25

"Sizden, hür ve mü'min kadınları nikâh lam aya gücü yetmeyen kimse ellerinizin altındaki köle kızlar (cariyeler) dan birini nikâhlasın. Allah, sizin îmânınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O hâlde onları ailelerinin izniyle nikahlayın. Mehirlerini güzelce (ma'rûfa uygun) verin. Oyle ki onlar da iffetli olsunlar, zina etmesinler ve dost tutmasınlar. Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa onlara hür kadınlara uygulanan cezanın yarısı uygulanır. Bu, içinizden günah işlemekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayıcı (Gafur) dır, çok merhamet eden (Rahîym) dir."

A- "Sizden, hür ve mü'min kadınları nikâhlamaya gücü yetmeyen kimse ellerinizin altındaki köle kızlar (cariyeler) dan birini nikâhlasın."

Muhammed el-Firûzabâdî el-Şirazî (61.1414), "el-Kamusü'l-Muhît" adlı eserinde, "Tavl / imkân" kelimesini, fazlalık, kudret, zenginlik ve genişlik olarak mânâlandırmiştır.

"Muhsanât", (ki muhsane'nin çoğuludur) hür kadınlar demektir. Çünkü memlûke (köle) kadınlar ile mukabele edilmiştir. Hür kadınlara muhsanât denir. Çünkü onların hürriyeti kendilerini, köleliğin zilletinden, müptezel hâlinden ve kusur ile noksanlık gibi diğer sıfatlarından korumuştur.

Bu âyetd kerîmenin zahiri, Ehl-i Kitab olan cariyenin nikâhının asla câız olmadığını ifâde eder. Nitekim Hicaz Fıkıh âlimlerinin görüşü budur, imam Ebû Hanîfe (radıyallahü anh) ise, bu konudaki nassların umumî olduklarına bakarak Yahudi ve Hıristiyan cariyeleri nikâh etmenin caiz olduğunu söyler. Şu hâlde bu Âyetteki ifâde, efdal (en faziletti) olanı bildirmektedir. Zaten efdal olmasında kimsenin ihtilafı yoktur.

Rivâyete göre İbn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

"Allahü teâlâ'nın bu ümmete bahşettiği geniş imkânlardan bin de, cariyenin, Yahudi ve Hıristiyan kadınların nikâhıdır. Velev ki, bunlarla evlenen zengin olsun." (İbn Abbâsin bu sözüne göre de, âyetteki mâlî olarak imkân bulamama kaydı, efdaliyet içindir.)

B- "Allah, sizin îmânınızı daha iyi bilir."

Bu arızî (mu'terıza) cümle, onları cariyelerin nikâhına akştırmak ve kölelere karşı büyüklük taslamaktan vazgeçirmek, üstünlüğün ve iftihar vesilesinin hasep, nesep olmadığını, yalnız îmân olduğunu belirtmek içindir. Nitekim Allah Teâla bir âyette meâlen şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar! Şüphesiz ki Biz, sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanişasınız diye, sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en değerimiz, takvaca en üstün olanınızdır." (Hucurât 49/13)

Allahü teâlâ, sizin îmân mertebenizi sizden daha iyi bilir. İnsanların hâlleri de îmânlarına göre nizam bulur; dünya ve âhirette maslahat çarla bunun üzerinde döner, bunların hürriyet ve kölelik ile bir alakası yoktur. Çünkü nice cariyeler vardır ki, onların îmânları, hür kadınların îmânlarından üstündür.

C- "Siz birbiriniz den siniz."

Eğer aradaki müşterek bağdan maksûd olan din ise, insanlar arasında uyumu sağlayan en önemli unsur dindir.

Eğer aradaki müşterek bağdan maksûd olan nesep ve soy ise, bu cümle de diğer bir itirazî cümle olup başka bir cihetten, bu uyumu belirtir.

Bu cümledeki hitab:

- Ya bundan hemen önceki muhataplar içindin nitekim bundan sonra gelecek hitap da onlar içindir. Buna göre, bundan önce gıyabî ifâdeler kullanıldığı hâlde burada doğrudan doğruya hitab zamirleri kullanılması, teşvik ve ünsiyetlerini sağlamak içindir.

- Ya da buradaki hitab, çok daha önceki hitablar gibi diğer Müslümanlara aktır. Maksad onları teşviktir.

Ç- "O hâlde onları ailelerinin izniyle nikahlayın. Meliklerini güzelce (ma'rûfa uygun) verin. Öyle ki onlar da iffetii olsunlar, zina etmesinler ve dost tutmasınlar."

"Ellerinizin altındaki, köle kızlar (cariyeler)dan..." ifâdesinin tefsirinde anlatıldığı gibi, bundan nikâh emri anlaşıldığı hâlde burada ayrıca nikâh emrinin zikredilmesi, câriye nikâhına ziyadesiyle teşvik içindir. Yani siz bu ilâhî emrin açıldığına vâkıf olduktan sonra artık kendinizi onlardan üstün görmeyin ve velilerinin izniyle onları nikahlayın.

Burada,

- cariyelerin velilerinin izninin alınması şart koşulduğu hâlde,

- nikâh akdinin doğrudan doğruya onlar tarafından yapılması şartına yer verilmemesi,

- zımnen bâliğa cariyelerin bizzat nikâh akdini gerçeldeştirmelerinin câız olduğunu bilektir.

Nikahlanan cariyelerin mehirlerini örfe uygun şekilde kendilerine vermekten maksad,

- ödemeyi ertelemeden,

- onlara zarar vermeden,

- onları, mehirlerini ısrarla istemek zorunda bırakmadan şeriat ve âdet örfüne uygun olarak mehirlerini kendilerine vermektir.

Ve zorunlu olarak, kendilerine yapılan ödeme de, velilerinin izniyle olmalıdır. Binâenaleyh meliklerinin kendilerine verilmesinin zikri, bu mehirlerin kendilerine âit olduğu için değil, fakat mehri onların eline vermenin de caiz olduğunu beyân etmek içindir.

Bir görüşe göre ise, bu cümlede muzaf (Arapçada tamlamanın birinci parçası) malızûftur. Yani mehirlerini onların velilerine verin, demektir.

"Ahdan" kelimesi, "hıdn'in çoğuludur. Hıdn, gizli dost demektir. Burada kastedilen mânâ, her birinin birkaç dostu değil, fakat her birinin bir dostu demektir. İstenen iffetli olmak, ne açıktan, ne de gizlice zina etmemektir. Câhiliye döneminde zina bu iki yolla yapılıyordu.

D- "Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa onlara hür kadınlara uygulanan cezanın yarısı uygulanır."

"Uhsınne" kelimesi, bir kırâete göre fail kalıbı ile "ahsarme" olarak okunmuştur. Bunun anlamı şudur:

Cariyeler, evlenmekle hem kendilerini hem de kocalarının namuslarını koruduktan sonra zina edecek olurlarsa hür bakirelere uygulanan had cezasının yarısı, yani elk kamçı uygulanır. Nitekim evlenmeden önceki cezaları da bu idi.

Şu hâlde burada maksad, hür kadınların zina cezasının evlenmekle değiştiği hâlde cariyelerin cezasının değişmediğini beyân etmektir.

E- "Bu (câriye ile evlenme izni), içinizden günah işlemekten korkanlar içindir."

Cariyelerle evlenme izni de mutlak değil, fakat şehvetinin galebesi yüzünden günaha girme korkusu olanlar içindir.

"A'net / günaha girme" kelimesi, aslında kemiğin kaynamasından sonra kırılması anlamına gelir. Mecaz olarak, insanın iyi hâlinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zarar anlamında kullandır.

Bir görüşe göre, burada "anet" kelimesinden murad had cezasıdır. Çünkü bu günaha meyk olan kimsenin bu günaha düşüp de bu yüzden had cezasına mâruz kalmasından endişe edilir. Ancak mü'minin hâkrie uygun olan birinci mânâdır. Çünkü ikinci mânâ, muinine göre mahzurlu olan zina değil, fakat had cezası olduğu vehmini verir.

F- "Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır."

Sabrederek nefsinizi, arzu ettiği günahlardan menedip iffetli olarak yaşamanız, cariyelerle evlenmenizden daha hayırlıdır. Çünkü cariyelerle evlenmek, doğacak çocukların köle olması sonucunu doğurur.

Ömer (radıyallahü anh) diyor ki:

"Hür bir erkek, bir câriye ile evlenirse, kendi yarısını (bir parçası sayılan çocuğunu) köle yapmış olur."

Tabiînden Said b. Cübeyr (radıyallahü anh) diyor kı:

"Câriye nikâhı da (sakmcak sonuçları itibariyle) zinaya yakındır."

Câriye ile evlilikten doğan çocukların köle olmasından başka diğer önemli sakıncaları şöyle sıralanabilir:

1- Cariyelerin velilerinin onların üzerindeki hakları, kocalarının haklarından daha kuvvetlidir. Böyle olunca cariyeler, hür kadınlar gibi bütün vakitlerini kocalarına ayıramazlar.

2- Cariyelerin velileri, onları dilediği gibi seferde de, hazarda da istihdam edebilir; onları yerk ve yabancıya, uzak yerlerde yaşayan insanlara da satabilir. Böylece aile düzem tamamen bozulur.

3- Cariyelere, hor ve mübtezel gözüyle bakılır; çalıştırıldıkları işlerin gereği olarak, her yere girer, çıkarlar. Ve bütün bu horluk ve zillet, onları nikahlayana da sirayet eder. Oysa mü'minlere yaraşan zillet değil, izzettir.

4- Cariyelerin melikleri kendi velilerine aittir. Bundan dolayı onlar, ne kendileri mehirlerınden faydalanabilir, ne de onu kocalarına hibe edebilirler. Böylece evlenmeleri, ev düzenine de bir katkı sağlamaz.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

"Hür kadınlar, evi ihya eder, cariyeler ise evi harap eder / el-Haraıru salâhu'l-beyti ve'l-imâü helâküi-beyti."

G- "Allah, çok bağışlayıcı (Gafur) dır, çok merhamet eden (Rahîym)dir."

Allahü teâlâ, son derece mağfiret edicidir; Binâenaleyh cariyeleri nikâh etmeyen mü'minlerin hâline münâfi bazı taksiratını affeder. Ve Allah'ın issize olan rahmeti sonsuz olduğundan dolayıdır kı, cariyeleri nikâh etmeniz için size ruhsat vermiştir,

25 ﴿