8"Derken firavun ailesi, kendilerine bir düşman ve keder kaynağı olsun diye onu sahipsiz olarak bulup aldılar. Şüphesiz firavun, Hâman ve askerleri yanılgı içinde idiler." A- "Derken Fir’avun ailesi, kendilerine bir düşman ve keder kaynağı olsun diye onu sahipsiz olarak bulup aldılar." Yani Hazret-i Mûsa'nın anası, kendisine emredildiği gibi onu sandığa koyup Nil nehrine bıraktıktan sonra firavun ailesi, sahipsiz bir çocuk olarak onu bulup alddar; bu işe çok itina, gösterip onu zayi olmaktan kurtardılar. İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile diğerleri diyorlar ki: "Fir’avun’un o zaman evlat olarak tek bir kızı vardı ve hayatta en çok sevip değer verdiği, insandı. Bu kızda ağır bir alaca hastalığı vardı ve tabipler onu iyileştirmekten âciz kalmışlar ve demişlerdi ki: "Bu kızın şifası, bu Nil nehrinden olacak; şu ay, şu gün şu saatte, güneş yeni doğarken, insan gibi bir mahluk Nil nehrinde bulunup alınacak; onun tükrüğü alacak yerlere sürülecek; böylece kız şifa bulacak." İşte o gün gelince, Fir’avun, Nil kenarındaki makamına oturdu. Yanında da karısı, Asiye binti Müzahim b. Ubeyd b. Reyyan b. Velid bulunuyordu. Asiye'nin bu son dedesi Velid, Hazret-i Yûsuf el-Sıddîk. (aleyhisselâm) zamanında Mısır Fir’avun’u idi. Diğer bir görüşe göre ise, Âsiye, Isrâiloğullarından Hazret-i Mûsa'nın kolundan (Sıbtı'ndan) idi. Bir diğer görüşe göre ise, Âsîye, Hazret-i Mûsa'nın halası idi. Süheyk, böyle anlatmaktadır. Ve Fir’avun’un hasta kızı da, cariyeleriyle birlikte gelip o da Nil kenarında oturdu. Bir de baktılar ki, Nil'de bir sandık var; dalgalar vurup onu sürüklüyor, sonunda sandık bir ağaca takıldı. Fir’avun, onu bana getirin! diye haykırdı. Hemen kayıklarla gidip aldılar ve getirip Fir’avun’un önüne koydular. Sandığı açmaya çalıştılar; fakat açamadılar. Sandığı kırmak istediler; ancak onun da sakıncalı olduğunu anladılar. Hulâsa, bir çare bulamadılar. Bir ara Asiye, eğilip sandığa bakınca, sandığın içinde bir nur gördü; başkaları ise, bu nuru göremediler. Âsiye, sandığı açmaya uğraştı ve sonunda açtı. Bir de baktılar ki, bir bebek, beşiğinde uyuyor. Bebeğin iki gözü arasında parlayan bir nur var; bebek, baş parmağından süt emiyor. Allah (celle celâlühü), onların gönüllerine bebeğin sevgisini verdi. Fir’avun’un kızı da, hemen onun tükrüğünü alıp alacalı yerlerine sürmeye başladı ve o anda şifa buldu. Diğer bir görüşe göre ise, Fir’avun'un kızı, bebeğin yüzüne bakar bakmaz, hemen iyileşti. Sonra Fir’avun’un kavminden bazı azgın kimseler Fir’avun'a dediler ki: "Biz öyle sanıyoruz ki, bu çocuk, bizim korktuğumuz çocuktur. Sizin korkunuzdan Nil nehrine atılmış. Gel, sen bunu öldür!" Bunun üzerine Fir’avun, onu öldürmek istedi. Fakat Âsiye, çocuğu inlemesine kendisine bağışlamasını istedi; o da, onu öldürmekten vazgeçti. Nitekim bundan sonraki âyette zikredilecektir. Hazret-i Mûsa'nın onlara düşman ve keder kaynağı olması, aslında onu Nil'de bulup almaları için sebep ve gaye olmayıp onun bir sonucudur. Fakat bu sonuç, onların fiiline terettüp etmek cihetinden, fiile sevk eden sebep ve gayeye benzetilmiştir. B- " Şüphesiz Fir’avun, Hâmân ve askerleri yanılgı içinde idiler." Yani onlar bütün yaptıklarında yanılgı içinde idiler. Bundan daha garip ne olabilir ki, onlar, Hazret-i Mûsâ için binlerce çocuk öldürdüler; sonra da onu alıp büyüttüler ki, büyüsün de, onlara, korktuklarını yapsın! Rivâyet olunuyor ki, Hazret-i Mûsa'yı bulmak için onlar doksan bin yeni doğan bebek öldürdüler. Yoksa onlar, öyle büyük günahkârlar idiler ki, Allah (celle celâlühü) onların düşmanlarını onların elinde büyüttü? |
﴾ 8 ﴿