2

"Allah kendi emriyle meleklerini, kullarından dilediği kimseye vahiyle, gerçekten Benden başka İlah olmadığına dâir uyarın ve artık Benden korkun, diye gönderir."

Bundan önce Cenâb-ı Kibriya'nın herhangi bir işte bir ortağı olmak şaibesinden münezzeh ve mukaddes olduğuna icmali olarak dikkat çekildikten sonra bu kelâmla, tevhit kesin olarak beyan edilmektedir. Yine bu kelâm, bize bildiriyor ki, bu din, peygamberlerin cumhûrunun, üzerinde ittifak ettikleri ve insanları ona davet etmekle emrolundukları yegâne hak dindir.

Ayrıca bu kelâm, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderilmesi ile teşriin sırrına ve vahiy göndermenin keyfiyetine de işaret etmektedir. Bir de, şu gerçeğe dikkat çekilmektedir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), onlara va'dettiğı azap ve onun yakınlaşması konusunda kesin bilgi sahibidir. Bu da, onların, bu bilginin Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) mahsus olmasını imkânsız görmelerini ortadan kaldırmakta ve kıyametle azabı acele istemeleri ile, onların tekziplerinin de bâtıl olduğunu ortaya koymaktadır.

Burada meleklerden murat, Cebrâîl’dir.

Vahidî diyor ki; "Reis olduğu zaman, bir kişi de çoğul (melekler) olarak ifade edlir."

Yahut meleklerden murat, Cebrâîl ve onunla beraber Allah'ın (celle celâlühü) emriyle vahyi muhafaza eden meleklerdir.

Âyetteki ruh, Kur’ân'ın da dahil olduğu vahiy demektir. Zira Kur’ân, ölü kalplere hayat vermektedir. Yahut beden için ruh ne ise, din için de vahiy odur.

Âyetteki muhataplar (uyarın), kendilerine peygamberler nazil olan meleklerdir. Âmir Allah'tır, melekler ise, emri aktaranlardır.

"Ve artık Benden korkun!" hitabı ise, acele isteyenler içindir. Yani durum böyle olduğuna göre, Allah (celle celâlühü) câri olan âdeti gereğince melekleri peygamberlerine indirip İlâhlıkta ortağı olmadığına dâk insanları uyarmalarını emrettiğine göre, artik siz de bu emrin içeriğini ihlâl etmekten, ona ters düşecek şekilde ortak koşmaktan, ezcümle kıyameti, azabı acele istemekten ve istihzadan salcının.

2 ﴿