<3 align="justify" style="text-indent: 33pt; line-height: 19pt; margin: 7pt" dir="ltr"> 46

"Kötülük tuzakları kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere batırıvermesinden veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden veya onlar dönüp dolaşırlarken Allah'ın kendilerini yakalayamayacağından emin mi oldular ? Onlar Allah'ı bundan hiç de âciz bırakacak değillerdir."

Bu kâfirler, Resûlüllah'a karşı tuzak kurup ashabını îmandan alıkoymak isteyen Mekkekler'dir. Yoksa bazılarının dediği gibi, peygamberlerin helaki için tuzak kuranlar da değil, her iki fırkayı kapsayan kâfirler de değildir. Zira bundan maksat, Mekke kâfirlerini, eski ümmetlere isabet eden çeşitli cezaların benzerlerinden sakındırmaktır.

Yani ey Resûlüm! Biz sana Kur’âni indirdik, ki, insanlara içeriğini ve ezcümle çeşitli azaplarla helâk edilen ümmetlerin haberlerini mükemmel olarak açıklayasm ve onlar da bunları düşünüp anlasınlar. Onlar düşünüp anlamadılar mı? Yoksa Resûlüllah'a kötülük tuzakları kuranlar, mü’minleri îmandan alıkoymaya çalışanlar, Allah'ın (celle celâlühü), Kaarun'a yaptığı gibi kendilerini yere batırıvermesinden emin mi oldular?

Yahut onlar bunu düşündüler mi? Veya gaflet hallerinde, güvenk yerlerinden, yahut arzularının geleceğini umdukları yerden azabın gelmeyeceğinden veya onlar seyirlerinde ve ticaret yerlerinde dönüp dolaşırlarken Allah'ın kendilerini yakalayamayacağından emin mi oldular? Dönüp dolaşma halinin vehmettirdiğinin aksine onlar, Allah'ı bundan hiç de engelleyemezler ve kaçmakla da kurtulamazlar.

Bu kelâm, Allah'ın (celle celâlühü) yakalamasının pek çetin ve feci olduğunu bildirmektedir. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah, zâlime mühlet verir; ama sonunda onu yakalayınca, artık kurtulamaz."

46 ﴿