8

"O gün tartı (el-vezn) haktır. Kimin tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluş (felâh)a erenlerin ta kendileridir."

A- "O gün tartı haktır."

Soruların sorulacağı ve cevabların verileceği kıyamet günü amellerin âdil ve eşit tartısı, ağır ile hafifin, iyi ile kötünün hakça ayırımı vardır.

Tartının keyfiyeti hakkında ihtilaf edilmiştir. Alimlerin cumhûruna göre, adaleti izhar etmek ve mazeretleri kesmek için, halkın gözü önünde amel sahifeleri, dili ve iki kefesi olan bir terazi ile tartılacaktır. Nasıl ki,

- herkesin ameli kendisine sorulacak ve organları işledikleri günahları bir bir anlatacak;

- Peygamberler, melekler ve sahiciler de onların aleyhinde şahadette bulunacaklardır.

Herkesin günahları, amel defterlerinde de tesbit edilmiş olacak ve hesap yerinde onlar, günahlarını amel defterlerinden de okuyacaklardır. Nitekim şu rivâyet de bunu teyid eder:

Kıyamet günü kişi, Mizan'a (Teraziye) getirilir; sonra onun için gözün görebildiği kadar doksan dokuz sicil açılır; sonra onun, iki şahadet kelimesinin yazılı olduğu bir pusulası çıkar ve bütün siciller, Terazinin bir kefesine konur; o pusula da diğer kefesine konur; sonunda o siciller hafif gelir ve o pusula ağır basar.

Diğer bir rivâyete göre ise, tartılacak olanlar şahıslardır. Nitekim rivâyet olunduğuna göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"Andolsun ki kıyamet günü iri yapılı şişman adam getirilir ve Allah katında bu adamın bir sivrisinek kanadı kadar ağırlığı olmaz."

Bir diğer rivâyete göre ise, kıyamet günündeki tartı, eşit ve âdil hüküm demektir. Tabiînden Mücâhid, Süleyman b. İbrâhîm el- A'nıeş ve Dahhâk da böyle demişlerdir.

Müteahhirîn (sonraki) âlimlerin bir çoğu da bu görüşü tercih etmişlerdir. Zira vezn (tartı) kelimesinin, lügat ve örf olarak, kinaye yoluyla bu manada kullanılması yaygındır. Bu görüşü savunanlara göre:

Terazi, eşyanın miktarlarını anlamak için baş vurulan bir araçtır; kulların amellerinin miktarlarını terazi ile göstermek ise mümkün değildir. Çünkü ameller, yok olmuş araz (manevî) varlıklardır ve baki olduklarını kabul etsek de, tartı kabul etmeyen nesnelerdir.

Başka bir görüşe göre ise, bu âlemde araz olarak olarak tezahür eden ameller, âhiret âleminde kendisine uygun güzellik ve çirkinlikte madde suretinde gözükürler. Hatta hatalar ve günahlar orada cisim şeklini alacak ve ateş suretinde de tezahür edeceklerdir. Nitekim,

"Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri kuşataçaktır."

" Haksızlık ederek yetimlerin mallarını yiyenler var ya; hiç şüphesiz onlar karınlarını ateşle dolduruyorlar." gibi âyetler ve Peygamberimiz in, altın ve gümüşten mamul kapları içecek kabı olarak kullananlar hakkında buyurduğu,

"Onlar ancak, karınlarında cehennem ateşini fokurdatırlar."

hadisi de, bu manaya hamledilmiştir.

Bu görüş, hakikatten uzak değildir. Nitekim malûm olduğu üzere ilim, misal âleminde süt suretinde tezahür eder. Nitekim hazarât-ı hamse (İlâhî kudretin beş tecelligâhı) hakkında bilgi sahibi olanlar bunu gayet iyi bilirler.

İbn Abbâs tan rivâyet olunduğuna göre, kıyamet günü,

-salih ameller, güzel suretler;

-kötü ameller de çirkin suretler şeklinde getirilir ve öylece Teraziye konulurlar.

Kıyamet günü bütün gerçekler ortaya çıkar ve her şeyin gerçeği, güzellik ve çirkinlik gibi öz vasıfları ile tezahür eder ve bütün eşvâ, dünyada kendilefiyle göründükleri iğreti suretlerinden sıyrılır. Neticede onları gören hiç kimse için, onların dünyadakilerin aynı olduklarında ve âhiret âleminde bu sıfatları gerektiren hakiki suretlerinde göründüklerinde en ufak bir şüphe kalmaz ve onun aksi akla bile gelmez. Allahü teâlâ, cümle âlimlerden iyi bilir.

B- "Kimin tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluş (felâh)a erenlerin ta kendileridir."

Burada tartıya terettüb eden hükümler açıklanıyor.

"Mevazin" kelimesi,

- ya mizanın (terazinin),

- ya da mevzunun (teraziye vurulan şeyin) çoğuludur.

İkinci manaya göre, tartısı, miktarı olan sevaplar söz konusudur. Zira bunun ikisinden birinin ağır gelmesi, diğerinin de ağır gelmesini gerektirir.

Kimlerin, sevaplarının tartısı, amellerinin miktarı ağır gelirse, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Hasen-ı Basrî diyor ki:

" Günahların konulduğu terazinin hakkı, hafif gelmekdir."

8 ﴿