37"O seçkin adamları, Allah'ı anmaktan, namazı gereğince kılmaktan ve zekâtı vermekten hiçbir ticaret ve alım satım alıkoyamaz. Onlar, bu yüreklerin ve şu gözlerin tersine döneceği bir günden korkarlar." Bu kelâm, o seçkin şahsiyederin, kendilerini tamamıyla Allah'ın (celle celâlühü) ibâdetine verdiklerini, onların, halleri olarak belirtilen tesbihe gark olduklarını ve her ne olursa olsun, hiçbir engelin onları bundan alıkoyamadığını ifade etmektedir. Burada özellikle ticaret, zikre tahsis edilmiş, çünkü onlara en kuvvetli ve en meşhur engeldir. Yani ne kadar kârlı olursa olsun, hiçbir ticaret ve akm satım, onları ibâdetlerinden meşgul etmez. Alım-satım da, ticaretin kapsamına dâhil olduğu halde bir de ayrıca zikredilmesi, diğer ticaret nevilerinden daha cazip olduğu içindir. Çünkü akm satımın kazancı, kesin ve peşindir; diğer ticaretlerin kazancı ise, ikinci asama satiş sırasında beklenmektedir. İşte bundan dolayı diğer ticaretlerin alıkoymamasından, akm satımın da alıkoymaması lâzım gelmez. Vâkıdî'den naklolunduğuna göre, burada ticaretten murat, satın almaktır; çünkü ticaretin aslı ve başlangıcı budur. Diğer bir görüşe göre ise, bu ticaret, satılmak üzere bir yerden başka bir yere sevk edilen davar ve emtiadır. Yani ne kadar cazip ve kârlı olursa olsun, hiçbk ticaret ve alıs-veriş, o bahtiyar insanları, tesbîh ve hamd ile Allah'ı (celle celâlühü) anmaktan, namazları geciktirmeden vaktinde hakkıyla kılmaktan ve hak sahiplerine verilmesi farz kılınmış olan zekâtı vermekten alıkoyamaz. Zekât, yalnız mescitlerde ifa edilen bir ibâdet olmadığı halde burada zikredilmesi, namazın arkadaşı olup diğer yerlerde hep onunla beraber zikredilmesinden dolayıdır. Bir de, zekâtın burada zikredilmesi, bu seçkin insanların güzel amellerinin, mescitlerde ifa edilenlere münhasır olmadığına dikkat çekmek içindir. Nitekim "Onlar, bu yüreklerin ve şu gözlerin tersine döneceği bir günden korkarlar" cümlesinin burada zikredilmesi de, onların korkularının, mescitlerde bulunmalarına bağlı olmadığına dikkat çekmek içindir. Yüreklerin ve gözlerin tekallüb etmesi, korku ve dehşetten yerinden oynaması, normal halinin bozulması ve dışarı fırlaması demektir. Nitekim diğer bir âyette de şöyle denilmektedir: "... gözler yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği zaman..." Yahut yüreklerin ve gözlerin halinin bozulup tersine dönmesi ve kalpler, önceleri mühürlü iken şimdi hakikatleri idrâk etmesi ve gözler de, önceleri kör iken şimdi hakikatleri görmesi demektir. Yahut yürekler, kurtulmak umudu ile helâk olmak korkusu arasında ve gözler de, hangi taraftan götürülecekleri ve amel defterlerinin hangi taraftan verileceği tereddüdü içinde olmaları demektir. |
﴾ 37 ﴿