7A- "Arşi su üzerinde iken, hanginizin ameli daha güzel olacak diye sizi denemek üzere, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur." 1- Gökler ve yer yaratılmadan önce Allah'ın (celle celâlühü) Arş'ı su üzerinde idi. Arş'ın altında sudan başka bir şey yoktu. Yani Arş ile su arasında ister boşluk olsun; ister Arş, su ile temas halinde bulunsun. Nitekim eserlerde böyle zikredilir. Şu halde bu âyet, Arş ile su arasında boşluğun mümkün olduğuna delâlet etmez. Eğer delâlet etseydi, yalnız imkânına değil, varlığına da delâlet ederdi. Bundan başka suyun, Arş'tan sonra kâinatta ilk var olan şey olduğuna delâlet ederdi. Bu kelâm, yalnız, Arş'ın ve suyun yaratılışının, göklerin ve yerin yaratılışından evvel olduğuna delâlet eder. Fakat Arş ile su arasındaki münasebetin ne olduğuna açıldık getirmez. 2- Allah'ın, - gökleri ve yeri ve bu ikisinde bulunanları ve ezcümle sizi yaratmasından, - sizin varlığınızın ilk unsurlarından ve maişet sebeplerinden muhtaç olduğunuz her şeyi düzenlemesinden, - ve sizin ibret almanız için göklerde ve yerde bunca hârikalar meydana getirmesinden amaç sizi denemek, - hanginizin amelinin daha güzel olacağını tesbit etmek, - sizin amellerinizin karşılığı olan mükâfat ve cezaları vermektir. Amellerin muhasebesinde iyiler, kötülerden ayrılacak; iki fırkanın fertleri, kâinatta yaratılmış olan hüccetlerden, delillerden, emarelerden ve işaretlerden faydalandı İdari nis bette kazandıkları ilmî, itikadî ve amelî derecelerine göre tasnif edileceklerdir. Zira ameller, bedenî amellerden ibaret değildir. İşte bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz bu âyeti şöyle tefsir buyurmuştur: "- Hanginizin aklının daha güzel olduğunu, hanginiz Allah'ın yasaklarından daha çok sakındığını ve hanginiz O'nun tâatine daha çok koştuğunu tesbit etmek için..." Zira her kalbin ve kalıbın kendisine mahsus amelleri vardır. Kalp, kalıptan daha üstün olduğu gibi, kalbin ameli de, kalıbın amelinden daha üstündür. Çünkü bütün kullar için her şeyden önce vâcib olan ilâhî marifettir. O, olmadan hiçbir amel olmaz. İlâhî marifetin nazarî yolu, ancak Yaradan'ın hârika işlerini düşünmek, dahilde ve hariçte yaratılmış olan açık âyetlerini incelemektir. Ve hikmet dolu Kur’ân'ın emirlerini, nehiylerini ve ilgili diğer bölümlerini anlamadan da tâat mümkün değildir. Rivâyete göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "- Beni Yûnus b. Metta'dan üstün tutmayın; zira onun her gün göklere kaldırılan ameli, bütün yeryüzü sakinlerinin ameli kadardı." Alimler derler ki; Yûnus'un (aleyhisselâm) bu büyük ameli, Allah'ın (celle celâlühü) işlerini tefekkür etmek idi ki bu, kalbî ameldir. Zira bir insan, bir günde bedeni ile, bütün yeryüzü sakinleri, kadar amel yapamaz. "Hanginizin ameli daha güzel" ibaresinde tafdıil kipi kullanılmıştır. Oysa imtihan, yalnız güzel ile daha güzeli tesbit için değil, aynı zamanda amelleri çirkin ve güzel olan iki fırkayı da ayırmak içindir. Böyle iken tafdıil kipinin kullanılması şu hakikati bildirir: Kâinatın bu hârika ve mükemmel şekliyle yaratılmasından asıl amaç ihsan sahiplerinin, ihsanının kemalinin ortaya çıkarılmasıdır. Kâinatın bu hali, o kadar mükemmel ve kusursuzdur kı, bunun icaplarıyla amel etmek, kaçınılmaz bir sonuçtur. Hattâ kâinatın bu mükemmeliyeti her ferdi mutlaka îman ve tâate irşad eder. İnsanlar arasındaki farklılık ise, îman ve tâattald kuvvet ile zafiyet ve çokluk ile azlık mertebelerine göredir. Bundan tamamen yüz çevirip dalâlet uçurumuna yuvarlanmak ise, bu hârika yaratılışın en son gayesi olması şöyle dursun, sebepler dizisine dahil olmaktan bile uzaktır. Dalâlet, haklı ve uygun bir sebep olmaksızm, sırf sahibinin kötü seçiminin sonucudur. Bu âyet apaçık ilim ve tâatin yüksek derecelerine yükselmeyi teşvik eder ve onun zıtlarından da alıkoyar. 3- Allah'ın ilmi, yeryüzündeki sayısız mahrukatın yaratılış başlangıcından nihayete kadar bütün hallerini kuşatmıştır. Bu durum zikredilince, göklerin ve yerin yaratılış başlangıçlarını ve bunu gerektiren hikmeti de ortaya koymak gerekir. Şöyle ki: Allah (celle celâlühü) gökleri iki günde, yeri de iki günde, yeryüzündeki çeşitli hayvanları, bitkileri ve diğer varlıkları da iki günde yaratmıştır. Nitekim Secde (32) sûresinde bu tafsilat zikredikr. Bu âyette yeryüzündekilerin yaratılışından söz edilmemiştir. Çünkü onların yaratılışı, yerin yaratılışının devamıdır. Nitekim Fussıilet (41) sûresinin 10. âyennde belirtildiği gibi yeryüzündekilerin yaratılış zamanı, yerin yaratılış zamanının devamıdır. Sözü geçen âyette "fî erbaa'ti eyyâm/dört günde" denilmesinden murat, dört günün devamında, demektir. Günlerden murat da vakitlerdir. Nitekim, "O gün onlara sırtını dönen" (Enfal 8/16) mealindeki âyette de böyledir. Yani Allah gölden ve yeri altı vakitte, veya altı gün kadar bir zamanda yaratmıştır. Gün, insanların örfünde, güneşin, yeryüzünün üstünde olduğu zamana denir. Yerin ve göğün olmadığı bir zamanda günün varlığından bahsedilemez. Allah (celle celâlühü) gökleri ve yeri bir anda yaratmaya kaadır iken onları tedricen yaratması, O'nun muhayyer bir kaadır olduğuna, bundan ibret alınmasının lüzumuna delildir ve işlen teenni ile yapmaya teşviktir. Bu yaratmaya altı gün tahsis edilmesinin hikmeti ise, Allah'ın (celle celâlühü) ilmine mahsus olup başkasına bildirilmemiştir. Gökler için çoğul kelimesinin kullanılması, meşhur olduğu üzere maddelerinin tabiatlarının sonuç ve hükümlerinin farklı olmasına işaret içindir. B- "Andolsun ki (Resûlüm), "- Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz!" desen o kâfirler mutlaka, "- Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir" diyeceklerdir." Resûlüm, eğer sen, "- İmtihanın gereği olarak ve amellerin mertebelerine göre karşılığın tahakkuk etmesi için ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz!" desen, o kâfirler mutlaka, "- Bu söz yahut bu Kur’ân, aldatmak ve bâtıl olmak hususunda açık bir büyüden başka bir şey değildir" diyeceklerdir. Çünkü onların diriltileceklerini haber vermek, her ne kadar tilâvet olunan vahiy ile olması gerekmiyorsa da onlar bunu duyduklarında yalnız Kur’ân'ı düşünürler. Çünkü Kur’ân her yerde bundan söz eder ve bu konuda sembol olmuştur. Onun içindir ki onlar Kur’âni tekzibe ve onu büyü olarak vasıflandırmaya yöneldiler. Bu da onların inatta ne kadar ileri gittiklerinin ve doğru yoldan uzaklaştıklarının bir ifadesidir. 1 - Bu âyetin makabli ile bağlantısı, ya şu cihettendir: Ölümden sonra diriltilmek, yukarıda da işaret edildiği gibi, mezkur imtihanın devamıdır. Bu itibarla sanki şöyle denilmiş olur: Gerçek durum zikredildiği gibidir. Bununla beraber eğer sen onun mukaddimelerinden yalnız birini ve onun tamamlayıcı unsurlarından yalnız bir hükmü kendilerine haber versen, onu reddetmekte tereddüt etmezler ve bunu, tasdik etmek şöyle dursun, onu, asla doğru olmayan şeyler kabilinden sayarlar. 2- Bu âyetin, makabli ile bağlantısı ya da şu cihettendir: Ölümden sonra diriltilmek, yeni bir yaratılıştır. Bu itibarla sanki şöyle denilmiş olur: Bütün yaratılmışları baştan, bu üstün hikmet için yaratan ancak O'dur. Bununla beraber sen eğer birincisinden daha kolay olan, ikinci yaratılışı onlara haber versen, o söylediklerini söylerler. Allah, onların isnat ettikleri vasıflardan münezzehtir. Allah, onları kahretsin; nasıl da haktan çeviriliyorlar! |
﴾ 7 ﴿