6"Ey îmân edenler ! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesnedin. Topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın. Eğer cünüb iseniz, temizlenin (tetahhur edin). Hasta yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz ayakyolun (ğâdıt)dan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsaniz, su da bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin; yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesnedin. Ahali, size zorluk çıkarmak istemez, fakat sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki, şükredesiniz." A- "Ey îmân edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin. Topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın." Bundan önce Islâmin dünyevî hükümleri açıkılanmıştı; şimdi burada da dinî hükümlerin beyanına başlanıyor. "Namaza kalktığınız zaman — İzâ kum tüm ilâ's-salâü" ifadesi, "Kur’ân okumak istediğin zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." (Nahl 16/98) âyeti kabılındendir. Burada icaz için, sebep fiil, müsebbep fiil ile ifade edilmiştir. Bir de, bu ifade dikkatleri şu iki noktaya çeker: 1-Namaz kılmak için acele etmek ve bu iradeyi terk etmemek, 2-Namaz kılmaya niyet etmek. Buna göre, namazın şartlarından biri olan kasıt (niyet), diğer bir şartı olan abdest yerinde ifade edilmiştir. Bu âyet-i kerimenin zahirine göre namaz kılmaya kalkan herkese abdest almak vacibtir. Çünkü bu emir, kesin olarak vücûb içindir. Ancak icmâ, bunun hilafmadır; abdestli olana abdest almak vâcib değildir. Nitekim rivâyet olunduğuna göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Mekke fethi günü beş vakit namazı bir abdestle kılmıştır. Bunun üzerine Ömer "- Ya Resûlallah! Daha önce hiç yapmadığın bir işi yaptın (Sana'te şey'en lem tekün tasnauh)!" demiş. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "- Ya Ömer! Bunu kasten yaptım (A'mden faa'ltuhu)" buyurmuş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) böylece, bunun caiz olduğunu bildirmiştir. Âyetteki emri, abdestli olanlar için mendûb anlamına anlamak da geçerli değildir. Şu halde tek geçerli olan, bu hitabın, abdestsizlere mahsus olmasıdır. Buradaki durum, ona delâlet eder. Nitekim abdestın yerine geçen teyemmüm için abdestsiz olmak şarttır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hulefa-i Rasidîn'in, her namaz için abdest aldıklarına dâir gelen rivâyette ise, onların bunu vâcib olduğu için yaptıklarına delâlet eden bir şey yoktur. Kaldı ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) den rivâyet olunan: "Abdest üzerine abdest alan kimseye Allahü teâlâ on sevap yazar / Men tevaddaa' a'lâ tuhrin ketebe-llâhü lelıu a'sera hasenat" hadisi, onların bunu mendûb olduğu için yaptıklarını sarahatle bildirir. Bazı âlimlerin: "Önceleri abdest hükmü böyle idi; sonra bu hüküm nesholundu" seklindeki görüşünü ise, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in: "Mâide nüzul olarak Kur’ânin sonundandır; onun için bu sûrenin helâl olarak bildirdiklerini helâl ve haram olarak bildirdiklerini haram bitin / el-Mâidetü min âhıiri'l-kur'âni nüzûlen feehıllû halâleha ve harramü harameha." hadisi, reddeder. Abdest alırken yüz yıkamada farz olan, suyu üzerinden geçirmektir; ovmaya (oğuşturmaya) gerek yoktur. İmam Malik'e göre gereklidir. Ulemanın cumhûruna göre, dirsekler de, yıkama hükmüne dahildir. Şu halde âyetin metnindeki "ilâ / oraya kadar" harfi, "mea / onunla beraber" anlamındadır. Bir görüşe göre ise, âyet mutlak olarak gayet (dirseğe kadar) ifade eder. Dirseğin hükme dahil olup olmadığına ise âyette bir delâlet yoktur. Ve dirseklerin bu hükme dahil olması âyetle sabit olmayınca ve "eydiy /- eller", dirsekleri de kapsadığına göre, ihtiyaten, dirseklerin de bu hükme dahil oldukları kabul edilmiştir. Basın meshınde vâcib olan miktar itibariyle İslâm âlimleri arasında görüş ayrılığı vardır: İmam Şafiî, yakıîn (kesin) olan mânâyı alarak başın asgarî miktarının meshini vâcib görür. İm am Ebû Hanîfe ise, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ın beyanını esas alır. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıyesini (başının ön kısmını) meshetmiş ve bunu, başın dörtte biri olarak takdir etmiştir. İmam Mâlik ise, ihtiyaten başın tamamının meshini vacib görür. "Ve ercüle'küm / ve ayaklarınızı" kelimesi, "vücûhe'küm / yüzlerinizi" kelimesine atıftır. (Binaenaleyh yüzleriniz kelimesinden önceki yıkama emri, ayaklar için de geçerlidir.) Yaygın olan Sünnet, Sahabîlerin uygulaması, ictihad imamlarının ekseriyetinin görüşü bu nasb (üstün hareke ile, ercüle şeklinde okunması) kıraetini ve gerektirdiği yıkama hükmünü teyid eder. "İle'l -kâ'beyn / topuklara kadar" tahdidi de bunu teyid eder. Çünkü meshetme için tahdit kullanılmaz. (Yani kelimenin ercüli şeklinde cerr ile okunması hâlinde kendisinden önceki başlarınız kelimesi üzerine atıf olur ve onun hükmü olan meshetme, ayaklar için de geçerli olur. Ancak topuklara kadar ifadesi, bu görüşe uygun düşmez; çünkü meshetme hakkında tahdit kullanılmaz.) Bu kelime, civar (komşu) cerri (yani mânâ değişmeksizin, sadece selden mâkabknin harekesini alması) kabilinden "ercük'küm" olarak da okunmuştur. Bunun (civar cerri) benzeri Kur’ân'da çoktur. Cerr (ercük'küm) kıraetini benimseyenlere göre bunun faydası şudur: Abdestte ayaklar yıkanırken su kullanımında iktisâd edilmeli ve meshe yakın bir şekilde yıkanmalıdır. Ayaklar da, yıkama hükmüne tâbi olduğu halde âyette, yıkanan yüz ve ellerden sonra zikredilmeyip meshedilen baştan sonra zikredilmesı, abdestte azalar arasındaki sıranın (tertibin) faziletine işaret içindir. B- "Eğer cünüb iseniz temizlenin (boy abdesti alın) ." Büyük taharet (boy abdesti) emrinin, büyük abdestsızlik (cünüblük) şartına bağlanması, küçük taharet (abdest) emrinin de, küçük abdestsizlık şartına bağlı olduğuna işarettir. C- "Hasta yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz ayakyolun (ğâkt)dan gelmişse, yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamış sanız temiz bir toprakla teyemmüm edin ; yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesnedin." Hastalıktan murad, su kullanılması halinde ağırlaşan veya ölüme sebep olmasından korkulan hastalıktır. Bu âyet-i kerimenin mufassal tefsiri Nisa suresinde geçti; oraya müracaat edilsin. Burada tekrar edilmesi, herhalde taharetin bütün çeşitlerinin bir arada zikredilmesi içindir. Ç- "Allah, size zorluk çıkarmak istemez, fakat sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz." Allahü teâlâ, namaz için tahareti veya teyemmümü emretmekle, size sıkıntı olacak bir şeyi yaptırmak istemez, fakat bununla sizi maddeten, ya da manen günahlardan tertemiz kılmak ister; çünkü abdest, günahlara kefarettir; veya su ile mümkün olmadığı zaman toprakla temizlemek ister. Hulâsa, Allahü teâlâ taharet konusunda size hiçbir zorluk çıkarmak istemez. Su ile temizlenmek mümkün olmadığı zaman, sizi toprakla temizlemek, günahlarınıza keffaret olan bu temizliği teşri' buyurmakla, dinde size olan nimetini tamamlamak, ya da azimetleri ile bahşettiği nimetlerini ruhsatları ile tamamlamak ister. Umulur ki, O'nun nimetlerine şükredersiniz. Bu âyet-i kertmenin latifelerinden biri de şudur: Âyet, hepsi çift olan yedi tahareti içerir. Şöyle ki: İki taharet: Biri asıl (su ile olan). Diğeri bedeldir (toprak ile olan). Asıl olan da ikidir: Bütün bedeni kaplayan (boy abdesti), Bütün bedeni kaplamayan (namaz abdesti). Bütün bedeni kaplamayan taharet de fiil itibariyle ikidir: Biri yıkamak, Diğeri meshetmek. Mahal itibariyle taharet de ikidir: Biri mahdut (sınırlı), Diğeri gayr-ı mahdut (sınırsız). Bedenin tamamını kaplayan ve kaplamayan taharetlerin vâsıtası da ikidir: Biri mayi (su), Diğeri kati (toprak). İki tahareti gerektiren haller de ikidir: Biri küçük abdestsizlik, Diğeri büyük abdestsizlik (cünüblük). Asıl (su) ile tahareti bırakıp bedele yönelmeyi mubah kılan hâl de ikidir: Biri hastalık, Diğeri yolculuk. İki taharet için va'dedilen mükâfat da ikidir: Biri günahları temizlemek, Diğeri nimeti tamamlamak. |
﴾ 6 ﴿