114"Onların kendi aralarındaki gizli konuşmaların bir çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi ya da bir iyilik (ma'rûf) yapmayı veya insanların arasını ıslah etmeyi emredenlerinki müstesna. Kim bunları Allah'ın rızası (merdati-llâh)nı kazanmak için yaparsa Biz de ona yakında büyük bir mükâfat (ecr-i a'zıim) veririz." A- "Onların kendi aralarındaki gizli konuşmaların bir çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi ya da bir iyilik yapmayı veya insanların arasını ıslah etmeyi emredenlerinki müstesna." O insanların kendi aralarında gizlice konuşmalarında, yahut kendi aralarında gizlice konuşan o insanlarda hiçbir hayır yoktur; yalnız bir sadaka, yahut bir mâruf, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenler müstesna, onların bu konulara ilişkin gizli konuşmalarında hayır vardır. "Mâruf, dinin güzel saydığı ve aldın da reddetmediği her şeydir. Bu itibarla güzelin bütün sınıflarını ve hayır işlerinin bütün çeşitlerini kapsar. Bu âyetteki mâruf, - karz-ı hasen (karşılıksız ödünç verme), - mazlumun yardımına koşma, - nafile sadaka verme olarak tefsir edilmiştir. Bu görüşe göre, âyetteki sadakadan, vâcib (farz) olan sadakalar kastedilmiştir. İnsanlar arasını düzeltmek, insanlar arasında küslük ve düşmanlık meydana geldiği zaman, şeriat sınırları dışına çıkmadan aralarını bulmaktır. Ebû Eyyûb el-Ensarî (radıyallahü anh) den rivâyet olunduğuna göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sormuş: "- Sana, kızıl develerden daha değerli bir sadaka anlatayım mı?" O da: "- Buyur, ya Resûlallah!" demiş. O da: "- insanların arası bozulduğu zaman aralarını bulman ve insanlar, birbirlerinden uzaklaştıkları zaman onları birbirlerine yaklaştırman " buyurmuş. İslâm âlimleri diyorlar ki; her halde bu âyet-i kerimede, bu üç hayrın özellikle zikredilmesin delil sır şu olmalıdır: insanlara yönelik yapılan hayirlı işler, - ya onlara bir menfaat sağlamak, - ya da gelecek bir zararı önlemek içindir. Menfaat de, - ya malî yardım gibi maddidir; âyetteki "yalnız bir sadaka emredenler müstesna" ifâdesi buna işaret eder; - ya da manevî ve ruhîdir. İşte Âyetteki mârufu emretmek (emrd bilmârûf) de buna işaret eder. Gelecek zararı önlemek de, "yahut da insanların arasını düzeltmek" ifadesiyle belirtilmiştır. B- "Kim bunları Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa Biz de ona yakında büyük bir mükâfat veririz." Bu zikredilenler pek yakında geçtiği halde onlar için uzak işareti olan "zâlike / işte onlar"ıtin kullanılması, onların mertebece yüksek olmasındandır. Burada asıl maksad, fiili teşvik etmektir. Onları emretmenin hayırlı olduğunu belirtmek, bu fiillerin de hayırlı olduklarına delâlet eder. Çünkü bir emrin güzel veya çirkin oknasi, emredilen şeyin güzel veya çirkin olmasına bağlıdır. Şu halde bunları emretmenin hayırlı olduğu sabit olunca, o fiillerin de hayırlı olduğu sabit olmuş olur. Bu ifâde aynı zamanda onları emretmeyi de teşvik eder. "Zâlike / işte onlar" kelimesi de o hususları emretmeyi işaret eder. Yanı, "Kim onları Allah'ın rızasını elde etmek için emrederse..." anlamına gelir. Bu görüşe göre de, ilâhî mükâfat vaadinin bunun tahsiline bağlanması hususunda da yine yukarıda verilen izahat geçerlidir. Çünkü onları emretmenin büyük mükâfatı gerektirmesi, onların yapılmasına vesile ve sebep olduğu içindir. Söz konusu hayırlı işler, Allah'ın rızasını kazanmak niyeti ile takyid edilmiştir. Çünkü ameller, niyetlere bağlıdır ve bu niyeti beslemeden bir hayır yapan kimse, mahrumiyetten başka bir şey elde edemez. |
﴾ 114 ﴿