4"Onlara iyice anlatabilsin diye Biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır; dilediğini de hidâyete erdirir. Zaten O, yegâne Azîz'dir (galiptir); Hakîm'dır (sonsuz hikmet sahibidir)." A- "Onlara iyice anlatabilsin diye Biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik." Senden önce eski ümmetlere gönderdiğimiz her peygamberi, başkasının tercümesine ihtiyaç olmaksızın, İlâhî emirleri kendi kavmine iyice anlatabilsin ve onlar da, kolaylıkla ve süratle onları alıp gereklerini yerine getirsinler diye, yalnız kendi kavimlerinin ittifakla konuştukları dil ile gönderdik. İster o peygamber, onların içinden gönderilmiş olsun, ister olmasın. Ancak bu kural, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında tamamen gözetilmemiştir; çünkü Peygamberimiz lisanları pek çeşitli olmasına rağmen bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir. Ve Peygamberimız'e gönderilen ilâhî Kitabın, bütün ümmetlerin dilleri ile olması, çekişmelere, kelimelerin değişmesine ve birçok tahrif elinin ona uzanmasına daha çok sebep olurdu. Bir de, müteaddit dillerle olması halinde onların yalnız bir kısmında icaz olması, eleştiricilerin eleştirmesine malzeme olurdu. Bütün dillerde icaz olması ise, insanları ister istemez îman etmek zorunda bırakmaya ve beyanı tercüme ve tefsire hasretmeye yakın bir durum olurdu. İşte bu hikmet, izzet ve celâl Sahibinden haber veren nazmın, beyana ihtiyacı olmayan faydaları sağlayan bir tek dil ile olmasını gerektirmiştir. Bir de müteaddit dillerle olması hâlinde tercüme ihtiyacı kat kat olurdu. Zira her ümmet için küllî muvafakatlerin ve bir haslette bile olsa ferdî muhalefetlerin bilinmesi gerekir. Ve bu da ancak bir kişinin veya müteaddit: kişilerin hepsini tercüme etmesiyle tamam olur ki, bu da, imkânsıza yakın bir şeydir. Sonra Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk önce dâvetine muhatap olan kendi şerefli kavmi olduğu ve onların dili de, dillerin en üstünü olduğu için bu muhkem Kitap, gayet açık olan Arapça olarak nazil olmuş ve hükümleri bütün ümmetler arasına yayılmıştır. Diğer bir görüşe, göre ise, Biz her peygamberi yalnız Muhammed'ın kavminin diliyle gönderdik, demektir. Zira Allah (celle celâlühü) bütün semavî Kitapları Arapça olarak indirmiş; sonra Cebrâîl (aleyhisselâm) onları tercüme etmiştir. Yahut her peygamber, kendisine nazil olan Kitabı kendi kavminin diline tercüme etmiştir. Ancak "Onlara iyice, anlatabilsin, diye" ifadesi, bu görüşü reddetmektedir. Çünkü burada "onlara" zamiri, kavmi ifade etmektedir. Ve bütün semavî Kitapların, Araplar'a anlatılmaları için nazil olmadıklar açıktır. B- "- Artık Allah dilediğini saptirir; dilediğini de hidâyete erdirir." Allah Hü, dalâletin sebeplerine baş vuranlardan dilediği kimsede sapıklık yaratır, yahut onu İlâhî inayetten mahrum bırakır ve ona lütfetmez; çünkü kendisine fayda vermeyeceğini bilir ve dilediğini de, ondaki hakka yönelmeden dolayı muvaffakiyet lütfederek hidâyete erdirir. Bu kelâm, takdirinde şöyledir: Peygamberler de, kendilerine indirilen Kitabı kavimlerine açıkladılar. Artık Allah (celle celâlühü), dilediğini saptırır; çünkü onlar, ancak buna layıktir. Ve dilediğini de hidâyete erdirir; çünkü onlar da hidâyete ehildir. Âyetin metninde hidâyetten önce saptırmanın zikredilmiş olması, saptırma, olan bir şeyi eski hâlinde bırakmak, hidâyet ise, olmayan bir şeyi ihdas etmek olduğu içindir, yahut peygamberler tarafından yapılan açıklama ve öğütün sapıklar için etkili olmayacağını, bunda ana sebebin Allah'ın eklemesi olduğunu kuvvetle ifade etmek içindir. Zira bu şekilde, dalâletin buna terettüp etmesinin, hidâyetin terettüp etmesinden daha süratli olduğu imajı verilmiş olur. Zaten bu gerçektir; zira daha önce zikredildiği gibi karanlıklardan aydınlığa çıkarılmaları, Allah'ın iznine bağlanmıştır. C- "- Zaten O, yegâne Azîz'dir, Hakîm'dir." Allah'ın dilemesine hiçbir kuvvet karşı duramaz ve her saptırma ve hidâyeti de O, ancak üstün bir hikmet için yapmaktadır. Ve peygamberlere tevdi edilen vazife, ancak İlâhî mesajları tebliğ etmek ve hak yolu açıklamaktır. Hidâyet ve ulaştırma ise, ancak Allah'ın elindedir. O dilediğini yapar ve istediğine hükmeder. |
﴾ 4 ﴿