48"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Ondan aşağısını dilediği kimseler için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa pek büyük bir günahla iftira etmiş olur." A- "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz." Bu istinafı kelâm, bundan önce geçen ceza va'dlerini açıklar ve îmân olmadan bağışlanmanın imkânsız olduğunu beyânla îmân emrine uymanın mecburiyetini tekid eder. Zira o Yahudiler Tevrat'ta tahrifat yaptıkları hâlde yine de bağışlanmayı umuyorlardı. Nitekim: "Nihayet onların ardından gelen bir takım kimseler Kitab'a vâris oldular; âyetleri tahrif karşılığında şu değersiz dünya malını alıp, nasıl olsa bağışlanacağız; derler." (A'raf 7/169) meâlindeki âyet de bu hakikati ortaya koyar. Bu âyetteki şirkten maksad, Yahudilerin küfrünün de öncekide dahil olduğu mutlak küfürdür. Zira İslâm şeriati, bütün Ehl-i Kitabin şirk ehli olduklarını sarahatle belirtmiş ve kâfirlerin bütün sınıflarının ebediyen cehennemde kalacaklarına hülcmetmiştir. Mukatil'in, tefsirinde bekittiğı gibi bu âyetin Yahudiler hakkında nazil olması- ki, âyetin sibak ve siyakına da en uygun olan budur- onun Yahudilerin küfrüne mahsus olmasını gerektirmez; fakat onların küfrünün de kesinlikle dahil olması bu nüzul için yeterlidir. Hattâ bunu doğru göstermek için bir sebep de yoktur. Çünkü bu hükmü, Yahudilerin küfrüne tahsis etmek, şiddet derecesi, Yahudilerin küfründen aşağı olan küfürlerin bağışlanabileceğim düşündürtür. Yüce Allah, küfür vasfını taşıyıp da, bunu tevbe ve îmân ile kaldırmayan kimseyi asla bağışlamaz. Çünkü teşriî hikmet, küfür kapısını kapatmayı gerektirir. İmân olmadan bağışlanmanın olabilmesi ise, küfür kapısının açık bırakılmasına sebep olur. Bir de, küfür ve günahların karanlıkları, ancak îmân nuru ile giderilir. Binâenaleyh îmânı olmayan kimsenin küfür ve günahlarından bir şey bağışlanmaz. B- "Ondan aşağısını dilediği kimseler için bağışlar." Allahü teâlâ, çirkinlikte küfürden aşağı olan günahları, küçük veya büyük olsun, kendi katından bir lütuf ve ihsan eseri olarak tevbesiz bağışlayabilir. Ancak bu herkes için değil, fakat O'nun dilediği kimseler içindir. Zira Allah'ın bağışlamayı dilemediği küfür sıfatlı günahlar, teşriî hikmete mebni İlâhî mağfiret kâdesinin kapsamı dışındadır. Tevbesiz olarak günahların bağışlanmasının îmân ehline mahsus olması da, îmâna teşviki ve küfürden caydırmayı tamamlayan unsurlardandır. Allah'ın (celle celâlühü) dilemesiyle, hem küfür, hem de günah fiilleri arasında bağlantı kurarak, - küfrün bağışlanması için tevbe şartını koşan; - günah için tevbeyi zorunlu görmeyen âlimler doğru ve isâbetli bir tefsirde bulunamamışlardır. Bunun aksi nasıl iddia edilebilir ki, bu âyet-i kerîmede: - küfür cürmünün büyüklüğü ve bağışlanmasının mümkün olmadığı, - diğer günahların ise bağışlanmasının mümkün olduğu; beyân edilmek suretiyle aradaki fark açıkça gösterilmiştir. Ama eğer bağişlanabılmesi, tevbe takdirinde olursa, küfür ile diğer günahlar arasında bu konuda fark kalmaz. Çünkü küfrün de tevbe ile bağışlandığı konusunda icmâ vardır. C- "Kim Allah'a ortak koşarsa pek büyük bir günahla iftira etmiş olur." Bu cümlede zamir makamında ısm-i celilin zahir olarak zilvredılmesı, küfrü ziyadesiyle takbih etmek, bu sıfatı taşıyanları şiddetle ayıplamak ve mehabeti arttırmak içindir. Yani bu cürmü işleyen kimse, kendi icadı olan büyük bir iftirada bulunarak hayal edilemeyecek kadar ağır ve karşısında bütün günahların önemsiz kaldığı bir günah işlemiş olur. Bundan dolayı da bu günahı için asla bağışlanmaz. |
﴾ 48 ﴿