9"Onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çetin idiler; toprağı kazmışlar; yeri de onların yaptıkları imardan daha mükemmel imar etmişlerdi. Peygamberleri de, onlara nice açık deliller getirmişlerdi. Böylece, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler." A- Onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbederinin nice olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çetin idiler; toprağı kazmışlar; yeri de onların yaptıkları imardan daha mükemmel İmar etmişlerdi. Bundan önce, kendi akıbederine delâlet eden emsallerinin haüerini görmeleri ile kendilerine öğüt verildikten sonra bu kelâm da, onlar için bir kınamadır. Yani onlar, yeryüzünün çeşitli bölgelerini dolaştılar ve kendilerinden önce helâk edilmiş olan Ad ve Semûd gibi ümmetlerin akıbetlerini gördüler. Halbuki bu ümmetler, önceleri, dünya hayatından faydalanmaya daha çok muktedir idiler. Zira onlar daha güçlü idiler. Ve onlar, ziraat için, yahut su barajları yapmak, madenleri çıkarmak ve diğer amaçlar için toprağı kazmışlar ve ziraat, dikim ve binâ gibi çeşitli şekillerde yeri de, kemiyet, keyfiyet ve zaman olarak onların yaptıklarından daha fazla İmar etmişlerdi. Zira Mekke hallet, ziraat yapılamayan bir vadide bulunuyorlardı ve başka yerlere de uzanamıyorlardı. Bu kelâm, onlarla istihza anlamım da ifâde etmektedir. Zira Mekke müşrikleri, dünyaya mağrur olup dünyalıklarıyla iftihar ediyorlardı. Halbuki dünyevî durumları zayıf ve imkânları dar idi. Çünkü dünyevî imkânlar, ülkelere açılmak, insanlara tahakküm etmek ve yeryüzünün çeşitli bölgelerinde türlü tasarruflarda bulunmaya bağlıdır. Mekke halkı ise, verimli olmayan bir vadiye sığınmışlar ve çevre insanlarının kendilerini kapıp götürmelerinden korkuyorlardı. B- "Peygamberleri de, onlara nice açık deliller getirmişlerdi. Böylece, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler. Yani o eski güçlü ümmetlerin peygamberleri de, onlara nice mucizeler, yahut açık deliller getirmişlerdi. Sonuçta onlar, peygamberlerini yaları saydılar; Allah da, onları helâk buyurdu. Böylece, onların, helaklerini gerektiren cürümleri olmadan Allah, kendilerini helâk edecek değildi. Cürümleri olmadan da Allah'ın, onlari helâk etmesi, asla zulüm sayılmayacağı halde bunun zulüm olarak ifâde edilmesi, ehl-i sünnet kaidesine hisürendir ki, Allah'ın, bundan son derece tenzih edilmesi için bu muamele, Allah'tan sâdır olması imkânsız olan zulüm şeklinde gösterilmektedir. Bunun izahı, Enfâl: 51 ile Âlî İmrân: 182 âyetlerinin tefsirinde geçti. Hulâsa, Allah, onlara hak etmedikleri bir muamele yapmadı; fakat onlar helaklerim gerektiren pek büyük günahlar işlemekle, kendi kendilerine zulmettiler. |
﴾ 9 ﴿