83"Ey Peygamberim! Sana Zülkarneyn hakkında da soru soruyorlar. De ki: Size ondan da bir haber vereceğim." A- Ey Peygamberim! Sana Zülkarneyn hakkında da soru soruyorlar. Peygamberimizi imtihan için Zülkarneyn hakkında ona soru soranlar Yahudiler idi. Yahut Yahudilerin telkiniyle bunu Kureyşliler sormuşlardı. İbni Ishâk'a göre, bu, Zülkarneyn Yâfes b. Nuh'un (aleyhisselâm) evladından Merzübân b. Merdebe'dir ve zenci idi. Bir görüşe göre bu Zülkarneyn, Büyük iskender b. Fikfûs El-Yunânî'dir. Diğer bir görüşe göre adı Abdullah b. Dahhâk'tır. Bir diğer görüşe göre, Mus'ab b. Abdullah b. Feynâne b. Mansûr b. Abdullah b. El-Azer b. Avn b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe'b. Ya'rub b. Kahtân'dır. Süheyk'ye göre adı, Mezüban b. Müdrike'dir. İbni Hişam böyle demiştir. Anılan Mus'ab, Tübbe'in (Yemen hükümdarlarının) ilkidir. Başka bir görüşe göre ise, bu Zülkarneyn, Dahhâki öldüren Efrızûn'dur (Feridun'dur). Ebû Reyhan El-Bîrünî, "El-Asârü'l Bakiye Anit Kurûn'il Hâliye" isimli kitabında diyor ki: "Zülkarneyn, Ebû Kerib Sümeyye b. Îrîn b. Efrîkts El-Himyerî'dir. Onun hükümdarlığı, dünyanın doğusuna ve batısına kadar uzanıyordu. Yemen Tübbe'lerinin (hükümdarlarının) iftihar ettikleri zat budur. Nitekim şâir diyor ki: "Kad kâne zülkarneyni ceddi müslimen; Mekken alâ fi'l, arzı ğayre müfennedin Beleğai meşârıka ve'l meğâribe yebteğî Esbâbe emrin min hakimin mürşidin — Zülkarneyn, gerçekten müslüman bir dedem idi. Uzun zaman yeryüzünde hüküm sürdü; ancak yaşlılıktan zayıf düşmedi, bunamadı. Onun hükümdarlığı, doğu ülkelerini de, batı ülkelerini de içine alıyordu. O, yol gösteren hakimin emriyle o seferleri yapmıştı." Bazıları, bu görüşü gerçeğe en yakın görüş olarak kabul etmişlerdir. Zira unvanlarının basında "Zû" kelımsi bulunanların hepsi Yemenli idiler. Mesela: Zûlmenar, Zûnevas, Zûnnûn, Zûruayn, Zûyezen, Zû Geden gibi. İmâm El-Râzî diyor ki: "Birinci görüş en zahir olan görüştür; çünkü Kur’ânin ifade ettiği gibi bu kadar geniş ve güçlü bir hükümdarlığa erişen, Yunanlı İskender idi. Nitekim târih kitapları da buna şahittir. Rivâyet olunuyor ki, İskender'in babası ölünce, o zamânâ değin dağınık hükümdarlıklar hâlinde bulunan Rum hüküm daldıklarını kendisine bağladı. Sonra Arap hükümdarlarına yöneldi ve hepsini hâkimiyeti altına aldı. Sonra Yeşil Deniz'e kadar ilerledi. Sonra Mısır'a döndü ve İskenderîyye şehrini bina edip şehre kendi adını verdi. Sonra Şam bölgesine girip İsrail Oğulları üzerine yürüdü; Beytülmakdis'e vardı ve orada Kurbanlıkta kurban kesti. Sonra Ermenistan ve Babülebvab'a vardı. Iraklılar, Kıbtiler ve Berberilerin tamamı onun hükümranlığını kabul ettiler. Sonra Dara b. Dârâ üzerine yürüdü ve onu defalarca yenilgiye uğrattıktan sonra nihayet muhafızlarının kumandanı onu öldürdü ve savaş sonunda İskender bütün Fars ülkelerine hâkim oldu. Sonra Hindistan'a yürüdü ve orayı fethettikten sonra Serendik şehri ile birçok büyük şehirler bina etti. Sonra Çin'e yöneldi ve uzak doğu milletleriyle savaştı. Sonra Horasan'a döndü ve bölgede birçok şehir bina etti. Oradan da Irak'a döndü ve orada Şehrizur'da hastalanıp öldü." Rivâyet olunuyor ki, müneccimler, İskender'e demişlerdi ki: "Sen ancak, yeri demir, göğü tahta olan bir mekânda öleceksin." İskender fethettiği her ülkenin gümüş ve altınlarını bir yere toplayıp toprağa gömüyor ve hazinenin yerini ve özelliklerini (haritasını) yazıyordu. İskender, Bâbil'e gelince, burnundan kan akmaya başladı ve atından yere düştü. Hemen onu, yere yaydıkları zırhların üstüne aldılar. Bu arada Güneşten rahatsız oldu ve tahta kalkanı ona gölgelik yaptılar. İskender, çevresine baktı ve dedi ki: " İşte demir yer ve tahta gök!" dedi. O zaman öleceğini kesin olarak anladı. İskender, bin altı yüz yaşında öldü. Diğer bir görüşe göre ise üç bin yaşında öldü. İbni Kesir diyor ki: "Bu, çok garip bir görüştür." Ondan daha garibi de İbni Asâkir'in: "Bana ulaşan bir görüşe göre, İskender, otuz altı veya otuz iki sene yaşamıştır ve o, Dâvûd ve Süleyman'dan (aleyhisselâm) sonra yaşamıştır" demesidir. Zira bu, ancak ikinci Zülkarneyn için mümkün olabilir. Nitekim ileride zikredeceğiz. Ben elerim ki; İmâm Râzî'nin anlattıkları İskender'in, İsrail Oğulları üzerine yürümesi, Beytülmakdis'e varması ve Kurbanlıkta kurban kesmesi gibi hususların da Birinci Zülkarneyn'e izafe edilmesi mümkün değildir. Zülkarneyn'in, Müslüman ve veli bir zat olduğunda ittifak edildikten sonra onun peygamber olup olmadığı konusunda ihtilaf edilmiştir. Bir görüşe göre o peygamber idi. Zira "Biz onu gerçekten yeryüzünde kudret ve imkân sahibi kıldık" (Kehf: 84) denilmiştir. Ve bu âyetin zahirine göre, bu imkân ve kudret, dînî imkân ve kudrete de şâmildir. Ve bunun kemali de ancak peygamberlikle olur. Bir de, "Ve ona her şey için bir yol gösterdik" (âyet: 84) denilmiştir. Ve peygamberlik de bunun kapsamına dahildir. Bir de, "Ey Zülkarneyn! Onlara azap edeceksin yahut iyilik etmek yolunu seçeceksin dedik."(Kehf: 86) gibi âyetlerden de onun peygamber olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise, Zülkarneyn bir melek idî. Zira rivâyet olunuyor kı, Hazret-i Ömer bir adamın diğer bir adama "Ey Zülkarneyn!" Dediğini doyunca: "Allah'ım! Bizleri bağışla! Siz kendinize böyle meleklerin isimlerini koymaya niçin razı olmuyorsunuz?" Dedi. İbni Kesîr diyor ki: "Sahih olan görüşe göre Zülkarneyn, peygamber de değîl, melek de değil; o ancak iyi ve âdil bir hükümdar idi; ülkelere hâkim olmuş; hükümdarlarına boyun eğdirmiş ve memleketler onun hükümranlığını kabul etmişlerdir. Ve o, Allah yoluna davet ediyordu; insanlar arasında tam bir adalet ve başarılı güçlü idare uyguluyordu. Hızır da, ordusunun önünde bulunuyordu; hükümdarların veziri gibi ona müsteşarlık yapıyordu. El-Ezrakî ve başkalarının da zikrettiklerine göre, Zülkarneyn, İbrâhîm El-Halil (aleyhisselâm) eliyle Müslüman olmuş ve onunla İsmail (aleyhisselâm) ile beraber Kâ'be'yi tavaf etmiştir." Rivâyet olunuyor ki, Zülkarneyn, yürüyerek hacca gitmiş; İbrâhîm (aleyhisselâm) onun geldiğini duyunca, onu karşılamış; ona duâ etmiş ve kendisine bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Deniliyor kı; İbrâhîm binmesi için ona bir at getirmiştir. Fakat kendisi: "Halil'in bulunduğu yerde ben ata binmem" demiştir. İşte o zaman kendisine bulutlar teshir edilmiş; sebepler ona dürülmüş ve İbrâhîm (aleyhisselâm) ona bu müjdeyi vermiştir. Bundan sonra bir kavimle savaşmak istedikleri, zaman, bulutlar, Zülkarneyni, onun askerlerini ve bütün savaş malzemelerini taşıyordu. Ebû Tufeyl diyor ki: "Hazret-i Ali'ye Zülkarneyn'in peygamber mi, yoksa hükümdar mı olduğu sorulmuş. O da demiş ki: O peygamber de değildi, hükümdar da değildi; fakat o; Allah'ı seven ve Allah'ın sevdiği bir kul idi. O, Allah için nasihat veriyordu; Allah (celle celâlühü) da onun nasihatlerini kabul etmiş ve amelleri hürmetine ona bulutlar teshir edilmiş ve sebepler durulmuştur." Zülkarneyn'e bu unvanın niçin verildiği konusunda da ihtilaf edilmiştir. Bir görüşe göre, zira o, güneşin iki tarafında, yani doğuya ve batıya varmıştı. Diğer bir görüşe göre ise, zira o, Rum ile Fars'a hâkim olmuştu. Bir görüşe göre ise, başında, yahut tacında iki boynuza benzeyen bir şey vardı. Başka bir görüşe göre ise, iki saç örgüsü vardı. Bir başka görüşe göre ise, basının iki yanında bakır boynuzlar vardı. Bir görüşe göre de, o, insanları Allah yoluna davet etti. Bu uğurda kafasının sağ tarafında isabet eden bir darbe ile öldürüldü. Sonra Allah (celle celâlühü) onu yeniden diriltti. Bu sefer de kafasının sol tarafına isabet eden bir darbe ile öldürüldü. Sonra Allah (celle celâlühü) onu tekrar diriltti. Bir görüşe göre de, Zülkarneyn, rüyasında göklere yükselip güneşin iki boynuzundan tuttuğunu görmüş. Diğer bir görüşe göre de, zira onun devrinde iki Karn (asır) geçmişti. Bir görüşe göre de, zira ona nûr ile zulmet (karanlık) teshir edilmişti. Yürüdüğü zaman nûr, önünden gidip yolunu aydınlatıyordu; karanlık da arkadan onu buruyordu. Bir görüşe göre de, kahramanlığından dolayı bu lakabı almıştı. İkinci Zülkarneyn'e gelince, İbni Kesîr diyor kı: "O, İskender b. Filibs b. Masrîme Meyton b. Rumi b. Litî b. Yunan b. Yafes b. Nüne b. Şehûne b. Rumiyee b. Sûnt b. Nûfile b. Rumî b. Afser b. Anri b. Îs b. İshak b. İbrâhîm el-Halil'dir. İbni Asâkir, şeceresini şöyle zikretmiştir. Makedonyak, Yunanlı, Mısırlı ve Rumların, günlerini tarihi olarak kullandıkları iskender, bu İkinci Zülkarneyn'dir. Bu iki Zülkarneyn arasında iki bin senden daha fazla bir zaman vardır. Bu İkinci Zülkarneyn, İsâ'dan (aleyhisselâm) üç yüz sene kadar önce idi. Onun veziri Filozof Aristo idi. İşte Dara b. Dara'yi öldürüp Fars hükümdarlarına boyun eğdiren ve onların topraklarını istila eden İskender'dir." İbni Kesîr sonra diyor kı: "Biz izahatı verdik, çünkü çoğu insan, ikisinin bir olduğuna ve Kur’ân'da zikredilen Zülkarneyn'in, bu ikincisi olduğuna inanıyor. İşte bu yüzden de büyük bir hata ve çok fesat doğmuş oluyor. Buna nasıl hayır denebilir ki, birinci Zülkarneyn, salâh ehli, mü’min, âdil bir hükümdar idi ve Hızır da onun veziri idi. Hattâ onun peygamber olduğu da söylenmektedir, ikincisi ise, kâfir idi ve veziri de filozof Aristo idi. İkisinin arasında iki bin seneden fazla bir zaman vardır. Binaenaleyh o nerde, bu nerde?" Ben derim ki; Makedonya, Rumek şehirlerinden olup Osmank saltanat merkezi Kostantiniyye'nin batısında dini duyguları kuvvetli bir kenttir. Konstandinıyye ile arasındaki mesafe on beş günlük kadardır. Seyruze (S er ez) kendi yakınlarında bulunmaktadır. Eskiden bu İskender'in başkenti idi. Bu gün ise meskûn olmayan bir harabedir. Ancak kentin bazı kalıntıları, bayındır olduğu dönemdeki haşmetini ve sultanın üstün şevketini göstermektedir. Ben de, Sultanın da bulunduğu bazı gazâ seferlerinde kafilelerle beraber oradan geçerken, basiret ehline ibret veren acayip tarihi eserler gördüm. B- "De ki: Size ondan da bir haber vereceğim. Bu, okunan vahiy yoluyla Allah'tan (celle celâlühü) hikaye etmek olduğu için "okuyacağım" denilmiştir. Yahut onun hakkında Allah Tarafından Kur’ân okuyacağım. Burada gelecek kipinin (okuyacağım) kullanılması, vaadini gerçekleştirmek suretiyle Peygamberimizi teyit ve tasdik makamına münasip olan tekit ve tahkike delâlet içindir. Yoksa kimilerinin dediği gibi okumanın gelecek zamanda vaki olacağı için değildir. Çünkü bu âyet, kıssanın tamamının vahiyden önce münferit olarak nazil olmamış, fakat kendisinden sonraki âyetlerle birlikte nâzıl olmuştur. Onlar Peygamberimize Zülkarneyn, Rûh ve Ashâb-ı Kehf hakkında soru sordukları zaman Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Onlara: |
﴾ 83 ﴿