77

"Kendilerine:

"- Ellerinizi savaştan çekin, dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin!" denen kimseleri görmüyor musun? Onlara savaş farz kılınınca, hemen içlerinden bir kısmı Allah'tan korkar gibi vaya daha fazla insanlardan korkmaya başladılar ve:

"- Ey Rabb'ımız! Savaşı bize niçin farz kıldın? Bizi yalan bir zamana erteleseydin, olmaz mıydı ?" dediler.

Ey Resûlüm! Sen onlara de ki:

"- Dünya menfaati kısa suretidir; Allah'tan korkanlar için âhıiret daha hayırlıdır. Ve size iptik kadar haksizlik edilmeyecektir."

A- "Kendilerine:

"- Ellerinizi savaştan çekin, dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin!" denen kimseleri görmüyor musun ? Onlara savaş farz kılınınca, hemen içlerinden bir kısmı Allah'tan korkar gibi veya daha fazla insanlardan korkmaya başladılar.."

Bu kelâm, önce savaşa ihtiras derecesinde istekli iken bir süre sonra savaştan kaçınanları yadırgatma amacına yöneliktir. Nitekim âyetteki "Küffû eydıyeküm/ ellerinizi çekin!" ifâdesi de, onların önceleri neredeyse bilfiil savaşa girmek üzere olduklarını bildirir. Zira el çekmek (keff-i yed etmek) ifâdesi, onların düşmana el uzatma durumunda olduklarını belirtir.

Kekti diyor ki:

"- Aralarında Abdurrahman b. Avf el-Zührî, Mıkdad b. Esved el-Kindi, Kudame b. Maz'ûn el-Cümahi ve Sa'd b. Ebi Vakkas el-Zührî'nin de içinde bulundukları Ashâbdan bir cemaat, Hicret'ten önce Mekke'de müşriklerden gördükleri eziyetlerden dolayı Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yalvarıyor ve:

"- Onlarla savaşmak için bize izin ver !" diyorlardı.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de onlara:

"- Ellerinizi savaştan çekin namazınızı da kılın, zekâtınızı da verin. Onlarla savaşmak henüz bana emrolunmadı " diyordu.

Bunları kendilerine söyleyen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu hâlde, "Ellezîne kiîle lehüm / Kendilerine... denen" şeklinde mechûl sıygasının kullanılması, bunun, Allahü teâlâ'nın emriyle olduğunu zımnen bildirmek; bir de, taaccübü mûcib olacak şekilde, onların o sırada savaşmaya son derece istekli ve savaştan nehyedilmeye ihtiyaç duyulacak kadar heyecanlı ve hareketli olduklarını belirtmek içindir.

Müslümanlar, Mekke'de ikamet ettikleri müddetçe bu hâl üzere devam ettiler. Nihayet Hicretin 2. yık Ramazan ayında (M. Mart 624) Bedir'de savaş emredilince, bazı Müslümanlar bundan hoşlanmadı ve bu onlara ağır geldi. Fakat bu tavırları, dinde şüpheleri olduğu veya dinden soğumak anlamında değil, yalnız insan yaratılışının gereği olarak, canlarını tehlikeye atmaktan nefret ettikleri ve ölümden korktukları içindi.

Savaş korkusu, Müslümanların yalnız bir kısmında olduğu hâlde yadırgamanın hepsine tevcihi, bu davranışın onlardan hiçbirine yakışmadığını vurgulamak içindir.

"Ev / veya" kelimesi:

- ya tenvi' (nevilendırme, gruplandirma) anlamındadır; başka bir deyişle bazılarının savaştan korkusu, Allah (celle celâlühü) korkusu gibidir, bazılarının korkusu ise ondan da fazladır;

- ya da dinleyene göre ibhâm mânâsı içindir; bu ibhâm,

"Biz onu (Yunus'u Ninova'ya) yüz bin veya daha da çok kişiye Peygamber olarak gönderdik." (Sâffât 37/147) meâlindeki âyetin ibhâmına yakındır. Yani Yunus'un. (aleyhisselâm) kavmini görenler, onların yüz bin kişi veya daha fazla olduğunu söylerler.

B- "Ve ey Rabb'ımız savaşı bize niçin farz kıldın ? Bizi yalan bir zamana kadar er teles eydin olmaz mıydı ?" dediler.

Kendilerine savaş farz kılınan Müslümanlardan bir lasını, insanlardan korkularından Allahü teâlâ'nın hükmüne itiraz ve onun vûcûbünu inkâr için değil, fakat bu hükmün hafifletilmesi temennisiyle bunu söylediler. Onlar, ölüm korkusuyla söyledikleri bu sözleriyle, savaştan uzak kalmanın süresinin uzatılmasını, başka bir zamana kadar kendilerine mühlet verilmesini istiyorlardı.

Onlar, bunu sarahaten söylemeyip kendi hâlleriye ifâde etmiş de olabilirler.

C- "Ey Resûlüm! Sen onlara de ki (Kul):

"- Dünya menfaati kısa sürektik ; Allah'tan korkanlar için âhkret daha hayırlıdır ve size iplik kadar haksizlik (zulüm) edilmeyecektir."

Yani ey Resûlüm! Onları savaşmakla elde edecekleri ebedi nimetlere teşvik için kendilerine de ki:

"- Dünya nimetlerinden yararlanmak için ölümünüz tehir edilse bile, dünya nimetleri, çok kısa sürektik ve geçicidir. Allah Utan korkanlar için, âhiret mükâfatları ve ezcümle Allah yolunda savaşmakla elde edilen mükâfatlar ise, o kısa sürek dünya menfaatlerinden daha hayırlıdır. Çünkü âhiret nimetleri daha çoktur, kesintisiz ve üzüntüsüzdür.

"Limeni-ttekaa / Allah'tan korkanlar için" ifâdesi, Allah (celle celâlühü)a isyandan ve mükellefiyet icablarını ihlâl etmekten sakınmaya teşvik içindir.

"Velâ tuzlemûne fetîlâ / Ve size iplik kadar haksizlik edilmeyecektir." cümlesi kelâmın seyrinden anlaşılan mukadder bir cümleye atıftır. Yani âhırette mükâfatlarınız verilecek ve amellerinizin ve ezcümle savaş mesâilerinizin mükâfatlarından en ufak bir şey eksiltilmeyecektir. O hâlde savaştan kaçınmayın.

"Fetil", hurma çekirdeğinin yangındaki ince bir ipliktir; azlık ve önemsizlik için misâl olmuştur.

77 ﴿