10

"Peygamberleri onlara dedi ki:

-Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe mi var?

Oysa ki O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir vakte kadar yaşatmak için sizi hak dine çağırıyor. Onlar dediler kı:

- Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Sız atalarımızın taptıklarından bizi döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse apaçık bir delil getirin bize!"

A- "- Peygamberleri onlara dedi ki:

-Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe mi var?"

Âyetin metninde kullanılan istifham üslubunda, Allah'ın yüce sahasını şüphe şaibesinden ziyadesiyle tenzih etmek ve akıllarının sakatlığını tescil etmek anlamı da vardır. Yani Yüce Allah'ın, varlığı, birliği ve yalnız O'na îman etmenin zorunluluğu gibi şanları, zahirlerin en zahiri ve her şeyden daha açık olduğu halde, hakkında şüphe mi var ki, siz bu konuda derin bir şüphe içinde oluyorsunuz?

Peygamberlerin nihaî amacı, kavimlerini îman ve tevhide davet etmek ve mucizeleri göstermek de, bunun vesilesi olduğu için, onlar, kâfirlerin,

"- Biz size gönderileni gerçekten inkâr ettik..." şeklindeki sözlerine cevap vermemişler ve nihaî amacı beyan etmekle iktifa etmişler; sonra o inkârın akabinde de, onların inkâr ettikleri şeyin aslında gerçek olduğuna delâlet eden şeyi zikretmek üzere,

"- O, gökleri ve yeri yoktan var edendir" demişlerdir. Yani gökleri, yeri ve onlardaki varlıkları hârika bir nizam ile var etmesi, sizin, hakkında derin kuşku içinde olduğunuz şeyin kesin olarak varlığına delildir.

B- "Halbuki O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir vakte kadar yaşatmak için sizi hak dine çağırıyor."

Allah, bize gönderdiğine îman etmeye sizi davet ediyor; yoksa sizin, "bizi çağırdığınız şeye..." sözünüzün vehmettirdiği gibi, ben kendiliğimden sizi ona davet etmiyorum. İşte O, kul hakları dışında kalan, sizinle Kendisi arasındald günahlarınızı affetmeye sizi davet ediyor. Çünkü İslâm, o günahların hepsini siler.

Deniliyor ki, Kur’ânin her yerinde kâfirlere yapılan vaat, mü'minlere yapılan vaatten farklı olarak böyle zikredilmektedir. Herhalde bu, şunun içindir: Mağfiret (bağışlamak), kâfirlere hitap olarak zikredildiği zaman, yalnız îmâna terettüp etmektedir.

Mü'minler hakkında zikredildiği zaman ise, itaat, günahlardan sakınmak ve benzeri şeylerle beraber zikredilmektedir. Bu itibarla, mü'minler günahlardan sakınmak konusunda kul haklarını da ödemiş olarak kabul edilirler.

Bir görüşe göre de, günahlarınızın bedeli olan cezaları bağışlamak için...

Ve îman ettiğiniz takdirde, sizi, Allah'ın (celle celâlühü) tayin ettiği bir vakte kadar, ömürlerinizin sonuna kadar yaşatmak için...

C- "- Onlar dediler ki:

- Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Siz atalarımızın taptıklarından bizi döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse apaçık bir delil getirin bize!"

İddia ettiğiniz peygamberliğe sizi ehil kılacak bizden bir üstünlüğünüz yoktur. Siz, ibadeti yalnız Allah'a (celle celâlühü) tahsis etmekle, bizi, atalarımızın tapmakta oldukları putların ibadetinden döndürmek istiyorsunuz.

Halbuki bunu gerektiren bir şey de yoktur. Eğer durum bizim dediğimiz gibi olmayıp sizin iddia ettiğiniz gibi, siz Allah (celle celâlühü) tarafından gönderilmiş peygamberler iseniz, öyleyse sizin bizden üstün ve o rütbeye layık olduğunuza, yahut iddia ettiğiniz peygamberliğin doğruluğuna delâlet eden apaçık bir delil bize getirin ki, biz de, atalarımızdan beri tapmakta olduğumuz ilâhları bırakalım.

Halbuki peygamberler, onlara o kadar açık ve büyük mucizeler getirmişlerdi ki, sağır dağlar bile onların karşısında secdeye kapanırdı. Fakat onlar kibir için, inat için ve arkalarmdakilere bunun açık delil cinsinden olmadığını göstermek için o büyük sözleri söylemişlerdi.

10 ﴿