101

"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur; eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz. Şüphe yok ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır."

A- "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur."

Burada,

- sefer,

- düşmanla karşılaşma,

- hastalık (el-maraz),

- yağmur (el-matar) gibi zaruret hâllerinde kılınan namazın keyfiyeti anlatılır. Bu âyet, aynı zamanda hicret azmini kuvvetlendirir ve seferde edâ edilecek ibâdetleri tahfif eder.

Burada sefer mutlak olarak zikredilmiştir. Nasıl bir sefer olursa olsun hüküm aynıdır. Betahsis Allah ve Resulü uğruna sefer veya hicret kaydı yoktur.

Namazlarda kısaltma ruhsatını veren seferin asgari mesafesi, İmam Ebû Hanîfe'ye göre, vasat deve ve yaya yürüyüşü ile üç gün ve üç gecelik mesafedir.

İmam Şâfî'ye göre ise iki günlük mesafedir.

Âyet-i kerîmenin zahirine göre, seferde namazları kısaltma hükmü zorunlu değil fakat seçimliktir ve en faziletli olan, namazları kısaltmadan tam olarak, kılmaktır.

İmam Şâfî'nın delili bu âyetin hem zahiri hem de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in, seferde namazları tam kıldığı rivâyetidir.

Aîşe den rivâyet olunduğuna göre, kendisi, seferde namazları bazen tam olarak kılınış ve bazen de kisaltmıştir.

Osman (radıyallahü anh) dan rivâyet olunduğuna göre, kendisi de, seferde bazen namazları tam kılar ve bazen kisaltirdı.

Biz Hanefîlere göre seferde namazları kısaltmak kesin olarak vâcibtir.

Yalnız bu vacibi,

- akimlerimizden bazıları, "azimet" başka bir deyişle "asıl hüküm",

- bazıları ise, "iskat ruhsatı" yani rahatlık ve ferahlık sağlayan bir ruhsat değil, fakat namazların tam edasının caiz olmadığı bir ruhsat kabul etmişlerdir.

Zira hafif (ehaf) edâ ile ağır (eşkal) edâ arasında muhayyerhk tanımanın bir anlamı olmaz. (Yani bu durumda nekesin hafifi tercih edeceği açıktır.)

Bu, Ashâbtan Ömer (radıyallahü anh), Ali (radıyallahü anh), Abdullah İbn Abbâs (radıyallahü anh), Abdullah İbni Ömer (radıyallahü anh) ve Câbir'in (radıyallahü anh) görüşleridir.

Tabiînden Hasen el-Basrî, Ömer b. Abdüaziz ve Katâde de bu görüşü benimsemişlerdir.

İmam Maliktin içtihadı da böyledir.

Rivâyete göre Ömer (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

"Sefer namazı, Peygamberiniz (sallallahü aleyhi ve sellem) in lisanıyla, kısaltılmış değil, fakat tam olarak iki rekattır / Salâtü's-seferu rek'a'tani tamamün ğayru kasrtin alâ lisani nebiyyüküm aleyhi's-selâm."

Enes b. Mâlik (radıyallahü anh) şöyle rivâyet etmiştir:

"- Biz, peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Medineden Mekke'ye gitmek üzere yola çıktık. Medine'ye donünceye kadar Peygamber namazları hep ikişer rekat olarak kıldı."

İmran b. Hasın (radıyallahü anh) de şöyle rivâyet ediyor:

"Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in seferde iki rek'atten fazla namaz kıldığını hiç görmedim."

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de de iki rek'at kıldıktan sonra yerlilere:

"- Sız namazınızı tamamlayın (Etimmû); bizler seferiyiz, buyurdu."

Abdullah İbni Mesüd (radıyallahü anh), mü'minlerin emiri Osman (radıyallahü anh) ın, Mina'da namazı dört rek'at olarak kıldığını duyunca:

"Gerçekten bizler Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz!" sözleriyle hayretini beyân ettikten sonra dedi ki:

"- Ben, Mina'da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile iki rek'at kıldım. Ebûbekir (radıyallahü anh) ile iki rek'at İvildim. Ömer (radıyallahü anh) ile iki rek'at kıldım. Keşke benim dört rek'atten nasibim, kabul olunan iki rek'at olsaydı!"

Osman (radıyallahü anh) ise, Mekke'den evlenmiş olmakla özür beyân etmiştir.

İbni Şihab el-Zührî'den riveyet olunduğuna göre şöyle demiştir:

"Osman (radıyallahü anh) Mekke'de ikamet etmeye azmettiği için Mina'da namazını dört rek'at olarak kılmıştır"

Rivâyete göre Âişe (radıyallahü anha) şöyle demiştir:

"Namaz ilk farz kılındığında bütün vakitler için ikişer rek'at olarak farz kılındı. Sefer için böyle kararlaştı; hazarda ziyâdeleşti / Evvelü ma fürızati's-salâtü fürizat rek'a'teyni rek'a'teyni; feükırrat fi's-seferi; ve zîdet fî'l-hazar."

Âişe (radıyallahü anha) nin, namazları tam olarak kıldığına dâir gelen rivâyet için de onun:

"- Ben, mü'minlerin annesiyim; onun için nereye gitsem, orası benim evim sayılır." diyerek özür beyân ettiği söylenmiştir.

Seferde namazların kısaltılması vâcib okluğu hâlde âyette,

"Namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur / feleyse a'leyküm cünahun en taksurû mine's-salâti" buyrulmuştur. Çünkü onlar, namazları tam olarak kılmaya aksaklarından kısaltmanın kendileri için bir nakısa olabileceğini düşüneceklerdi. İşte bundan dolayı onların gönlünün hoş ve mutmain olması için, bunda kendilerine vebal olmadığı sarahatle bildirildi. Nitekim Safa ile Merve sa'yi hakkında da:

"Şüphesiz Safa ile Merve, Allah'ın şeâ'kın dendir. O hâlde kim Beyt'i hacc veya umre kasdı ile ziyaret ederse onları tavaf etmesinde bir salanca yoktur." (Bakara 2/158) buyurulmuştur.

Oysa Safa ile Merve arasındaki tavaf (sa'y), biz Hanefîlere göre vâcib, Şafiî'ye göre ise rükündür.

B- "Eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz."

Bu şart cümlesinin cevabı açık olarak zikredilmeyip hazfedilmiştir. Çünkü mâkabli ona delâlet eder. Bunun anlamı şudur:

Eğer kafirlerin size saldırmalarından veya başka türlü bir kötülük yapmalarından korkar veya endişe ederseniz namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur.

Bu şart (kâfirlerin kötülüklerinden endişe etmek), cemaatle kılınan korku namazı için muteberdi", Mutlak olarak namazın kısaltılması hakkında ise bu şart ittifakla muteber değildir. Çünkü bundan önce tafsilatıyla açıklandığı gibi, Sünnet, bu şart olmaksızın da onun meşruiyeti şeklinde tezahür etmiştir.

Ahmet Tahavî, "Şerh'ul- Âsâr" adlı eserinde Ya'lâ b. Ümeyye'ye ((radıyallahü anh) ölm.656) dayanarak şu sözleri nakletmektedir:

"- Ben, Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anh) a dedim ki; Allahü teâlâ,

"- Namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur ; eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz. " buyuruyor.

Şimdi ise insanlar, kâfirlerin kötülüğünden emniyetteler. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) bana,

"- Senin taaccüb ettiğin şeye ben de taaccüb ettim ve nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) a sordum ; o da şöyle buyurdu (fekaale):

"- Bu, Allah'ın size bahşettiği bir sadakadır; siz de O'nun sadakasını kabul edin !" dedi.30

Bu hadis de, seferde namazı tam olarak kılmanın caiz olmadığına delildir. Konuyla ilgili kitaplarda izah edildiği gibi, temliki kabil oknayan hususlardaki (Yani namazın lasaltılması gibi maddî olmayan) tasadduk, mahza iskat (kaldırmak) olup reddedilmesi mümkün, değildir.

Bu hadisin, âyete muhalif olduğu velımedilmemekdir. Çünkü biz Hanefîlere göre, bir şart ile yapılan takyid; (burada sefenlik) yalnız, şartın vücudu hâlinde hükmün sübûtuna delâlet eder. Şart mevcut değilse, hükmün de mevcut olmayacağı belirtilmemiş, o husus meskût bırakılmıştır.

Eğer şart mevcut değilse,

- hükmün sübûtü için bir delil varsa, hüküm yine sâbıt olur;

- eğer delil yoksa, kendi hâli üzere gayrı sabit olarak kalır. Bu durumda hükmün sabit olmaması,

- yokluğunun delili tahakkuk ettiği için değil,

- fakat delil tahakkuk etmediği içindir.

Ve yukarıda (kâfirlerin kötülüğünden endişe edilmediği seferlerde de namazın kısaltılmasına dair) dinlediğin vazıh deliller, bunu (delilin tahakkuk etmediğini) söylemekten seni nehyeder.

Mefhûm-u muhalif ile hükmedenlere göre de izahı şöyledir:

Meflıûm-u muhakf, ancak şart -başka bir faydası yoksa- bulunmadığı zaman hükmün olmayacağına delâlet eder. Buradaki şart, genel olarak zikredilmiştir. (Yani bu faydası da vardır.) Nitekim,

"Dünya hayâtının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın." (Nûr 24/33)meâlindeki âyet de bu kabildendir.

Hattâ deriz ki; bu âyet-ı kerime,

- kısaltmanın miktarı ile keyfiyeti,

- hangi namazlar için olduğu,

- seferin süresi ve mesafenin miktarı hakkında mücmeldir.

Bu itibârla emniyet haklideki kısaltmanın, dört rek'atlı namazları yarıya indirme ve belli bir sefer müddetine tahsisi konularında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) den gelen bütün hadisler, âyetin icmâlini beyân eder.

Bir görüşe göre ise, âyetin,

"Eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz."

bölümü, mâkablinden tamamen ayrı olup mâba'dindeki (kendisinden sonraki) korku namazı ile bağlantılıdır. Hattâ rivâyete göre Ebû Eyyûb Elalid b. Zeyd el-Ensarî (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur" mealindeki âyet indikten bir yıl sonra Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), vaakıi sual üzerine:

"Eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur" meâlindeki bölüm nazil oldu."

Bir kırâete göre, ’in hıftüm / eğer korkar, endişe ederseniz" kısmı anılan âyette yoktur.

Buna göre anlam, "Kâfirlerin size kötülük etmelerini istemediğimiz için, namazın kısaltılması size meşru kılındı." olur. Zira devamlı namazla meşgul olmak, kâfirlerin kötülük yapmaya muktedir olacaklarını akla getırebilir.

C- "Şüphe yok ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır."

Bu ifâde, kâfirlerin kötülük yapmalarından endişe edilmesinin sebebi ve illetidir. Onların mü'minlere olan sonsuz düşmanlığı, mü’minlere kötülük yapmalarını gerektirir.

101 ﴿