RAHMÂN SÛRESİ

Mekke'de, yahut Medine'de, yahut bir kısmı Mekke'de, bir kısmı Medine'de inmiştir; 78 âyettir.

1

Bak. Âyet 2.

2

"Rahman olan Allah, bu Kur’ân'ı Peygambere öğretti. İnsanı yarattı; ona beyânı (konuşmayı) öğretti."

A- "Rahman olan Allah, bu Kur’ân'ı Peygambere öğretti."

Kur’ân'ın öğretilmesiyle başlanılmıştır, çünkü Kur’ân, nimetlerin en büyüğü ve en yükseğidir. Zîrâ o, dinî ve dünyevî saadetlerin yegâne vesilesidir ve diğer bütün semavî kitapların ölçüsüdür; bütün toplulukların göz diktikleri iyilikler ve güzelliklerin kaynağı da Kur’ân'dır; himmet ve gayret sahiplerinin ulaşmaya çalıştıkları, aslında Kur’ân yoludur.

Kur’ân'ın öğretilmesinin, Allah'ın Rahman ismine isnâd edilmesi, onun, Allah'ın geniş rahmetinin eserlerinden ve hükümlerinden olduğunu bildirmek içindir.

Burada yalnız Kur’ân'ın zikredilmesiyle yetinilmesi, onun asaletine ve yüce kadrine dikkat çekmek içindir.

B- "insanı yarattı; ona beyânı (konuşmayı) öğretti."

Bu kelâmda da, Kur’ân'ın kime öğretildiği tayin edilmekte ve nasıl öğretildiği belirtilmektedir.

İnsanın yaratılmasından murat, hâiz olduğu zahirî ve batinî kuvvetlere sahip olarak yoktan var edilmesidir.

Beyân, kalpte olanları ifâde etmektir. Beyânın öğretilmesinden murat, insanın sadece kendini ifâde etmesi değil, fakat onunla beraber başkasının beyânını da anlamaktır. Zîrâ Kur’ânin öğretilmesi buna bağlıdır.

3

İnsanı yarattı;  

4

Ona beyanı (iç duyguların ifadesini) ilham etti.

5

"Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir."

Yani güneş ve ay, belirlenmiş bir hesaba göre burçlarında ve yörüngelerinde hareket etmektedirler; böylece kâinatın düzeni sağlanmış, değişik mevsimler ve vakitler meydana gelmiş ve yıllar ile hesaplar belirlenmiş olur.

6

"Bitkiler ve ağaçlar da secde ederler." 5

5 Necm kelimesi "yıldız" manasını da ifâde etmektedir.

Yani gövdesi olmayan bitkiler ile gövdesi olan ağaçlar da, mükelleflerin isteyerek boyun eğip secde etmeleri gibi, tabiî olarak İlâhî iradeye boyun eğmektedirler.

7

"Göğü de Allah yükseltti. Mizanı (adaleti) de o koydu."

A- "Göğü de Allah yükseltti."

Yani Allah, göğü, mekân olarak da, mertebe olarak da yüksek yarattı. Nitekim Allah, göğü, hükümlerinin ve icraatının menşei, emirlerinın nazil oldukları makam ve meleklerinin mahalli kılmıştır.

Bu kelâm, Allah'ın yüce şanını, mülkünün ve hükümranlığının azametini açıkça bildirmektedir.

B- "Mizanı (adaleti) de o koydu."

Yani Allah, adaleti teşri buyurdu; her hususta adaletten ayrılmamayı emretti. Nitekim her müstahakkın hak ettiğim ve her hak sahibinin hakkını tam olarak tayin buyurdu. Böylece adalede kâinata bir nizam ve istikamet verdi. Nitekim Peygamberimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Gökler ile yer, adaletle ayakta durmaktadır."

Deniliyor ki; buna göre âyetteki mizan, Kur’ân demektir. Hüseyin b. Fadl'ın görüşü de budur. Nitekim "Ve peygambeılerimizle beraber kitap ve mizan indirdik." (Hadid:25) âyetinde de mizan, Kur’ân demektir.

Diğer bir görüşe göre ise, burada mizan, eşyanın miktarının tayını için kullanılan terazi, ölçek ve benzerleridir. Hasen-ı Basrî, Katâde ve Dahhâk'in görüşü de budur.

8

"Sakın adaleti bozmayın."

9

"Tartmayı adalet ile yapın ve eksik tartmayın."

Diğer bir görüşe göre ise, tartı aletinin dilini doğru ve adaletle ayarlayın ve kullanın ve asla eksik tartmayın.

Burada Allah, önce adaleti emretmekte, sonra haksızlık etmeyi, hakkından fazla almayı yasaklamakta, sonra da başkasının hakkını noksan vermeyi yas aklamaktadır.

10

"Allah, veri de enam (canlılar) için yaratmıştır."

Burada "Enâm"dan murat, mahlûklardır.

Diğer bir görüşe göre ise ondan murat, bütün canlılardır.

Bir diğer görüşe göre ise, yeryüzünde yürüyen canlılardır.

Başka bir görüşe göre ise, insanlar ve cinlerdir.

11

"Orada meyveler ve tomurcuklu hurma ağaçları vardır."

12

"Yapraklı (samanlı) dane lef ve reyhan (hoş kokulu bitkiler) vardır."

Yapraklı, samanlı danelerden murat, buğday ve arpa gibi tarımsal besinlerdir.

Reyhan,

Diğer bir görüşe göre, rızık demek olup ondan murat, çekirdeklerdir.

Yani Cennette, meyveler gibi zevk için yenen yiyecekler de vardır; hurma meyvesi gibi hem zevk için, hem de gıda olarak yenen yiyecekler de vardır; samanlı taneler gibi yalnız gıda olarak yenen yiyecekler de vardır ki, yalnız gıda olan bu yiyeceklerin kimisi, hayvanların yemleridir; kimisi de insanların rızıklarıdır.

13

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbin izin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Bu inkâr ve kınama, îmân ve şükrü kesin olarak gerektiren mezkûr nimet sınıflarına ve çeşitlerine terettüp etmektedir.

Burada, külli nıâlikiyet ve terbiye ifâde eden Rubûbiyet unvanının, insanların ve emlerin zamirlerine izafe edilerek zikredilmesi (Rabbinizin), inkâr ve kınamayı ağırlaştırmak içindir.

İnsanların ve cinlerin, Allah'ın nimetlerini inkâr etmelerinin mânâsı, bu nimetlere nankörlük etmeleridir. Bu nankörlük, ya haddi zâtında onun nimet olduğunu inkâr etmeleridir. Mesela: Bütün dinî nimetlerin dayandığı Kur’ân öğretimi, gibi. Yahut haddi zâtında onun nimet olduğunu kabul edip de bu nimetin Allah tarafından olduğunu inkâr etmeleri gibi. Meselâ: sahip oldukları dünyevî nimetleri, müstakil olarak, yahut müşterek olarak, sarih olarak, yahut zımnî olarak Allah'tan başkasına isnâd etmeleri gibi. Zîrâ insanların ve cinlerin, ibâdette ilâhlarına ortak koşmaları, ibadeti gerektiren nimetlerde de O'na ortak koşmalarını ifâde, etmektedir.

Onlarin mezkûr nankörlükleri yalanlama olarak ifâde edilmiş, çünkü mezkûr nimetlerin, îmân ve şükrün zorunluluğuna delâlet etmesi, o nimetlerin buna şehadet etmesi demektir. Bu itibarla onların bu nimetlere nankörlük etmeleri, kaçınılmaz olarak onları yalanlamak anlamına gelmektedir.

Yani durum, açıklandığı gibi olduğuna göre, sizin mâlikiniz ve mürebbiniz Allah'ın nimetlerinden hangi birini yaianlayabihfsiniz? Halbuki onların hepsi, hakkı haykırmakta ve doğru şâhitlik etmektedir.

14

"Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir kuru balçıktan yarattı."

Burada, hem insanları, hem de cinleri ilgilendiren nimetin şükrünü ihlal etmelerinden dolayi yapılan kınama izah edilmektedir.

Allah, Hazret-i Âdem'i, önce çamur yapılan, sonra, şekil verilebilen balçık ve sonra da kuru çamur hakine getirilen bir topraktan yarattı. Bu itibarla bu aşamalardan birini ifâde eden âyet ile diğer bir aşamayı ifâde eden âyet arasında bir çelişki yoktur.

15

"Carini (cinleri) de yalın bir alevden yarattı."

Can, cinler veya cinlerin babası demektir.

16

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani sizi yaratma esnasında Allah'ın size bahşettiği sayısız nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

17

"O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir."

İki doğu ve iki batıdan murat, yaz ile kış mevsimlerinde güneşin doğduğu ve battığı yerlerdir. Ve bunun zorunlu gereği olarak, Allah, doğu ile batı arasındaki bütün varlıkların da Rabbidir.

18

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani mutedil hava, değişik mevsimler ve her mevsime uygun nimetlerin vakitlerinde hâsıl olmaları gibi sayısız faydaların da dâhil olduğu nimetlerden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

19

"İki denizi birbirlerine kavuşmak üzere salıvermiştir."

Yani suları tuzlu ve suları tatlı iki denizi, görünürde aralarında bir engel olmaksızın, birbirlerine komşu ve satıhları birbirlerine temas edecek şekilde sakvermiştir.

Diğer bir görüşe göre ise, yani Fars denizi (Umman denizi) ile Rum denizi (Akdeniz) muhitte (okyanusta) birbirlerine kavuşmak üzere salıvermiştir. Zîrâ bu iki deniz, okyanustan ayrılan iki haliçtir.

20

"Aralarında bir engel vardır, birbirlerine karışmazlar."

Yani bu iki deniz arasında Allah'ın kudretinden, yahut karadan bir engel vardır; böylece iki deniz, birbirine karışmaz ve birbirinin özelliğini bozmazlar. Yahut iki deniz, sınırlarını aşıp da aralarındaki engeli sular altında bırakmazlar.

21

" O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani bu ıkı deniz durumunda da yalanlamayı kabul edecek bir şey yoktur.

22

"O iki denizden de lü'lü' (inci) ve mercan çıkmaktadır."

Diğer bir görüşe göre lû'lü', küçük incilerdir; mercan ise, büyük incilerdir. Bu görüşe göre, bunlar, uzmanların dediklerine göre, yalnız tuzlu denizden çıktıkları halde iki denize isnâd edilmeleri, uzmanların dediklerine göre, onların, yalnız, tuzlu ve tadı suların buluştuğu yerlerde bulunmasından dolayıdır. Yahut iki deniz, birleşip bir tek deniz gibi olduğundan dolayı bunların her ıkı denize isnâd edilmeleri caiz olur. Nitekim "İnci ve mercan, denizden çıkar" ifâdesi de bu kabildendir. Zîrâ onlar, her denizden çıkmaz; yalnız bazı denizlerden çıkar.

23

"O halde ey insanlar ve cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

24

"Denizde akıp giden yüksek dağlar gibi gemiler de O'nundur."

Yani denizde akıp giden, yelkenleri yüksek dağlar gibi, yahut denizde akıp giden, yüksek dağlar gibi yapılmış gemiler de, yahut denizde akıp giden ve seyrederken dalgalar oluşturan dağlar gibi gemiler de O'nundur.

25

"O halde ey insanlar ve cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani gemilerin yapımında kullanılan maddelerin yaratılması, onların teşhis edilip alınmaları, bir araya getirilmelerinin keyfiyeti ve denizde yürütülmeleri gibi nimetlerin hangisini yalanlayabilirsiniz. Zîrâ bunun sebeplerini yaratmaya, bir araya getirmeye ve onları düzenlemeye Allah'tan başka hiç kimse Kadir değildir.

26

Bak. Âyet 27.

27

"Yeryüzündeki her şey yok olacak; ancak celal ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır."

Yani yeryüzündeki bütün hayvanlar, yahut organizmalar, yahut insanlar ile cinler mutlaka yok olacak; tam istiğna ve lütuf sahibi Rabbinin zâtı bakı kalacak. Yahut muhlis kulları için katinda Celal ve İkram bulunan Rabbinin zâtı, baki kalacaktır.

Bu, Allah'ın en büyük sıfatlarından biridir. Nitekim Peygamberimiz, şöyle buyurmuştur: "Her zaman yâ ze'l Celâli ve'l Ikrâm/ey Celâl ve İkram sahibi! diye niyazda bulunun!" 6

6 Tirmizî/Kitabu'd Deavât, bab: 91. Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/177

Yine Peygamberimiz'den rivâyet olunduğuna göre; bir gün namaz kılmakta olan bir adamın yanından geçerken, o adamın: "Yâ ze'l Celâli ve'l İkram!.." dediğini duyunca, ona: "Bundan dolayı senin duan kabul olunmuştur" buyurdu.

Bütün canlıların yok olmasının ve yalnız Allah'ın zâtının baki kalmasının zikrinden sonra O'nun Celâl ve İkram sahibi olarak vasıflandırılması, zımnen bildiriyor ki, onların yok olmasından sonra da kendilerine lutf-u keremini yağdırmaya devam edecektir. Zîrâ Allah'ın, onları ebedî hayat ile ihya buyurması ve onları sonsuz nimetlerle mükâfâdandırması, nimet ve ihsanların en büyüğüdür.

28

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

29

"Bütün göklerde ve yerde bulunan canlılar, ancak O'ndan istemektedir. O, her an bir iş görmektedir."

A- "Bütün göklerde ve yerde bulunan canlılar, ancak O'ndan istemektedir."

Yani bütün göklerde ve yerde bulunan canlılar, zâtları ve vücutları itibarıyla, var olmak, varlıklarını sürdürmek halleri ile diğer hallerinde muhtaç oldukları her şeyi, söz veya hal lisanıyla her zaman Allah'tan istemektedirler. Zîrâ onların hepsi, mümkün (zorunlu, vacip olmayan) hakikatleri itibarıyla, var olmak ile ondan sonra gelen kemâlâta hiç hakları yoktur. Öyle ki, onlarla ilâhî inayet arasındaki bağlantı kesildiği takdirde onlar var olmak kokusunu bile asla duyamazlar. Bundan dolayı onlar, her zaman Allah'tan duâ ve niyazda bulunmaktadırlar. Bunun izahı, "Allah'ın nimetini saymağa kalkarsanız, sayamazsınız." âyetinin tefsirinde geçti.

B- "O, her an bir iş görmektedir."

Yani Allah, her an başka işler görmektedir ve onların dilediklerini vermek de bu cümledendir. Zîrâ Allah, üstün hikmetinin gereği olarak, durmadan yeni şahıslar yaratmakta ve diğer bazı şahısları da yok etmekte ve bazı yeni halleri icâd etmekte ve bazı halleri de kaldırmaktadır.

Bir hadiste şöyle denilmektedir: "Her an bir günahı bağışlamak, bir sıkıntıyı kaldırmak, bir kavmi yükseltmek, diğer bir kavmi de alçaltmak, Allah'ın şânındandır."

Bir görüşe göre, bu kelâm, yahudilerin iddiasını reddetmektedir. Zîrâ onlara göre, Allah, cumartesi günü bir iş gömıv

30

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani Allah'ın bunca ihsanlarını gördükten sonra hangisini, yalanlayabilirsiniz?"

31

"Ey iki sıklet (insanlar ve cinler)! Sizin için boş vaktimiz olacak."

Yani sizin hesabınızı görüp mükâfat ve cezanızı vermek için bos vaktimiz olacak. İşte o vakit, "O, her an bir ış görmektedir." âyeti, ile işaret edilen, yaratılmışların dünyevî işlerinin sona erdiği kıyamet günüdür. O gün tek bir iş kalacak ki, o da mükâfat ve ceza vermektir, iste bundan dolayı, bu vakit, temsilî olarak boş vakit şeklinde ifâde edilmiştir.

Diğer bir görüşe göre ise, bu ifâde mecazî olup bir tehdit bina: "Bir gün senin hakkından gelmek için bütün işlerim: demesi kabilindendir. Bundan maksat, onu ziyadesiyle cezalandırmak ve ondan intikam almaktır.

İnsanlar ile cinlere "iki sıklet / sakeleyn" denilmesi, yeryüzünde ağırlık etmelerinden, yahut akıl, fikir sahibi olmalarından, yahut mükellefiyeder yükünü taşımalarından dolayıdır.

32

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini (sözlerinizle veya hareketlerinizle) yalanlayabilirsiniz?"

Bu nimetlerden biri de, onları kota hesapla karşılaşmaktan sakındırmak için Allah'ın, kıyamet gününde karşılaşacakları akıbete dikkat çekmesidir.

33

"Ey bütün cin ve insan toplulukları! Şu göklerin ve bu yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa, haydi gidin. Fakat ancak sultan (büyük bir güç) ile çıkıp gidebilirsiniz."

Cinler, zor İşleri yapmaya muktedir olmakla meşhur oldukları için, onların kudretinin, teklif edilen şeye yeterli olmadığını bildirmek üzere bu teklife muhatap olmuşlardır.

Yani ey Cinler ve insanlar! Eğer sizin kudretiniz, benim hüküm ve icraatımdan kaçıp hükümranlığımın ve göklerim ile yerimin çerçevesi dışına çıkmaya yetiyorsa, haydin, onların dışına çıkın ve kendi nefsinizi azabımdan kurtarın. Fakat sız, ancak büyük bir kuvvet ve üstünlükle bunu yapabilirsiniz. Halbuki sız bu güçten yoksunsunuz.

Rivâyet olunuyor ki, melekler, göklerden İnip bütün canlıları kuşatırlar. Cinler ve İnsanlar, onları görünce kaçmaya başlarlar; fakat hangi tarafa gitseler, bakarlar ki, melekler orayı kuşatmışlar.

34

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani Allah, sizi cezalandırmaya tam olarak muktedir iken, bunu yapmayıp uyarmak, sakındırmak, kolaylık göstermek ve affetmek gibi bahşettiği nimetlerin hangisini yalanlayabilirsiniz?"

35

"Ey İnsanlar ve Cinler! Üzerinize ateşten şuvaz (alev) ve nûhas (duman) gönderilecek de, o zaman korunamayacaksınız."

Şuvaz, yalın veya dumanla karışık olan alevdir; yahut ateşten ayrılan alevdir; yahut alevden çıkan dumandır; yahut ateş ile dumanın ikisidir.

Nûhas, dumandır; yahut cehennem ehlinin başına dökülen erimiş bakırdır.

36

"O halde ey İnsanlar ve cinler! binzin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Zîrâ onların içinde, bulundukları küfür ve günahların akıbetini beyân etmek lutuftur; hem de nasıl bir lutuftur ve nimettir; hem de nasıl bir nimettir!

37

"Şu gök yarılıp da, kırmızı gül gibi kızardığı, diban (zeytinyağı) gibi eridiği zaman neler olacak!"

Bîr görüşe göre, burada dilıân, kırmızı sahtiyan deri anlamındadır.

Yani o gün sözle anlatiknası imkânsız olan pek korkunç hâdiseler olacaktır.

38

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

39

"İşte o gün insana da, cifine de günahı sorulmaz."

Yani yukarıda zikredildiğı gibi gök yarıldığı gün, insanlara da, cinlere de günahları sorulmaz; çünkü onlar, simalarından tanınırlar. Bu, onların ilk kabirlerinden çıkarıldıkları ve mertebelerine göre talanı takım mahşer yerme sevk edildikleri zamanı anlatmaktadır. "Rabbine yemin olsun ki, onların hepsine soracağız." âyeti ile benzerlerinde anlatılan sorgulama ise, münakaşa ve hesap yerinde olacaktır.

40

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin âyetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Yani bu anlatılanların sayısız faydalarından hangisini yalanlayabilirsiniz? Zîrâ bu zikredilenleri bildirmek, sizi cehenneme götüren serden alıkoymaktadır.

Bir görüşe göre ise, yani o gün Allah'ın, mü’min kullarına vereceği nimetlerden hangisini yalanlayabilirsiniz? demektir. Ancak bu izahın, bu makamla ilgisi yoktur.

41

"Günahkârlar, simalarından tantnanaeaklar da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanacaklar."

Bu cümle, onlara niçin günahları sorulmayacağının bir nevi izahıdır.

Bir görüşe gore onlar, kara yüzleri ve mavi gözleri ile tanınacaklar.

Diğer bir görüşe göre ise, yüzlerini kaplayan keder ve üzüntü ile tanınacaklar.

Yani onların perçemleri ve ayakları arkalarından bir zincirle bileştirilecektir.

Diğer bir görüşe göre ise, melekler, bazen perçemlerinden ve bazen de ayaklarından tutarak sürükleyeceklerdir.

42

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

43

Bak. Âyet 44.

44

"îşte bu, o günahkârların yalanlaya geldikleri cehennemdir" denir. Onlar, o cehennem ile kaynar su arasında dolaşıp duracaklar."

Yani onlar, yakıldıkları ateş ile başlarına dökülen, yahut kendilerine içirilen kaynar su arasında dolaşıp duracaklar.

Diğer bir görüşe göre ise, ateşten kurtulmak için yardım istedikleri zaman, kaynar su ile kendilerine yardım edilecek.

45

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

Bu gibi hususların beyân edilmesinin, niçin nimetler kabilinden olduğuna bundan önce defalarca işaret edildi.

46

"Rabbinin makamından (huzuruna durmaktan) korkan kimse için iki Cennet vardır."

Bundan önce, onların dünyada eriştikleri dinî ve dünyevî nimetler sayıldıktan sonra burada da, onlarin ahirette erişecekleri nimetlerin tadadına başlanmaktadır.

Bilmiş ol ki, bu âyetten itibaren bu sûre-i kerimenin sonuna kadar tâdât edilen çeşitli nimetler, ahirette erişecekleri haddi zâtında büyük nimetler oldukları gibi, dünyada bunların onlara anlatılması da, büyük nimetlerdir. Çünkü bunların anlatımı, onlara erişme sebebi olan îmân ve itaatin tahsiline çalışma sebebi olmaktadır. Ve bu sûre-i kerimenin başından "O, her an bir iş görmektedır" (âyet:29) âyetine kadar olan bölümde anlatılan dinî, dünyevi, enfüsi ve afaki nimetler, dünyada eriştikleri nimetler oldukları gibi, şukur icap ettirmeleri ve idamelerini sağlayan hallere sabretmeyi gerektirmeleri cihetiyle de büyük nimetlerdir.

"Ey insanlar ve cinler! Sizin için boş vaktimiz olacak" âyetinden itibaren bu âyete kadar anlatılan âhiretin korkunç halleri ise, nimetler kabilinden değildir; nimet olan, onların anlatılmasıdır ki, bu akıbete müptela olmanın sebepleri olan küfür ve günahlardan sakınmayı gerektirmektedir. Nitekim onlarin tâdât edilmesi sırasında da bu noktaya işaret edildi.

Allah'ın makamı, insanların, Rabbü'l âlemin'in huzuruna duracakları gün, kulların hesap için durdukları makamdır.

Burada iki Cennetten murat, birisi, korkan insan için, diğeri de korkan için için olan Cennetlerdir. Zîrâ burada hitap her iki fırka içindir. Yani sız insanlar ve cinlerden korkan her iki şahıs için iki Cennet vardir.

Yahut her şahıs için, biri itikadına karşılık, diğeri de ameline karşılık olmak üzere iki Cennet vardir. Yahut her şahıs için biri, itaatleri ifâ etmesine karşılık, diğeri de günahları terk etmesine karşılık olmak üzere iki Cennet vardır. Yahut bir Cennet, yaptıklarının mükâfatı olarak, diğeri de lütuf olarak kendisine ihsan edilecektir. Yahut bir Cennet ruhanî, diğeri, de cismanî olacak. Bu tefsir, bundan sonra çift olarak zikredilen diğer Cennetler için de aynen geçerlidir,

47

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirisiniz?"

48

"İlki Cennet de çeşit, çeşit ağaçlar ve meyvelerle doludur."

49

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden, hangisini yalanlayabilirsiniz?"

50

"İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır."

Yani anılan iki Cennetin her birinde, sahibinin istediği şekilde yukarıdan ve aşağıdan akan bir kaynak vardır.

Diğer bir görüşe göre ise, bu iki kaynak, bir misk dağından akarlar.

İbn Abbâs ile Hasen-ı Basrî'den rivâyet olunduğuna göre, bu iki kaynaktan tatlı safi su akmaktadır. Biri Tesnîm'dir; diğeri de Selsebîl'dir.

Diğer bir görüşe göre ise, bu kaynaklardan biri, bozulmayan sudandır, diğeri de, içenlere lezzet veren şaraptandır.

Ebû Bekir el-Varrak diyor ki: "Yani dünyada iki gözü Allah korkusundan akan kimseler için Cennette akıp giden iki kaynak vardır."

51

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden, hangisini yalanlayabilirsiniz?"

52

"İkisinde de her türlü meyveden iki sınıf vardır."

Bu iki sınıftan biri bilinen meyvedir; diğeri de, yabancıdır. Yahut biri, kuru, diğeri de yaş meyvedir.

53

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

54

"Hepsi de astarları atlastan, minderlere yaslanırlar. İki Cennetin de devşirilecek meyveleri yere yakındır."

A- "Hepsi de astarları atlastan minderlere yaslanırlar."

Yani Rabbinin makamından korkanlar, hepsi, astarları atlastan minderlere yaslanırlar. Bunların astarları atlastan, olduğuna göre, yüzleri nasıl olmalı!

Bir görüşe göre, yüzleri sündüstendîr.

Bir görüşe göre de nurdandır.

B- "iki Cennetin de devşirilecek meyveleri yere yakındır."

Yani iki Cennetin de devşirilecek meyveleri, yere o kadar yakındır ki, ayaktaki adam da onlara, ulaşabilir; oturan da, yan yatan da, onlara ulaşabilirler.

İbn Abbâs (radıyallahü anh) diyor ki: "Cennetin meyve ağaçları o kadar yere yaklaşıyor ki, Allah'ın dostları, dilerlerse ayakta, dilerlerse oturarak ve dilerlerse yan yatarak onları devşirebilecekler.

55

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

56

"O Cennetlerde gözlerini yalnız erlerine dikmiş, onlardan önce insanın da, cifinin de kendilerine dokunmamış olduğu eşler vardır."

Yani o Cennetlerde Cennet yaranları için öyle eşler vardır ki, onlar, eşlerinden başkasına bakmazlar; eşlerinden önce cin olanlara hiçbir cin ve insan olanlara da hiçbir insan cinsel ilişkide bulunmamıştır.

Bu âyet delâlet ediyor ki, cinler de, cinsel ilişkide bulunurlar.

57

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

58

"Onlar, sanki yakut ve mercandırlar."

Yani onların yanakları, yakut gibi lapkırnıızidır ve tenleri, de, küçük inciler gibi bembeyazdır. Zîrâ küçük inciler, büyük incilerden daha beyazdır.

Deniliyor kı, huriler, üst üste yetmiş elbise giyerler; yine de kırmızı şarap, beyaz şişede göründüğü gibi, bacaklarının ilikleri görünür.

59

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

60

"İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir."

Yani iyi amellerin karşılığı, ancak iyi mükâfâdardır.

61

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

62

"Bu ikisinden başka iki. Cennet daha vardır."

Yani Rabbinin huzurunda durmaktan korkan Allah'a yakın kullar için olan iki Cennetten başka Ashab-ı Yemin (amel defterleri sağından verilenler) için de iki Cennet vardır.

63

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

64

"Bu Cennetler yemyeşildir."

Bu âyetten anlaşılıyor ki, bu iki Cennette galip olan bitki örtüsü, yere yayılan nebatat ile güzel kokulu bitkilerdir. Nitekim ilk iki Cennette galip olan bitki örtüsü ise, meyve ağaçları ile diğer ağaçlardır.

65

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

66

"İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır."

67

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

68

"İkisinde de her türlü meyve, hurma ve nar vardır."

Burada, hurma ve narları da kapsayan "meyve" kelimesinden sonra onların zikredilmesi, "melekler" kelimesinden sonra Cebrâîl ve Mikâil'in zikredilmesi kabilinden olup ikisinin üstünlüğünü beyân etmek içindir. Zîrâ hurma meyvesi, hem meyve, hem de gıdadır. Nar meyvesi de, hem meyve, hem de devadır.

İşte bundan dolayıdır ki, İmam Ebû Hanife'ye göre, bir kimse, meyve yemeyeceğine yemini ettikten sonra nar veya taze burma meyvesini yerse, yeminini bozmuş olmaz.

69

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

70

"İçlerinde huyları güzel, yüzleri güzel zevceler vardır."

71

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

72

"Çadırlar içinde sahiplerine tahsisi edilmiş huriler vardır."

Yani bu huriler, sahiplerine tahsis edilmiş olarak hep perde arkasında bulunurlar. Yahut gözlerini Hanımlarına dikmişler; eşlerinden başkasına bakmazlar; meyletmezler.

73

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

74

"Daha önce onlara ne insan dokunmuş, ne de cin."

75

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

76

"Cennet yaranları, orada yeşil refreflere (yastıklara) ve abkarî (harikulade) güzel döşeklere kurulurlar."

Refref, kimilerine göre, karyoladan şarlatılan örtülerin üstlükleridir. Kimilerine göre ise, bir çeşit sergidir, yahut sergidir. Kimilerine göre yastıktır. Kimilerine göre de yüz yastığı denilen küçük yastıktır. Kimilerine göre de, enli her örtüye, yaygıların kenarlarına ve çadırların kenarlarındaki fazlalıklara refref denilmektedir. Bulutların refrefı de, yere yakın olanlarıdır. Abkarî, Abkar'a mensuptur. Arapların iddiasına göre, Abkar, cin şehrinin adıdır. Bundan dolayı Araplar, acayip olan her şeyi bu şehre nispet ederler.

77

"O halde ey İnsanlar ve Cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"

78

"Azamet ve ikram sahibinin ismi ne kutludur ey Peygamber!"

Bu kelâm, Allah'ı tenzih ve takdis etmekte ve bu sûre-i kerimede zikredilen Allah'ın, mahlûklara bahşettiği nimetleri takrir etmektedir.

Yani azamet ve ikram sahibi olan Allah'ın yüce adı kutludur ve ezcümle bu sûrenin başında zikredilen ve Allah'ın, açıklanan nimetleri mahlûklara bahşettiğini bildiren Rahmim adı da pek mübarektir ve şânına layık olmayan her vasıftan ve ezcümle nimetlerini inkâr ve tekzipten münezzehtir. Allah'ın adı, O'nun zâtına delâlet etmesi hasebiyle böyle olduğuna güre, O'nun mukaddes ve yüce zâtı nasıl olmalıdır!..

Diğer bir görüşe göre ise, âyetteki "İsim" kelimesi, sıfat anlamındadır.

Bir diğer görüşe göre ise zaittir.

Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Rahman süresini okursa, Allah'ın, kendisine verdiği nimetlerin şükrünü edâ etmiş olur."

0 ﴿