51

"Kendilerine Kitab'tan bir nasib verilenleri görmüyor musun ? Onlar cibt ve tağuta (put ve şeytana) inanıyorlar. Ve küfredenler için :

"- Bunlar îmân edenlerden daha doğru (ehda) bir yoldadır !" diyorlar."

Bu kelâm, onların başka bir hâline taaccübtür. Onların, "Kendilerine Kıtab'tan bir nasib verilenler — Ellezîne ütü nasiîben ırune'l-kitâbi" olarak vasıflandırılmaları, daha önce de belirtildiği gibi bu vasfın, kendilerinden sâdır olan çirkinliklerle bağdaştırılamadığı içindir.

"Onlar cibt ve tağuta inanıyorlar." istinaf cümlesi, taaccüp konusunu açıklar ve kelâmın siyakından anlaşılan bir suale cevap teşkil eder. Yani bu, "Onlar ne yapıyorlar ki bakılsın?" sualine bir cevaptır.

"Cibt", Allah'tan (celle celâlühü) başka tapılan putlar ve ilâhlardır.

Bir görüşe göre bu kelimenin aslı cibsdir. Cibs, kendisinde hayır bulunmayan şey demektir.

Diğer bir görüşe göre ise cibt, Habeş lügatin (Belâğate'l-Habeşiyye)de sihirbaz demektir.

"Tağut" da şeytan anlamındadır.

Diğer bir görüşe göre ise tağut lügatte, insanı azdıran her şey demektir.

Rivâyete göre, Yahudî Huyey b. Ahtab ile Kâ'b b. Eşref, Yahudilerden yetmiş kişilik bir heyetle, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aralarındaki muahedeyi bozmak ve ona karsı savaşmak amacıyla Kureyşi bir andlaşmaya ikna için Mekke'ye gittiler, iki taraf arasında görüşme başlayınca, Kureyşliler dediler ki:

"- Siz Ehl-i Kıtab'sınız ve bizden daha çok Muhammed'e yakınsınız. Onun için biz, sızın hile (mekri)nizden güvende değiliz ; bizim size güvenmemiz için gelin, bizim ilâhlarımıza secde edin !"

Bunun üzerine Yahudiler de, onların istediklerini yaptılar. İşte Yahudilerin cibte ve tağuta îmân etmeleri budur. Onlar putlara secde ve İblis’e itaat ettiler.

Bu sırada Ebû Süfyan, Kâ'b b. Eşref e:

"- Sen Kitab okuyan bilgili bir adamsın; biz ise ümmiyız; bilgimiz yok. Sana göre hangimiz daha doğru yoldayız; biz mi yoksa Muhammed mı ?" dedi.

Kâ'b b. Eşref:

"- Muhammed ne diyor ?" diye sordu. Ebû Süfyan:

"- Bir tek Allah'a ibâdeti emr ve şirki nehyediyor. " dedi.

Kâ'b b. Eşref sordu:

"- Sizin dininiz nedir ? " Ebû Süfyan:

"- Beyt'e velayet eder, bakar ve koruruz ";

"- Hacıların su ihtiyacını karşılarız (hacıları İska ederiz / nüskıi'l-hâcce)";

"- Misafirleri ağırlarız; " "- Esirleri serbest bırakırız" dedi ve diğer yaptıklarını anlattı. O zaman Kâ'b b. Eşref:

"- Siz daha doğru bir yoldasınız !" dedi.

İşte âyetin,

"Ve küfredenler için:

"- Bunlar, îmân edenlerden daha doğru bir yoldadır; diyorlar / Ve yekuulûne kdlezîne kefem hâülâi ehdâ mine-llezîne âmenû sebîlâ" bölümü, bunu ifâde eder.

Âyette, Müslümanların îmân vasfı ile zikredilmesi., bu kelâmı söyleyen Yahudilerin ifâdesi değil, fakat Allah'ın (celle celâlühü) ifâdesi olup onları güzel vasıf ile tarif etmek ve en çirkin sıfatları taşıyan müşrikleri Müslümanlara tercih eden Yahudilerin büyük hatâsını açıklamak içindir.

51 ﴿