33

"Evlerinizde oturun; eski cahiliyye adetinde olduğu gibi çalımlı, nazlı yürümeyin. Namazı da kılın, zekâtı, da verin. Allah'a ve Resulüne itaat edin."

A- "Evlerinizde oturun; eski cahiliyye adetinde, olduğu gibi çalımlı, nazlı yürümeyin."

Yani siz, gerekti haller dışında, lüzumsuz olarak dışarıda dolaşmayın, evlerinizde oturun ve gerekli hallerde dışarı çıktığınızda da eski cahiliyye kadınları gibi çalımlı, nazlı yürümeyin.

Eski cahiliyye, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Nûh zamanları arasındaki devirdir.

Diğer bir görüşe göre ise, Hazret-i Idris ile Hazret-i Nûh zamanları arasındaki dönemdir.

Bir diğer görüşe göre ise, Hazret-i İbrâhîm'in doğduğu zamandır. Bu dönemlerde bazı kadınlar, şeffaf entariler giyip yolun ortasından yürüyerek kendilerini erkeklere, gösteriyorlardı.

Başka bir görüşe, göre ise, eski cahiliyye, Hazret-i Davud ile Hazret-i Süleyman zamanıdır.

Son cahiliyye ise, Hazret-i İsâ ile Hazret-i Muhammed arasındaki dönemdir.

Bir görüşe göre ise, eski cahiliyye, küfürdür. Son cahiliyye ise, İslam dönemindeki risktir (ahlâksızlıktır). Peygamberimizin, Ebû'd Derda'ya: "Sende bir cahiliyye var!" demesi ve onun Ebû'd Derda'nın: "Küfür cahiliyyesi mi, islam cahiliyyesi mi?" diye sorması üzerine de: "Hayır! Küfür cahiliyyesi!" Buyurması da, bu son görüşü teyit etmektedir.

B- "Namazı da kılın, zekâtı da verin.

Peygamberimizin zevcelerine, bütün ibadetler içinden özellikle namaz ile zekâtın emredilmesi, diğer ibadetlerden üstün olmaları ve bunların, bedenî ve malî ibadetlerin temeli olmalarından dolayıdır.

C- "Allah'a ve resulüne itaat edin.

Yani yapıp yapmadığınız bütün işlerinizde ve özellikle de size emredilen ve sizin men' edildiğiniz bütün işlerde, sadece. Allah'a ve resulüne itaat edin.

Ey Ehl-i Beyt! Allah, sadece o günah lekesini sizden uzak tutmak ve sizi tertemiz bulundurmak istiyor.

Yani ey Peygamberin ev halkı! Allah, sadece o iffetinizi lekeleyecek günah lekesinden sizi uzak tatmak ve sizi, günahların kirinden tertemiz bulundurmak istiyor.

Bu kelâm-ı kerim, Peygamberimizin Hanımlarına, anılan şeylerin emredilmesinin ve anılan şeylerden men' edilmelerinin illetidir, işte bundan dolayıdır ki., âyetin metninde, önce hitap, başkalarına da tamim edilmekle, hüküm genelleştirilmiş; sonra da "Ey Ehl-i Beyt" denilerek bundan maksut olan, Peygamber evinin barındırdığı kimseler oldukları sarahatle belirtilmiştir.

İşte gördüğün gibi bu âyet, Peygamberimizin hanımlarının, Ehl-i Beytinden olduklarına apaçık bir delil ve hüccet olup şia'nın, Ehl-i Beyti, Hazret-i Fatıma, Hazret-i Ali ve oğulları Hazret-i Hasen ile Hazret-i Hüseyin'e, tahsis etmeleri görüşünün bâtıl olduğuna hükmetmektedir.

Şia'nın diğer bir delili de şu hadistir: rivâyet olunuyor ki: "Bir gün Resûlüllah, sırtında, üzerinde deve semeri resminin işlendiği, kara iplikten dokunmuş bir geniş aba olduğu halde dışarı çıkıp bir yere oturdu. O sırada Hazret-i Fatıma, yanına geldi; Peygamberimiz, onu da abanın altına aldı. Sonra Hazret-i Ali de oraya geldi; Peygamberimiz, onu da abanın altına aldı. Sonra Hasen ile Hüseyin de oraya geldüer; Peygamberimiz, onları da abanın altına aldı.

Sonra: "Ey Ehl-i Beyt! Allah, sadece o günah lekesini sizden uzak tutmak ve sizi tertemiz bulundurmak istiyor" âyetini okudu."

Bu hadis, Hazret-i Fatıma, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hasen ile Hazret-i Hüseyin'in de Ehl-i Beytten olduklarına delildir; Peygamberimizin hanımlarının Ehl-i Beytten olmadıklarına delil değildir. Eğer buna delâlet etmesi farz edilse bile, yine buna itibar edilmez. Çünkü rivâyet edilen hadisin karşısında âyet nassi vardır.

33 ﴿