18

"Nihayet karınca vâdîsi'ne geldikleri zaman, bir dişi karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve ordusu, kendileri farkına varmadan sakın sizi ezmesin!" dedi

Mukatite göre, Karınca Vadisi, Şam bölgesinde karıncaların çok olduğu bir vadidir. Kâbüt, Ahbar'a göre ise, bu vadi Taîf tedir.

Diğer bir görüşe göre bu vadi, binekleri karıncalar olan emlerin mesken tuttukları bir vadidir.

Yani Hazret-i Süleyman ile maiyetleri, yolculuklarına devam ettiler ve nihayet Karınca Vadisine geldiler... Herhalde onlar, vadinin nihâyetinde inmek istemişler. Zira o takdirde yerdekiler onlardan korkar; yoksa onlar havada yolculuk yaparken onlardan korkmazlar. Sanki o dişi karınca onların vadiye doğru geldiklerini görünce, kendisi kaçtı ve karıncalara seslendi; oradaki karıncalar da verilen uyarıyı anlayıp onun arkasından kaçtılar, işte böylece o karıncanın hitap ve nasihati, akıl sahiplerine teşbih edilip akıl sahiplerinin vasfı onun için kullanılmıştır. Bununla beraber Allah'ın o karıncada konuşma kudreti ve diğer karıncalarda da akıl ve anlayış yaratmış olması imkânsız değildir.

Deniyor ki, bu karınca, topal bir karınca idi ve aksayarak yürüyordu. İşte bu karınca, o söyledikleri ile nida etmişti. Hazret-i Süleyman, üç mil mesafeden onun sesini işitmişti. Deniliyor ki, bu karıncanın adı da Tahiye idi.

"Kendileri farkına varmadan" ifâdesi, onların bilerek karıncaları ezmeyeceklerini ve bu karıncanın da, Hazret-i Süleyman ile diğer peygamberlerin (aleyhisselâm) zulümden ve eza vermekten masun olduklarını bildiğini bildirmektedir.

Diğer bir görüşe göre ise, yani Süleyman Suâl karıncanın ne dediğim anladı; onun kavmi ise ne dediğini anlamıyorlardı, demektir.

18 ﴿