8"Şimdi, kötü işi kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, bu bahtiyarlar gibi mi? Asla! İşte Allah, şüphe yok ki, dilediğini şaşırtır, dilediğini de hidâyete erdirir. Öyleyse ey Resûlüm! Onlar için üzülerek kendini helâk etme. Muhakkak ki, Allah, onların ne yaptıklarını bilmektedir." A- "Şimdi, kötü işi kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, bu bahtiyarlar gibi mi? Asla! İşte Allah, şüphe yok ki, dilediğini şaşırtır, dilediğini de hidâyete erdirir. Öyleyse ey Resûlüm! Onlar için üzülerek kendini helâk etme." Bu kelâm, ya geçen farklılığın, yani iki fırkanın akıbeti arasındaki apaçık farkın, İbu akıbetlere sebep olan hallerini beyan, ederek izah içindir. Yani iki fırkanın hali zikredildiği gibi olduktan sonra, küfür, şeytan tarafından kendisine cazip gösterilip de içine dalan kimse, küfrü çirkin görüp de ondan sakınan ve îman ile sâlih ameli tercih eden kimse gibi olur mu ki, akıbetleri böyle olmasın. Bu tefsire göre, "İşte Allah, şüphe yok ki, dilediğini şaşırtır..." cümlesi, hepsinin Allah'ın iradesiyle olduğunu beyan ederek, makablini açıklamakta ve hakkı tahkik etmektedir. Yani zira o, dalâleti güzel görüp sevdiği ve tercihim o yönde yaptığı için Allah da, onu saptırarak Esfel-ı Sâfıline (aşağılar aşağısına) döndürür. Ve yine Allah, tercihini hidâyet için kullanan kimseyi de hidâyete erdirerek onu da yüceler yücesine yükseltir. Yahut bu kelâm, ondan sonra gelecek, Peygamberimizin, onlar müslüman olmadılar diye kendileri için üzülmemesi emrine bir ön hazırlık olup onların buna lâyık olmadıklarını, aksine durumlarına hiç aldırmamaya müstahak olduklarını beyan etmektedir. Yani ey Resûlüm! Onların hali böyle olduktan sonra mı onlara hayıflanıp üzüleceksin? demektir. Bunlar hazfedilmiş, çünkü "öyleyse onlar için üzülerek kendini helâk etme" cümlesi, buna açıkça delâlet etmektedir. Yahut da bu kelâm, Peygamberimizi, müslüman olmaları için gösterdiği şiddetli hırstan ve onları İslam'a davette harcadığı aşırı gayretten vazgeçirmeye bir ön hazırlık olup küfrü gayet güzel gördükleri için, kendilerini küfürden vazgeçirmenin imkânsız olduğunu beyan etmektedir. Yani bu zikredilenlerden sonra, Şeytan tarafından küfür kendisine süslü gösterilen ve kendisi de onu güzel görüp de küfre, batan kimse, artık hidâyeti kabul eder mi ki, sen, onun müslüman olmasını umuyorsun da, onu İslam'a çağırmakta bu kadar kendini yoruyorsun? İşte burada bunlar hazfedilmiş, çünkü geçen "Allah, şüphe yok ki, dilediğini şaşırtır..." cümlesi, buna delâlet etmektedir. Zira mezkûr kimse de, Allah'ın, şaşırtmak dilediği kimselerdendir. Artık Allah'ın saptırdığı kimseyi kim hidâyete erdirebilir! Ve onlar için hiçbir yardımcı da yoktur. B- "Muhakkak ki, Allah, onların ne yaptıklarını bilmektedir." Yani Allah, onların işledikleri çirkinlikleri kesinlikle bilmektedir. Bu cümle, mezkûr her üç tefsire göre de, makablinin illetini bildirmektedir. Ayrıca bir tehdit içermektedir. Ibnl Abbas'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre diyor ki: "Bu âyet, Ebû Cehil ile Mekke müşrikleri hakkinda nazil olmuştur." |
﴾ 8 ﴿