24

"Muhsane (namuslu) ve gafile (ilgisiz) mü’mine kadınlara zinâ isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Dilleri, elleri ve ayaklan, yapmış olduklarına dâir aleyhlerine şahitlik edeceği gün, onlara pek büyük bir azap da vardır."

A- "Muhsane (namuslu) ve gafile (ilgisiz) mü’mine kadınlara zinâ isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir."

Muhsane, kendilerine isnat edilen o çirkin fiilden uzak ve iffetli olan kadın demektir. Gafile kadın ise, ne o çirkinlik, ne de onun mukaddimelerinı aklından bile asla geçirmeyen tamamen ilgisiz kadın demektir. Bu itibarla gafile vasfının ifade ettiği nezihlik, muhsane vasfında yoktur. Yani içlen ve kalpleri, her kötülükten arı ve temiz olan kadın demektir. Mü’mine kadınlar da, vaciplere, mahzurlara ve diğerlerine hakikî ve tafsik bir îman ile îman etmiş olan kadınlar demektir. Nitekim bu âyette mü’mine kelimesinin, mâkablindeki îmanın aslını bildiren kelimelerden sonra zikredilmesinden de bu îmanın hakiki ve tafsik îman olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu kelimenin en son zikredilmesi, bundan murat olan mânanın, zikredildiği gibi vasfi îman olduğunu, yoksa bu kelimenin daha önce zikredilmesi takdirinde ilk akla geldiği gibi, bu kelimenin, kısmî mânası için de kullanılmasına imkân veren kısmı mânası olmadığını bildirmek içindir.

Âyette zikredilen kadınlardan murat, Hazret-i Âişe El-Sıddiyka'dır (radıyallahü anha) Çoğul kıpı ile ifade edilmesi ise, ona yapıları çirkin isnadın, diğer vâkdelerimıze (Peygamberimizin bütün zevcelerine) yapılmış gibi olmasından dolayıdır. Zira bütün bu görüşe göre vakdelerımiz, ismette, nezakette ve Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) intisapta müşterektir. Nitekim "Nûh kavmi, peygamberleri yalanladı." ve benzerleri de bu kabildendir.

Diğer bir görüşe göre ise, âyete konu olan kadınlardan murat, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) zevceleridir. Buna göre, Hazret-i Âişe El-Sıddıyka da öncelikle buna dahildir.

Bu kadınlardan, Hazret-i Âişe El- Sıddıyka'nın murat olması ve çoğul kipinin kullanılmasının, bu ümmetin kadınlarından mezkûr sıfatları taşıyanların da aynı hükme tâbi oldukları görüşüne ise, bu kadınlara yapılan haksız isnada terettüp eden cezanın, kâfir ve münafıklara mahsus olduğu gerçeği mânidir. Ve hiç şüphe yok ki, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) zevceleri dışındaki kadınlara haksız olarak zinâ isnadında bulunmak, küfür değildir. Binaenaleyh bu kadınlardan murat, mezkûr iki vecıhten birine göre, Peygamberımizin (sallallahü aleyhi ve sellem) zevceleri olması gerekir. Zira diğer mü’mine kadınlar içinden onların özel bir hükmü vardır ki, bu çirkin isnat onlar hakkında olduğu takdirde küfür sayılmıştır. Bu özel hüküm, onların Allah katındaki yüksek şerefini göstermek ve Resülullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) haysiyet sahasını, bir kimsenin kötülük maksadıyla etrafında dolaşmasından korumak içindir. Hattâ İbn-i Abbâs'a (radıyallahü anh) bu âyetler sorulduğunda Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) namusuna leke sürmenin, küfür çeşitlerinin en ağırını sayarak şöyle demiştir: "Bir kimse, bir günah işledikten sonra tevbe ederse, tevbesi kabul olur. Ancak Hazret-i Âişe'nîn (radıyallahü anha) iftira hâdisesine bulaşanlar müstesna... "İbn-i Abbâs'ın (radıyallahü anh) bu sözleri, Hazret-i Âişe hakkındaki iftiranın, ne kadar korkunç bir günah olduğunu göstermek ve onun ağır bir küfür olduğuna dikkat çekmekten başka bir şey değildir.

İşte bunun içindir ki, bu müfteriler, Hazret-i Âişe hakkında söylediklerinden dolayı dünyada ve âhirette lanetlenmişler. Nitekim mü’minler ve melekler onlara ebediyen lanet okumaktadırlar.

B- "Dilleri, ellen ve ayaklan, yapmış okluklarına dâir aleyhlerine şâhitlik edeceği gün, onlara pek büyük bir azap da vardır."

Yani zikredilen ebedî lanet ile beraber onlar için ifade edilemeyecek kadar pek büyük ve korkunç bir azap da vardır. Zira işledikleri cinayet gayet büyüktür.

Âyetteki "Dilleri, elleri ve ayakları... şâhitlik edeceği gün..." cümlesi, ya makabli ile bağlantılı (muttasıl) olup mezkûr azabın geliş vaktini ve korkunçluğunu tayin ederek ve diğer cezalan gerektiren başka cinayetleri ile beraber bu cezayı gerektiren cinayetlerini de korkunç bir keyfiyetle ve harikulade bir şekilde beyan etmek suretiyle mezkûr azabı izah etmekteekr. Ya da bu cümle, makablinden bağımsız olup o gün olacakların korkunçluğunu beyan etmek suretiyle o günün korkunçluğunu bildirmektedir. Buna göre bu ifade, o gün vuku bulacak büyük dehşet ve umumî felaketin tafsilatının kelimelerle anlatılamayacağını bildirmek içindir. Yani onların dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerine şâhitlik edeceği gün, kelimelerle anlatılamayacak haller ve hâdiseler olacaktır.

Kıyamet günü onların dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik etmelerinin anlamı şudur: Allah (celle celâlühü) kendi kudretiyle o organları konuşturacak ve her biri, kendisinden sâdır olan sahibinin fiillerini haber verecektir. Yoksa bu organların her biri, onların malûm cinÂyetini haber verecek, anlamında değildir.

24 ﴿