16"Şüphesiz takva sahipleri, rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak Cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar. Çünkü onlar, bundan önce dünyada ihsan sahipleri (güzel davrananlar) idiler. Onlar geceleri pek az uyurlardı; seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. Onların mallarında da dilenen için ve dilenmeyen mahrum için bir hak vardı." A- "Şüphesiz takva sahipleri, rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak Cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar. Çünkü onlar, bundan önce dünyada ihsan sahipleri (güzel davrananlar) idiler." Yani şüphesiz günahlardan sakınanlar, rablerinin kendilerine verdiklerini kabul ederek, onlara razı olarak, Allah'ın her verdiğinin, rıza gösterilmesi ve hüsnü kabul ile karşılanması gereken güzel şeyler olduğu telakkisıyle, tarif ve ifâde edilemeyecek kadar hârika Cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Çünkü onlar, bundan önce dünyada sâlih amelleri lâyıkıyla yerine getirmişlerdi. İşte bundan dolayı onlar, bu büyük saadete erdiler. Pey gamb erimiz, ihsanın icmali olarak mânâsına şöyle işaret buyurmuştur: "İhsan, sanki Allah'ı görüyormuşsun gibi O'na ibâdet etmektir. Zîrâ sen O'nu göremiyorsan da, o, şüphesiz seni görmektedir." 32 32. Buharî/Kitâbüi İmân, bab: 37; Müslim/Kitâbu'l İmân, hadis: 1, 5, 7; Ebû Dâvûd/Kitâbü's Sünnet, bab: 16; Tirmizî/Kitabu'l İmân, bab: 4; Nesâî/Kıtâbu'l İmân, bab: 5, 6; İbni Mâce/Mukaddime, bab: 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/107, 132 B- "Onlar geceleri pek az uyurlardı; seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi." Yani onlar, geceleri pek az uyudukları ve çok teheccüd namazı kıldıkları halde, sanki gecelerini günah işlemekle geçirmiş gibi, devamlı olarak seher vakitlerinde günahlarının bağışlanmasını niyaz ederlerdi. C- "Onlarin mallarında da dilenen için ve dilenmeyen mahrum için bir hak vardı." Yani anılan takva sahiplerinin mallarında da, dilenen muhtaçlar ve dilenmediğinden dolayı insanların zengin sanıp sadakalardan mahrum bıraktıkları yoksullar için malî büyük bir hak vardı; onlar, Allah'a yaklaşmak vesilesi olarak, insanlara acıyıp bu harcamayı kendileri için vecibe telakki ederek gerçekleştiriyorlardı. |
﴾ 16 ﴿