbirinizden dilekte bulunurken O'nun adını ve akrabalığı kullanıyorsunuz."

"el-Erham" kelimesinin, bir kırâete göre "bil-erham" seklinde okunması da, bu mânâyı destekler. Nitekim insanlar birbirlerinden dilekte bulunurken:

Allah adına ve akrabalık adına... istiyorum!" derler.

Diğer bir mânâ da şudur:

"Allah'a aykırılıklardan sakının; akrabalık bağlarını koparmaktan da sakının." Zira akrabalık bağlarını koparmak da, sakınılması gerken önemli bir davranıştır. Tabiînden Mücâhid, Katâde, Süddî ve Dahhâk ile ilk Tefsir âlimlerinden Ferrâ ve Zeccâcin bu âyetin tefsiri ile ilgili görüşleri de budur.

Vahıdî'ye göre âyetteki "erham" kelimesi, mâkablinden bir kelimeye matuf olmayıp iğrâ (muhatabın dikkatini bir matlûba çekmek) kabilinden mukadder bir fiilin nesnesi de olabilir. Bu, akrabalıklara bağlı kalın, sıla-ı rahimde bulunun; demek olur.

Ayrıca erham kelimesi, bir isim cümlesinin başı (mübtedâ) ve haberi (yüklemi) de gizli olmak üzere bir isim cümlesi olarak da mütalâa edilebilir. Bunun anlamı da:

"Akraba hakları da, sakınılması geren veya dileklerde kullanılan şeylerdendir." olur. Nitekim Allahü teâlâ:

"Rabbin, sadece Kendine kulluk etmenizi, ana-babanıza da ihsanda bulunmanızı kesin bir şekilde emretti." (Isrâ 17/23) âyeti ile benzerlerinde akrabaları Kendi ism-i celîknin yanında zikrederek, sıla-ı rahmin katında pek değerli olduğunu göstermiştir.

Rivâyete göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur:

Rahim (akrabalık), Arş'a asık (mertebece yüksek bir hak) olarak şöyle der:

"- Beni vasledeni (birleştireni), Allah vasleylesin! Beni kat'edeni (akrabalık bağlarını keseni), Allah da kat'etsin / e'r-Rahimü muallekatün bi'l-a'rşi tekuulü:

"- Men vasalenî vesalahü-llâhü. Ve men kataa'nî kataa'hü-llâhü!"7

D- "Şüphesiz Allah, sizi gözeten (Rakıîb)dir."

Allahü teâlâ, sizi gözetmekte, denetlemekte, murakabe etmektedir, sizden sâdır olan sözlere, fiillere ve kalplerinizde gizli niyetlere de tamamen vâkıf-tır. Bunlara göre ceza ve mikâfatlarınızı irâde buyurur.

Bu cümle, takva emrinin ve bu emre uymanın zorunlu illet ve sebebini izah eder. Bu cümlede ism-i celîlın (Allah) zamir makamında zahir olarak zikredilmesi, tekid içindir.

1 ﴿