20

"Ey Resûlüm! Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerlerdi ve çarşılarda gezip dolaşırlardı.

Zaten sizin bazınızı bazınıza imtihan vesilesi kılmışızdır. Bakalım, sabredecek misiniz? Zaten Rabbin, her şeyi hakkıyla görmektedir."

A- "Ey Resûlüm! Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerlerdi ve çarşılarda gezip dolaşırlardı."

Bu kelâm, onların, "Bu ne biçim peygamber ki, bizler gibi yemek yiyor; çarşılarda dolaşıyor! " şeklindeki sözlerine cevaptır.

B- "Zaten sizin bazınızı bazınıza imtihan vesilesi kılmışızdır, Bakalım, sabredecek misiniz?"

Bu kelâmda eski hitap değiştirilip hitap bütün peygamberlere tamim edilmiştir. Burada birinci "bazınız"dan murat, ümmetlerin kâfirleridir. Zira o kâfirlerin, özellikle o peygamberlerin tebliğlerine muhatap olmaları ve ümmet olarak o peygamberlere tâbi bulunmaları, onların bazısı sayılmasına doğru bir sebeptir, ikinci "bazımz"dan murat ise, onlarin peygamberleridir. Ancak bu, "sizin bazınızın tamamını bazınızın tamamına imtihan ve mihnet vesilesi kılmışız dır" anlamında, keza, "sizin bazınızın her ferdini diğer bazınızın her ferdine imtihan vesilesi kuralsızdır" anlamında, yine "sizin müphem olarak, bazınızı müphem olarak bazınıza imtihan vesilesi kılmışız dır" anlamında da değildir. Zira zorunlu olarak sabit bir gerçektir ki, bütün peygamberler bütün olarak, bütün ümmetler ile imtihan edilmemiş; keza, peygamberlerin her ferdi de, ümmetlerin her ferdi ile imtihan edilmemiş ve ümmetlerin müphem olarak bazısı, müphem olarak peygamberlerin bazısına imtihan vesilesi kılınmamıştır. Fakat bunun anlamı şudur: Ümmetlerin muayyen bazısı, peygamberlerin muayyen bazısına imtihan vesilesi kıbnmiştır. Yani Biz, kâfir ümmetlerden her hususî ümmeti, kendisine gönderilmiş olan muayyen peygambere imtihan vesilesi ve mihnet kılmışızdır. Bunun bu şekilde açık olarak ifâde edilmemesi, durumun buna şahit olması ile iktifa edilmesindendir.

Bu hitabı (bazınızı bazınıza), bütün mükellefleri kapsayacak genellikte ve her iki bazıyı da genel ve müphem olarak kabul ederek, "hangisi olursa olsun, sizin bazınızı diğer bazınıza, imtihan vesilesi kılmışızdır" şeklinde izah etmeye ise, "Bakalım, sabredecek misiniz?" cümlesi mânidir. Çünkü mezkûr kılmanın amacı budur. Ve açık bir hakikattir ki, insanların her ferdinin imtihanının gayesi, sabır değil, fakat onun haline münâsip olan başka şey de olabilir. Kaldı ki, yalnız sabrın zikredilmesi ve başka bir yüce gayenin zikredilmemesi de, delâlet ediyor ki, imtihan edilenlerin haline uygun olan ve onlardan sâdır olması beklenen, yalnız sabırdır; başkası değildir. Bu itibarla imtihan edilenlerden murat, peygamberlerin olması icap eder ki, onunla, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) teselli hâsıl olsun. Şu halde mâna şöyledir: Hikmetimiz gereğince câri olan sünnetimiz (değişmez İlâhî kanunumuz), peygamberlerin, kendi ümmetleri ile, ümmetlerinin onlara karşı, düşmanlık yapmaları, onlara ezâ etmeleri ve insaf sınırlarını aşan sözleri ile imtihan edilmeleridir ki, siz peygamberlerin sabrını görelim.

C- "Zaten Rabbin, her şeyi hakkıyla görmektedir."

Bu kelâm, güzel sabrından dolayı Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) büyük mükâfat verileceğine dâir lütufkâr bir vaattir. Ayrıca Rab kelimesinin, Resûlüllahi ifâde eden zamire izafesi de, onun için ziyadesiyle şereftir.

20 ﴿