59"Ey îmân edenler! Allah'a itaat edin; Resule de itaat edin. İçinizden emir sahibi olanlara da, eğer bir şeyde niza eder (çekişir)seniz, Allah'a ve âhıiret gününe inanıyorsanız onu Allah'a ve Resulüne götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç olarak daha güzeldir." A- "Ey îmân edenler ! Allah'a itaat edin ; Resule de itaat edin. İçinizden emir sahibi olanlara da.." Allahü teâlâ, bundan önce âmirlere, yetkinlere, genel ve özel olarak, hakları gerçek sahiblerine vermelerini emir buyurduktan sonra burada da diğer insanlara onlara itaati emretmektedir. Ancak mutlak olarak değil, fakat Allah ve Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) itaati çerçevesindedir. Burada Müslümanlardan olan ülü'l-cmirden maksad, Hulefa-ı Raşidîn (Dört Büyük Halife) ile onların yolundan giden hakka bağlı hükümdarlar ve âdil âmirlerdir. Zâlim hükümdarlar ise, Allah ve Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra kendilerine itaat edilmek hakkından çok uzaktırlar. Diğer bir görüşe göre ise, Müslümanlardan olan ülü'lemir, şeriat hükümlerini bilen akimlerdir. Nitekim bir âyette meâlen şöyle buyurulur: "Oysa onu Resû'le veya kendilerinden olan ülü'l-emre götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bikirlerdi." (Nisa 4/83) B- "Eğer bir şeyde nizâ eder (çekişir)seniz, Allah'a ve âhıiret gününe inanıyorsanız onu Allah'a ve Resulüne götürün." Bu cümle, ülü'lemirden şeriat âlimlerinin kasdedilmesine mânidir. Çünkü mükalkdin (taklit ehlinin), müetehidin verdiği hükme karşı çıkma hakkı yoktur. (Oysa ülü'lemirden şeriat uzmanı âlimler kastedildiği görüşüne göre, onların verdiği hükümlerde de anlaşmazlığa düşüldüğünde, onu Allah'a ve Resûl'e götürün, demek olur.) Ancak eğer bu hitab, iltifat yoluyla (önceki hitaptan farklı olarak) ülü'lemre müteveccih olursa, bir sakınca kalmaz. Fakat bu, uzak bir yorumdur. Eğer herhangi bir dünyevî işte, sizler ile ülü'lemir arasında bir anlaşmazlık çıkarsa, artık onun çözümü için Allah'ın Kitabı Kur’ân'a ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine başvurun. Şer'î delillerden biri olan kıyası inkâr eden İslâm âlimleri, bu âyeti delil gösteriyorlar. Oysa hakikatte bu âyet, kıyasın hüccet olduğuna delildir. Bunun aksi nasıl olabilir ki, ihtilaflı bir hükmü, nassa (kesin kükme) götürmek, ancak nassı misal göstermek ve onun üzerine bina etmekle olur ki, zaten kıyas da budur. Allah Teâla'ya ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) a itaatten sonra bunun emredilmesı de bu gerçeği teyid eder. Çünkü bu emirler şuna delâler eder: Hükümler üçe ayrılır: 1- Kitab ile sâbıt hükümler, 2- Sünnet ile sabit hükümler, 3- Bunların ikisi üzerine bina edilmek suretiyle sabit hükümler. "Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız" şartı, anlaşmazlığı çözmek için verilen emirle bağlantılıdır. Zira muhalafetten salcindırmaya muhtaç olan odur. Yani eğer Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız, artık o anlaşmazlığı Allah'ın Kitabına ve Resûlüllah'ın Sünnetine götürün. Çünkü onlara îmân, bunu gerektirir. Allahü teâlâ'ya îmânın bunu gerektirmesi zaten açıktır. Kıyamet gününe îmân da bunu gerektirir. Çünkü bu emre muhalefetten dolayı kıyamette azab vardır. C- "Bu daha hayırlı ve sonuç olarak daha güzeldir." Bu emredilen Kitab ve Sünnete başvurma, sizin için hayırlı, maslahatlı ve haddi zâtında netice bakımından da daha güzeldir. Kendileri için hayırlı olma, netice itibariyle güzel olmadan daha önce zikredilmiştir. Çünkü onlar, daha çok menfaatin peşin olanına bakarlar. |
﴾ 59 ﴿