41"Görmüyor musun ki, göklerde ve yerde olanların hepsi ve uçan kuşlar da kanatlarını çırparak Allah'ı tesbîh etmektedirler. Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir. Zaten Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilendir." A- "Görmüyor musun ki, göklerde ve yerde olanların hepsi ve uçan kuşlar da kanatlarını çırparak Allah'ı tesbîh etmektedirler." Bu hitap, Resûlüllah için olup Allah'ın (celle celâlühü), ona nûr mertebelerinin en yükseğini ve en parlağını, indirdiğini ve zahir âlem ile bâtın âlemin en ince ve küçük sırlarını beyan ettiğini bildirmektedir. Yani ey Resûlüm! Sarih vahiy ve sahîh delil sayesinde müşahede gibi bir kesin bilgi ile biliyorsun ki, şu göklerde ve bu yerde onların bir parçası olarak ve ayrı olarak bulunan aklı olan ve olmayan bütün varlıkları hepsi, devamlı Allah'ı (celle celâlühü) zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde, yüce şanına yakışmayan her türlü noksanlık ve halelden manevî bir tenzih ile tenzih etmektedir. Kâinatın bu tenzihini bütün aklı selim sahiplerini anlamaktadır. Zira mürekkep olsun, basit olsun, kâinatta bulunan bütün mümkün varlıklar, mahiyetleri, vücutları ve halleri itibarıyla, varlığı vacip, kemal sıfatlarının yegâne sahibi, yüce şanına yakışmayan her şeyden mukaddes olan bir Yaradanm varlığına delâlet etmektedir. Allah (celle celâlühü) bu delâletin kuvvetine ve gayet açık olduğuna da dikkat çekmektedir. Nitekim hal lisanını söz lisanı mertebesinde kabul ederek, akıl sahiplerine mahsus bulunan ve tenzih mertebelerinin en kuvvetlisi ve zahiri olan tesbih ile onu ifade buyurmuş ve bu mânayı, âkil sahipleri için kullanılan harfi (Men), âkil sahipleri olmayanlar için kullanılan harfe (Mâ) tercih etmekle de tekit etmiştir. Sanki, önemli olsun veya olmasın, her şey ve arazların (araz, başka varlıklar vasıtasıyla görünen) ve ayinlerin her ferdi, âkil, nâtik olup birer doğru haberci olarak, Allah'ın (celle celâlühü) yüce şanını ve üstün hükümranlığını bildirmektedir. Göklerde ve yerde, Allah'ın (celle celâlühü) kemal sıfatlarına delâlet: eden varlıklar da bulunduğu halde yalnız tenzih, zikre tahsis edilmiş, çünkü kelâmın siyakı, -Hâşâ! Sümme Hâşâ!- cansız varlıkları ilâhlıkta Allah'a (celle celâlühü) ortak kılarak ve evlat edinmeyi O'na isnat ederek tenzihi ihlal eden kâfirlerin halını takbih etmek içindir. Âyetteki Tesbîh'i, yaratılmışların her nevine uygun olan mânalara hamletmek, yani bundan sonra gelecek olan "Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir." Cümlesinden de ilk akla geldiği gibi, âkil sahiplerinin tesbihine de, başkasının tesbihine de şâmil olacak mecazî bir mânanın kastedilmesi ise, insan ve cin kâfirlerin de, âkil sahipleri oldukları halde, o mânada kesinlikle Allah'ı (celle celâlühü) tesbîh etmedikleri, onların tesbîhi, âkil sahibi olmayan varlıkların da onlara iştirak etlikleri, mezkûr delâlet tesbîhi olduğu gerçeği ile reddedilmektedir. Bu âyet, kâfirlerin hatasını ziyadesiyle ortaya koymakta ve onların, en aşağı cihetleri olan cansız varlık, cisim ve hayvan olmaları cihetleriyle Allah'ı (celle celâlühü) tesbîh ettiklerini, en şerefli cihetleri olan insan olmaları cihetiyle O'nu tesbîh etmediklerini beyan etmektedir. Kuşlar da, yerdeki varlıklara dahil oldukları halde ayrıca zikredilmişler, çünkü kuşlar, devamlı yerde kalmazlar; bir de kuşların pek hârika mükemmel bir özelliği olup onların tesbîhi bu cihetten anlatılmak istenmektedir. Zira kuşların bu ciheti, Yaradanının kudretinin kemalini ve O'nun tedbirinin güzelliğim gayet açık bildirmektedir. Nitekim "kanatlarını çırparak" kaydı de bunu bildirmektedir. Zira Allah'ın (celle celâlühü), istedikleri gibi havada durmak ve hareket etmek imkânına sahip olmaları için ağır cisimlere kanatlar ve hafif kuyruklar vermesi ve bunları açıp yummak suretiyle onlara kullanma keyfiyetini öğretmesi, aklını kullanan bir kavım için apaçık bir hüccet ve âyet olup Mecîd (lûtfu keremi bol) olan Yaradanın kudretinin kemaline ve Mübdî (ilk yaratan) ve Muîd (sonra yine hayata döndüren) Allah'ın üstün hikmetine delâlet etmektedir. B- "Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir." Bu kelâm, zikredilen varlıkların her birinin Yaradanım tenzihinin son derece derin ve köklü olduğunu beyan etmektedir. Zira onların hali, kendisinden sâdır olan fiilleri, rasgele ve düşünmeden değil, fakat bilerek ve kasten yapan kimsenin haline benzetilmektedir. Bu arada şu hakikatlere de işaret edilmektedir. Zikredilen eşyanın her birinin, mezkûr tenzih ile beraber, Allah'a (celle celâlühü) zatî bir ihtiyacı vardır; kendisini ilgilendiren bilgileri yeterliliği ve yeteneği nispetinde O'ndan feyiz almaktadır. Bunun tahkiki şöyledir: Mümkün olan varlıkların her biri, haddi zâtında (kendi kendine) vücut bulmak, yeterlik ve yeteneğinden uzaktır; fakat başlangıçtan da, beka olarak da, kendi şanına uygun olan vücut ve onu takip eden kemallerin feyizlerini almaya yeteneği vardır. İşte o, sürekli Allah'tan (celle celâlühü) feyiz almaktadır; Allah (celle celâlühü) her an Zâtı ve sıfatları ile alâkadar, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar çeşitli feyizler ona yağdırmaktadır. Öyle ki, ilâhî yardım ile arasındaki, alâka kesilince, o anda yok oluverir, işte o manevî feyiz almak, duâ ve yakarış demek olan Salât (namaz)olarak ifade edilmiştir ki, temsil ikmal edilsin ve tafsilatıyla zikredilen meziyetler ifade edilmiş olsun. Dua, tesbihten önce zikredilmiş, çünkü duanın mertebesi ondan öndedir Âyetin bu cümlesi şöyle de tefsir edilebilir: Kuşların her çeşidi ve ferdi, Allah'ın (celle celâlühü) onlara özel olarak ılhâm buyurduğu duâ ve tesbîhi bilmiştir. Bu tefsire göre de, bu cümle, her kuş çeşidinin ve ferdinin, duâ ile tesbihinde derin bilgiye sahip olduklarını, duâ ile tesbihin onlardan sâdır olmasının düşüncesiz ve rasgele olmadığını, aksine ilme ve kesin bilgiye dayandığını, Allah'ın (celle celâlühü) onlara ilham buyurduğu şekline halel, getirmediklerini beyan etmektedir. Zira Allah'ın yaratılmışların her nevine, dehâ sahibi akıllı varlıkların bile keşfedemediği bir takım ince bilgileri ilham buyurduğu, inkârı kabil oknayan bir gerçektir. Buna nasıl hayır denilebilir kı, kirpi bile, idrâki en geri hayvanlardan olduğu halde, kuzey ve güney rüzgârları esmeden önce onları hisseder ve ona göre yuvasının girişini değiştirir. Hattâ rivâyet olunuyor ki, istanbul'un fethinden önce bu kentte servet yapmış bir adam varmış. Bunun sebebi şu imiş: Bu adam, rüzgârlar esmeden önce hangi yönden eseceğini biliyormuş ve insanları bu yönde uyarıyormuş; insanlar, bu uyarısından faydalanıp gemicilik işleri ile diğer işlerim ona göre düzenliyorlarmış. Bu adamın bu bilgiye sahip olmasının sebebi de şu imiş: Bu adam, evinde bir kirpi besliyormuş ve onun davranışlarından bu bilgilen ediniyormuş. Bu îzaha göre, âyette kuşların zikre tahsisi edilmelerinin sebebi, onların seslerinin daha açık ve tesbihe hamledilmeye daha uygun olmasından dolayıdır. C- "Zaten Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilendir." Bu cümle, makabknin mefhumuna bir İzahtır. Onların yaptıkları, birinci tefsire göre, akıl sahibi olsun veya olmasın, bütün varlıklara şâmil olan mezkûr delâletten ibarettir. İkinci tefsîre göre ise, ya hem onlardan, hem de kuşlara mahsus olan özel tesbihten ibarettir; ya da yalnız kuşların tesbihinden ibarettir. Buna göre bu cümle, yalnız kuşların tesbîhini izah etmektedir; ilk iki tefsire göre ise, hepsinin tesbihine izahtır. Diğer bir görüşe göre ise mezkûr "bilmiştir" fiili ile tesbîh ve duâ zamirleri Allah'a (celle celâlühü) racidir. Yani Allah (celle celâlühü) gökler ve yerde olanların hepsinin duâ ve tesbîhini bilmiştir. |
﴾ 41 ﴿