3

"Ölmüş hayvan eti (meyte), kan (dem), domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulmuş, yüksekten yuvarlanıp düşmüş, başka bir hayvan tarafından boynuzlanmış, canavar yemiş, olup da canı daha üzerinde iken kesemediğiniz ölmüş, dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi fısk (doğru yoldan çıkma)dır.

Bugün kâfirler sızın dininizden ye'se düşmüş (ümıdlerini kesmiş) lerdir. Artık onlardan korkmayın Benden korkun.

Bugün sızın için dininizi kemâle erdirelim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim.

Kim açlıktan muztar durumda kalırsa bir günaha meyletmeden bunlardan yiyebilir. Şüphesiz Allah, Ğafûr (bağışlaması bol)dur, Rahîym (çok merhametli)dir."

A- "Ölmüş hayvan eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulmuş, yüksekten yuvarlanıp düşmüş, başka bir hayvan tarafından boynuzlanmış, canavar yenmiş, canı daha üzerinde iken kesemeeliğiniz, dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı."

Burada, birinci âyette geçen "size okunacak olanlar ma yütlâ a'ieyküm" cümlesiyle işaret edilen haramlar (muharramât) açıklanıyor. Şöyle ki:

1-el-Meytetü (ölmüş hayvan eti), Boğazlanmaksızın canı çıkan hayvandır.

2-Ve'd-Demü (kan),

Bundan murad akıtılmış kan (dem-i mefsuh)dır. Nitekım başka bir âyette de "...leş veya akan kan."(En'âm 6/145) buyurulur.

Cahiliye insanları kanı bağırsakların içine boşaltıp kebap yapıyorlardı ve: "- Aldırılan kan haram değildir" diyorlardı.

3-Ve lahmü'l-hınzîri (domuz eti),

En'arn sûresinin 145. âyetinde domuz eti necis (pis) olarak vasıflandırılır.

4-Vemâ ühille liğayri-İlâhi bihi (Allah'tan başkası adına boğazlanan),

Câhiliye insanlarının "Lât ve Uzzâ ismiyle!.." dedikleri gibi kesim sırasında üzerlerine Allahü teâlâ'dan başkasının adının anıldığı hayvanların eti de haramdır, yenmez.

Ve'l-münhanikatü (boğulmuş),

Herhangi bir suretle boğulup ölmüş,

6-Vel-mevkuuzetü (vurulmuş, bir darbeye maruz kalmış), Haşeb (ağaç) cinsinden bir şeyle vurulup öldürülmüş,

7-Vel-müteraddiyetü (tereddi etmiş, yüksekten yuvarlanıp düşmüş), Yüksekten aşağıya veya bir kuyuya düşüp ölmüş,

8-Ve'n-natıîhatü (başka bir hayvan tarafından boynuzlanmış), Toslanmiş, susulmuş, boynuzlanmış ve bu sûrede öldürülmüş,

9-Vemâ ekele's-sebüu' (canavar yemiş),

Canavar tarafından yenmiş, yırtıcı hayvanlar tarafından yakalanıp parçalanmış hayvanların etleri yenmez. Bu da av köpeklerinin yakaladıkları avın bir kısmını yedikleri takdirde geri kalanın helâl olmadığına delâlet eder.

"İllâ ma zekkeytüm" ibaresi "canları daha üzerinde iken yetişip kestikleriniz müstesna" demektir. Bu istisna zikredilenlerin hepsi içindir.

Bir görüşe göre ise, yalnız canavarların yediklerine münhasırdır. Yani ancak canları çılana dan önce yetişip İslâmî kesim gerçekleştirdikten sonra tıpkı kesilmiş diğer hayvanlar gibi hareket edenler müstesna olup onların da eti helâldir.

İslâmî kesim, boğaz ve yemek borusunu keskin bir aletle kesmektir.

10- "Vema zübiha a'len-nusubi (dikili taşlar üzerinde boğazlanmış hayvanlar).

Cahiliye devrinde Kabe'nin etrafında dikili adak taşları vardı, insanları bu taşlar üzerinde kurban keser ve bunu ibâdet sayarlardı. Bu sûrede boğazlanmış hayvanların etleri de haramdır.

Bir görüşe göre bu taşlardan maksad putlardır.

11 - Ve in testaksimû bi'l-ezlâm (fal okları ile kısmet aramanız) size haram kilidi.

Fal okları ile kısmet aramak şöyle idi:

Cahiliye insanları, yapmak istedikleri bir işe başlamadan önce, birinde "Rabbim bana emretti", diğerinde "Rabbim beni men'etti" ve üçüncüsünde de "ğufl" (belirsiz) yazılı olan üç oktan birini çekerlerdi. Eğer emir yazılı ok çıkarsa, o işe başlarlar, men yazılı ok çıkarsa, o işten uzak dururlardı. Eğer ğufl çıkarsa, çekmeye devam ederlerdi.. "İstiksam /kısmet aramak", bir nevi kendi kısmetine yazılmış olanı öğrenmek isteği idi.

Diğer bir görüşe göre ise fal okları ile kısmet aramak, kesilmiş deve etlerinin belli kısımlara ayrılması ve fal oklarını çekmek suretiyle sahiplerinin belirlenmesidir.

B- "Bunların hepsi fısk (doğru yoldan çıkma)dır."

Burada uzak işaretinin (zâliküm/o iş) kullanılması, serdeki derecesinin pek uzak olduğuna işaret etmek içindir.

Fısk, temerrüt, haddi aşmak, bilinmeyen bir âleme girmektir. Burada dalâlet demektir. Eğer onlar fal oklarını çekerken "Rabbim" sözünden murad Allahü teâlâ ise, bu sözleri Allah'a iftiradır. Yok eğer murad putlar ise, bu defa da sözleri şirk ve cehalettir.

Bir görüşe göre de, âyetin metnindeki "zâliküm" işareti, sayılan haramları işlemektir. Yani bütün bu haramları işlemek fıskdır. Zira onların haram kılınması, fiillerinin de haram kılınması demektir.

C- "Bugün kâfirler sîzin dininizden ye'se düşmüşler (ümidlerini kesmiş)lerdir. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun."

Bu günden murad, hâzır ile ona bitişik geçmiş ve gelecek zaman dilimleridir.

Diğer bir görüşe göre ise, bugünden murad, bu âyetin nazil olduğu gündür.

Bu âyet-i kerime, Veda Haccı'nda Arefe günü Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'ta cuma günü ikindiden sonra Atba adlı devesinin sırtında vakfe yaparken nazil oldu.9 O anda deveye öyle bir ağırlık çöktü ki, hayvan çökmek zorunda kaldı.

Bugün artık kâfirler, haramları helâl saymak gibi yollarla sizin dininizi yıkmaktan ve sizi dininizden döndürmekten ümidlerini kesmişlerdir. Yahut dinde size galaib gelmekten ümidlerini kesmişlerdir. Zira onlar, Allah

teâlâ'nın, va'dini gerçekleştirip İslâm dinini bütün dinlerden üstün kıldığını müşahede etmişlerdir.

Bu görüş, "Artık onlardan korkmayın da, Benden korkun" cümlesine de daha uygun düşmektedir. Yani onların size gaalib gelmelerinden korkmayın da, yalnız Benden korkun.

D- "Bugün sizin için dininizi kemâle erdirelim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim."

Bugün Ben,

size nusret ihsan ederek,

dininizi bütün dinlerden üstün kılarak,

akaid (inanç) kaidelerini, şeriat usullerini ve içtihad kurallarını tam mânâsı ile açıklayarak dininizi kemale erdirelim;

Mekke'nin fethiyle, oraya güven içinde ve gaalibler olarak girmenizle,

cahiliye kulesini ve âdetlerini yıkmakla,

müşriklerin haccını ve çıplak olarak Kabe tavafını yasaklamakla,

dinî hükümleri ikmal etmekle, hidâyet ve tevfik ile üzerinizdeki nimetimi tamamladım.

Diğer bir görüşe göre ise,

"Üzerinizdeki nimetimi tamamladım / ve etmemtü a'ieyküm niı'meti" cümlesi de, Bakara (2) sûresinin 150. âyetiyle yaptığım va'di yerine getirdim; demektir.

"Ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim — ve radıîtü lekümü'l-islâme dînâ" cümlesi de bir hakikatin ifadesidir. Çünkü Allah katında yegâne hak din İslâm'dır.

Ömer (radıyallahü anh) den rivâyet olunduğuna göre, bir Yahudî ona:

"- Ey Emırı'l-mü'minîn! Sizin Kitabınızda okuduğunuz bir âyet var. Eğer o âyet, biz Yahudilere inmiş olsaydı, biz o günü bayram yapardık." demiş.

Ömer (radıyallahü anh) de sormuş:

"- Hangi âyet?"

Yahudi:

"- Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım" âyeti, demiş.

Ömer (radıyallahü anh) de şöyle cevap vermiş:

"- Biz o günü de biliyoruz ve o âyetin Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)e nazil olduğu mekânı da biliyoruz. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü Arafat'ta ayakta iken bu âyet indi."

Ömer (radıyallahü anh) bu sözleri ile, o günün bizim için bayram olduğuna işaret etmiştir.

Rivâyete göre, bu âyet-i kerime nazil olunca Ömer (radıyallahü anh) ağlamaya başlamış. Peygamber:

"- Ya Ömer! Seni ağlatan nedir?" diye sormuş.

Ömer (radıyallahü anh):

"- Beni ağlatan sudur: Şimdiye kadar dinimiz hep gelişiyordu. Şimdi eğer kemale ermişse, bir şey kemale erdikten sonra mutlaka azalmaya başlar" demiş.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Doğru söyledin" buyurmuş.

Bu itibarla bu âyet-i kerime. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ölüm haberi sayılır. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan sonra yalnız seksen bir gün yaşamıştır.

E- "Kim açlıktan muztar durumda kalırsa bir günaha meyletmeden bunlardan yiyebilir . Şüphesiz Allah, Gafur (bağışlaması bol)dur, Rahîym (çok merhametli, ) dır."

Bu cümle, yukarıda zikredilen muharramât (haram kılınmış olanlar) ile bağlantılıdır. Arada geçen cümleler ise ara (itiraz) cümleleri olup:

o haram kılınmış şeylerden sakınmanın gerekliliğini,

o haramları işlemenin fısk olduğunu,

haram kılınmış olmalarının, kâmil dinin, tam nimetin ve rıza gösterilen İslamın cümlesinden bulunduğunu bildirir. Yani kim, açlıktan veya bir hastalıktan ölmekten korktuğu için çaresizlikten bu haramlardan birine el uzatmak zorunda kalırsa, lezzet için yemeksizin yahut "... başkasının hakkını tecavüz etmeden ve haddi aşmadan..." (Bakara 2/173) bu haram etlerden belli bir mikdar, ölmeyecek kadar yiyebilir. Bu kimseler için artık Allahü teâlâ, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir; bundan dolayı onları muâheze etmez.

3 ﴿