41"Kendilerine Allah uğrunda zulmedildikten sonra hicret edenlere gelince, hiç şüphesiz onları bu dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse, âhiretin mükâfatı elbette daha büyüktür." A- " Kendilerine Allah uğrunda zulmedildikten sonra hicret edenlere gelince, hiç şüphesiz onları bu dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz." Herhalde bu âyete konu olanlar, Resülullah'ın ashabından Mekke kâfirlerinin kendilerine zulmedip onları yurtlarından çıkardıktan sonra Habeşistan'a hicret eden ve bu hicret dönüşü Allah'ın bu âyette buyurduğu gibi Medine'ye güzel bir şekilde yerleştirilen Habeşistan muhaciri müslümanlardır. Nitekim Katâde de böyle demektedir. Meşhur görüş olduğu üzere bu sûrenin son âyeti hariç, diğerlerinin Mekke'de nazil olduğu görüşüne en münasip olanı da budur. İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre, bu âyet Suheyb, Bilâl, Ammâr, Habâb, Âyıs, Cübeyr ve Ebû Cendel b. Süheyl (radıyallahü anh) adlarındaki ashab hakkında nazil olmuştur. Müşrikler, bu zatları yakalamışlar ve onları İslâm'dan döndürmek için kendilerine işkence yapmaya başlamışlar. Bunun üzerine Suheyb onlara: "Ben yaşlı bir adamım, sizin yanınızda olsam size bir faydam olmayacağı gibi, size karşı olmam da bir zarar getirmez" diyerek onları ikna etmiş ve kendi malından onlara fidye verdikten sonra Medine'ye hicret etmiştir. Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) onu görünce, kendisine: " Ey Suheyb, akşverişin çok kârlı oldu" demiş, Hazret-i Ömer de " Suheyb ne güzel kuldur. O Allah'tan korkmasa da O'na isyan etmez" demiştir. İbn Abbâs'tan rivâyet edilen bu görüş, el-Assam'dan rivâyet edilen, sûrenin tamamının Medine'de nazil olduğu görüşüne uygundur. Bu âyetten itibaren sûrenin sonuna kadarki âyetlerin Medine'de nazil oldukları şeklinde Katâde'den gelen rivâyet ise, bu âyetin iki hicret (Habeşistan ile Medine hicretleri) muhacirleri hakkında nazil oldukları şeklinde naklettiğimiz görüşe hamledilmektedir. Bu durumda sûre Medine'de iki hicret arasında nazil olmuştur. Resûlüllah'ı bu muhacirlerden saymaya âyetin nazmı da, Peygamberimizin yüce şanı da müsait değildir. Onların güzel bir şekilde yerleştirilmeleri, kendilerine zulmeden Mekkeliler'e bütün Araplar'a ve bütün doğu ve bati halklarına galip gelmeleri şeklinde de tefsir edilmiştir. B- " Eğer bilirlerse, âhiretin mükâfatı elbette daha büyüktür." O muhacirlerin mezkûr amellerinin âhiretteki mükâfatı, dünyada kendilerine verilen mükâfattan elbette daha büyüktür. Hazret-i Ömer'den rivâyet olunduğuna göre, kendisi, muhacirlerden birine beytülmalden bir şey verdiği zaman, şöyle derdi: "Al şunu, Allah (celle celâlühü) sana mübarek eylesin. Bu, Allah'ın (celle celâlühü) dünyada sana vaat ettiğidir; âhirette sana sakladığı ise bundan daha üstündür." Eğer kâfirler bilselerdi ki, Allah (celle celâlühü), bu muhacirlere her iki cihan saadetim verecek, onlar da muhacirlerin dinini kabul ederlerdi. Diğer bir görüşe göre ise, eğer muhacirler, mükâfatlarını bilselerdi, daha çok cihat ederlerdi, yahut hicrette uğradıkları musibetlerden ve sıkıntılardan dolayı üzülmezlerdi. |
﴾ 41 ﴿