SEBE' SÛRESİ

Mekke'de nazil olmuştur; 54 âyettir.

Bir görüşe göre yalnız 6. Ayeti Medine'de inmiştir.

1

"Her hamd, O Allah'a mahsustur ki, şu göklerde ve bu yerde bulunanların hepsinin sahibi ancak O'dur. Ahirette de her hamd, O'na mahsustur, hakim ve ha bîr yegâne O'dur."

A- "Her hamd, O Allah'a mahsustur ki, şu göklerde ve bu yerde bulunanların hepsinin sahibi ancak O'dur."

Yani göklerin ve yerin hakikatine dâhil olan veya dâhil olmayıp da onların içinde bulunan bütün varlıkların yaratılışı, mülkiyeti, icat (var etmek), idam (yok etmek), hayat vermek ve hayata son vermek gibi bütün tasarrufları yalnız yüce Allah'a aittir. Hulâsa,  bütün yaratılmışların sahibi yegâne yüce Allah'tır. Nitekim bunun izahı, Ayetü'l Kürsî'de geçti.

Yüce Allah'ın bu şekilde vasıflandırılmasi, hamdın bütün fertlerinin yüce Allah'a mahsus olmasını beyan etmek içindir. Nitekim Fatiha sûresinin tefsirinde de belirtildiği gibi, anılan vasıflandırma, her hamdın yüce Allah'a mahsus olmasını gerektiren sıfatların yegâne yüce Allah'a (celle celâlühü) ait olduğunu ve Allah'tan başka bütün varlıkların ve ezcümle, insanın da O'nun hükümranlığı altında olduğunu bildirmektedir. Ve böyle olan varlıklar, başkaca sıfatlara sahip olma hakkı şöyle dursun, haddi zâtında ve bağımsız olarak var olma hakkı bile söz konusu değildir. Hayır! Varlıkların bütün vasıfları, yüce Allah tarafından yapılan lüturlardır. Ve böyle olan varlıklar, sebebi, ihtiyarî olarak kudret sahibinden sâdır olan güzellik olan hamde lâyık olmaktan çok uzaktır. Böylece haindin bütün fertlerinin yüce Allah'a mahsus olduğu, anılan vasıflandırma ile gayet güzel anlaşılmış olur.

B- "Ahirette de her hamd, O'na mahsustur."

Bundan önce dünyevî hamdin, yüce Allah'a mahsus olduğu beyan edildikten sonra bu kelâm ile de, uhrevî hamdin de O'na mahsus olduğu beyan edilmektedir.

Bu kelâmda hamdin mutlak olarak zikredilip hamdin neye karşılık olduğunun zikredilmemesi, bu hamdin, uhrevî olmasıyla iktifa edildiği, bundan dolayı tayine gerek kalmadığından dolayı değildir. Bundan önce zikredilen hamdin dünyevî hamd olduğunun belirtilmemesi ise, hamdin, karşılığı olduğu hususların dünyevî olmasıyla iktifa edilmiştir diye anlaşiknamalıdır, Hayır! Burada hamdin mutlak olarak zikredilmesi, "Onlar dediler ki: bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu Cennet yurduna vâris lalan Allah'a hamd olsun." (Zümer: 74) âyeti ile "O Rab ki, lûtfuyle bizi asıl oturulacak yurda yerleştirdi." (Fâtır: 35) âyetlerinde belirtilen uhrevî nimetleri de ve "bizi buna (yani mükâfatı bu olan îman ve sâlih amele) hidâyet eden Allah'a hamd olsun." (A'raf: 43) âyetinde belirtilen o uhrevî nimetlere erişmeye vesile olan dünyevî nimetleri de kapsaması içindir.

Dünyevî nimet de, uhrevî nimet de ilâhî lütuf oldukları halde aralarındaki fark şudur: birinci hamd, ibadet yoluyladır, ikincisi ise, lezzet almak ve gıptaya şayan olmak yoluyladır. Netice de birdir ve iç içedir.

Hadiste şöyle vârid olmuştur: "Cennet ehline nefes alıp vermek ilham edildiği gibi, onlara tesbih de ilham edilir."

C- "Hakim ve habîr yegâne O'dur.

Yani bütün dünya işlerini hikmete uygun olarak tedbir ve idare eden ve bütün eşyanın iç yüzünü ve gizliliklerinin hakkıyla bilen yegâne yüce Allah'tır.

1 ﴿