9"Sizden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez." "Peygamberleri onlara mucizeler getirmişlerdi de, onlar ellerini kendi ağızlarının üstüne bastılar ve dediler ki: - Biz size gönderileni gerçekten inkâr ettik ve biz kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz." A- "- Sizden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi ?" İşte ondan sonra burada da Mûsâ (aleyhisselâm), eski ümmetlerin başına gelenleri hatırlatarak kavmini korkutmaya başlıyor ki, kavmi, geçmişte mü'minler fırkasının da, kâfirler fırkasının da karşılaştıkları iyi ve kötü hâdiseleri düşünsünler de, içinde bulundukları serden arınsınlar ve Allah'a (celle celâlühü) yönelsinler. Diğer bir görüşe göre ise, bu kelâm, Mûsâ'nın sözlerinden olmayıp mâkablinden bağlantısız olarak, Allah'ın (celle celâlühü) Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) devrindeki kâfirlere hitabıdır. Bu görüşe göre, Mûsa'nın hatırlatması, Isrâiloğulları'na mahsus olan sevinç ve üzüntü halleriyle ilgilidir. Ve buna göre, mezkûr Allah'ın günleri de, yalnız İsrâiloğulları'nın başına gelen felâket günleri ile tefsir edilir. Ancak bu görüşün isabetten uzak olduğu açıktır. Bir de, bu görüşe göre, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) devrindeki kâfirlere hatırlatmak için, burada sayılanların başına gelenlerin zikre tahsis edilmesinin sebebi de anlaşılmaz. Çünkü bunlardan önce, eskilerden başka örnekler vardır. B - "- Onları Allah'tan başkası bilmez." Onların sayıları o kadar çok ki, onu Allah'tan (celle celâlühü) başkası bilmez. İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre, Adnan ile İsmail arasında isimleri bilinmeyen otuz baba vardır. İbn Mes’ûd bu âyeti okuduğu zaman, nesepleri (şecereleri) sayanlar, yalan söylüyor, diyordu. Yani onlar, neseplerin ilmine vâkıf olduklarını iddia ediyorlar. Oysa ki, Allah (celle celâlühü), bu ilmi, tamamıyla kullara öğretmemiştir. C- "- Peygamberleri onlara mucizeler getirmişlerdi de, onlar ellerim kendi, ağızlarının üstüne bastılar ve dediler ki: - Biz size gönderileni gerçekten inkâr ettik." Eski kavimlere peygamberleri açık ve büyük mucizeler getirdiler; her peygamber, kendi ümmetini karanlıklardan nura çıkarmak için hak yolu ve hidâyeti gösterdi. Kavimleri ise, büyük tepkilerinin ifadesi olarak dillerim ve ondan sâdır olan sözleri işaret ederek ellerini kendi ağızlarının üstüne bastılar ve bu şekilde peygamberlerin bunu telakki ve muhafaza etmelerine dikkat çekmek ve’bundan başka cevap yok' anlamında tasdik ve îmandan umutlarını kesmelerini istediler ve dediler ki; biz sizin iddianıza göre size gönderilen ve peygamberliğinizin doğruluğuna delil olarak gösterdiğiniz delilleri gerçekten inkâr ettik. Bu kelâm da, "Biz, Mûsa'yı (aleyhisselâm) mucizelerimizle gönderdik." (Hûd, 11/96) âyeti kabilındendir. Yahut onlar, peygamberlerin getirdiklerine karşı duydukları büyük öfke ile ellerim ısırdılar. Nitekim diğer bir âyette de, "Onlar size karşı duydukları öfkeden parmaklarını ısırdılar" (Al-i İmrân 3/119) buyurulmaktadır. Yahut kendim gülmekten tutamayan kimsenin yaptiğı gibi peygamberlere taaccüp ve onlarla alay etmek için bunu yaptılar. Ya da peygamberleri susturmak ve ağızlarını kapamalarını emretmek anlamında böyle yaptılar. Veya gerçek olarak, yahut temsilî olarak, peygamberlerin konuşmalarına engel olmak için ellerini onların ağızlarına bastılar, ya da peygamberler, onların azgınlıklarına ve inatlarına taaccüp ifadesi olarak, ellerini kendi ağızlarına bastılar. Nitekim bundan sonraki âyette gelecek "Allah hakkında şüphe mi var?" sözleri de taaccüplerini bildirmektedir. Bir diğer görüşe göre ise, onlar, dinî ve dünyevî nimetlerin yegâne sebebi olan peygamberlerin öğütlerini, nasihatlerini ve hükümlerini reddettiler. Çünkü onlar bunları kabul etmeyince sanki, onları, geldikleri yere geri gönderdiler. D- "- ...ve biz kendisine çağırdığınız şeye karsı derin bir kuşku içindeyiz." Biz, sizin bizi çağırdığınız Allah'a îman ve tevhit konularında derin bir kuşku içindeyiz. Bu itibarla onların bunda kuşku içinde olmaları, peygamberlerin kendileriyle gönderildikleri açık delilleri kesin olarak inkâr etmelerine ters düşmez. Zira onlar, o delilleri kesin olarak inkâr etmişlerdi. Nitekim onları mucizeler cinsinden bile saymamışlardı. İşte bundan dolayıdır ki, bize açık bir delil getirin, demişlerdi. |
﴾ 9 ﴿