SAFF SÛRESİMedine'de, bir rivâyete göre de Mekke'de inmiştir; 14 âyettir. 1"Bütün göklerde olanlar ile yerde olanlar Allah'ı tesbih ederler. Zâten o, Azizdir, hakimdir." Bu kelâmın tefsiri, daha önce geçti. 2"Ey îmân edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" Rivâyet olunuyor ki, müslümanlar dediler ki: "Biz, Allah'ın en çok sevdiği amelleri bilseydik, o zaman gerçekten mallarımızı ve canlarımızı onlar için verirdik." Sonra cihat emri nazil olunca, ondan hoşlanmadılar, işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Bîr görüşe göre, bu konuda nazil olan âyet, "Muhakkak ki, Allah, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak kendi yolunda savaşanları sever." âyetidir. Ancak bu görüşün karışık olduğu apaçıktır. Rivâyet olunuyor ki, bazı müslümanlar, dediler ki:’Ya Resûlallah! Biz, Allah'ın en çok sevdiği amelleri bilseydik, şüphesiz ona koşardık." İşte bunun üzerine bu sûrenin 10. ile 11. Ayetleri nazil oldu. Bundan sonra Uhud savaşında o müslümanlar, arkalarım dönüp kaçınışlardı. Bu görüş de, bu sûrenin âyetlerinin tertibinin, nüzul sırasına göre olmamasını gerektirir. Başka bir görüşe göre ise, Allah, bedir şehiderinın mükafatlarını haber verince, sahabe dediler ki: "Allah'ım! Sen şahit ol ki, eğer biz, bir savaşa girersek, bütün gücümüzü ortaya koyacağız!" bundan sonra da Uhud savasında kaçtılar. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Bir başka görüşe göre ise, bu âyet, yalan yere övünen kimseler hakkında nazil oldu. Şöyle ki: bazı kimseler, kimseyi öldürmediği halde, "Ben onu öldürdüm" ve kimseye mızrak atmadığı halde, "Ben ona mızrak attım "derlerdi. Vs. Bir görüşe göre de, Bedir günü bir adam, müslümanlara ezâ ve zayiat veriyordu. Sonunda Suheyb, onu öldürdü; fakat başkası onun katlini intihal etti. (Yani onu ben öldürdüm dedi). İşte bu âyet, o intihalci hakkında nazil oldu. Bir görüşe göre de, bu âyet, münafıklar hakkında nazil oldu. Onlara "ey îmân edenler!.." diye nida edilmesi ise, kendileri ve îmânları ile istihzadır. Ancak bu görüş doğru değildir. Nitekim bundan sonra gelecek izahattan da anlayacaksın. 3"Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazabı gerektirmektedir." Bu kelâm, onların yaptıklarının ne kadar yakışıksız ve çirkin olduğunu beyân etmektedir. 4"Muhakkak ki, Allah, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak kendi yolunda savaşanları sever." Bundan, önce, Allah'ın sevmediği şey, beyân edildikten sonra burada da. O'nun hoşnut okluğu şey beyân edilmektedir. Bu kelâm da, onların söylediklerinin, savaş vaadinden ibaret olduğu hususunda sarih bir beyândır; yoksa söylenenler, kendini öven, yahut başkasının yap tiki arını sahiplenen kimselerin söyledikleri, yahut münafıkların iddia ettikleri şeyler değildir. Ve onlarin ayıplanmalarının ve kınanmalarının sebebi de, işaret edildiği gibi, vaatte bulunmaları değil, fakat vaatlerine bağlı kalmamalarıdır. 5"Hani Müsâ, kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Şüphesiz Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu gerçekten bildiğiniz halde niçin bana ezâ ediyorsunuz? Nihayet onlar haktan kayınca, Allah da, onların kalplerini kaydırmıştı. Zâten Allah, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez." A- "Hanı Mûsâ, kavmine, demişti ki: "Ey kavmim! Şüphesiz Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu gerçekten bildiğiniz halde niçin bana ezâ ediyorsunuz?" Bu kelâm, onların cihadı terk etmelerinin ne kadar çirkin olduğu hususunda mâkabk için bir îzâh mahiyetindedir. Yani ey Resûlüm! O savaştan yüz çevirenlere o vakti anlat ki, Hazret-i Mûsâ, "ey kavmim! Allah'ın size yazdığı şu mukaddes topraklara girin ve gerisin geri dönmeyin; yoksa hüsrana uğrayanlara dönersiniz." sözleri ile, İsrâiloğullarını cebbarlara (fîlistin'deki zorba kavimlere) karşı savaşmaya teşvik etmişti. İsrâiloğulları ise, onun emrini dinlemeyip şiddetle karşı çıkmışlardı. Nitekim şöyle demişlerdi: "Ey Mûsâ! Orada zorba bir kavim vardır; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa, biz de hemen gireriz... artık sen ve Rabbin gidin, savaşın; biz burada oturacağız."ve İsrâiloğulları, bu isyanlarında ısrar edip Hazret-i Mûsa'ya her eziyeti yaptılar. Hazret-i Mûsâ, onlara şöyle demişti: Ey kavmim! Size emrettiğim hususlarda niçin muhalefet ve isyan ederek bana ezâ ediyorsunuz? Halbuki siz, benim elimde gösterilen kahredici mucizeleri - ki bunların en büyükleri düşmanınızı helâk etmek ve sizi onun hükümranlığından kurtarmaktır - görmekle, kesin olarak biliyorsunuz ki, ben gerçekten Allah'ın size gönderdiği elçisiyim; vazifem, size dünya ve âhiret hayırlarını göstermektir. Ve bunu bildiğinize göre, siz bana çok saygı duymalısınız ve süratle benim emrime girmelisiniz. B - "Nihayet onlar haktan kayınca, Allah da, onların kalplerini kaydırmıştı." Yani onlar, Hazret-i Mûsâ'nın getirdiği haktan ayrılmada ısrar edip bu tutumlarını sürdürünce, Allah da, onların kalplerini, hakkı kabul etmekten ve doğruya meyletmekten kaydırdı. Zira onlar kendi hür iradelerini sapkınlık ve dalâlet yönünde kullanmışlardı. C- "Zâten Allah, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez." Bu cümle, kendisinden önce zikredilen kaydırmanın mefhumunu îzâh eden ve illetini bildiren bir zeyil mahiyetindedir. Yani Allah, itaatten ve hak yoldan çıkıp azgınlıkta ısrar edenleri ma duba ulaştıracak bir hidâyete erdirmez. Bu fâsık topluluktan murat, ya özellikle o zikredilenlerdir; yahut bütün basıklardır ve bunlar da, öncelikle, onlara dâhildir. Hangisi kastedilırse edilsin, onların fâsıklıkla vasiflandırılmaları, "artık bizimle fâsık kavmin arasını ayırt." "artık fâsık kavim için üzülme" âyetlerinde anlatılan sebepten dolayıdır. Nazmı kerimin mükemmeliyetinin ve zevk-i selimin gereği olan bu tefsirdir. Diğer bir görüşe göre ise, eziyet çeşitlerinin sadedi beyânında denilmiştir kı, onlar, Hazret-i Mûsâ'nın şahsını ayıplamak, âyetlerini inkâr etmek, menfaaderiyle çelişen hususlarda ona isyan etmek, sığıra tapmak, Allah'ı açıkça görmeyi talep etmek ve Allah'ın hakkı ile kendi hakkını zayi etmek demek olan tekzipte bulunmak gibi ona çeşidi eziyetlerde bulunuyorlardı. Ancak bu îzâhın, bu makamla hiç ilgisi yoktur. 6"Hani meryem oğlu İsâ da demişti ki: "Ey İsrâiloğulları! ben gerçekten size Allah'ın elçisiyim; benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir Peygamberi de müjdeleyici olarak geldim." İşte o, kendilerine apaçık deliller getirince, "Bu apaçık bir büyüdür" dediler." A- "Hani meryem oğlu İsâ da demişti ki: "Ey israil oğulları! Ben gerçek ten size Allah'ın elçisiyim; benden önce gelen tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek ahmed adında bir Peygamberi de müjdeleyici olarak geldim." Hazret-i İsâ'nın, onlara "Ey İsrâiloğulları!" diye hitap etmesi, onları, nidadan sonra zikredilen onun sözlerinin tasdikine kalplerini meylettirmek içindir. Zîrâ Hazret-i İsâ'nın, Tevrat'ı tasdik etmesi, onların da, kendisini tasdik etmelerini hazırlayan en kuvvetli sebeplerdendir. Hazret-i İsa'nın, Peygamberimizi, müjdelemesi de, kendisini tasdik etmelerini gerektirmektedir; çünkü bu da, Tevrat'ta yazılıdır. Hazret-i İsâ, bu sözleriyle demek istiyor ki, benim dinim, Allah'ın, geçmiş ve gelecek bütün kitaplarını ve peygamberlerini tasdik etmektir. B- "işte o, kendilerine apaçık deliller getirince, "Bu apaçık bir büyüdür" dediler." Yani Hazret-i İsâ, onlara açık mucizeler getirince, onlar, onun gösterdiği mucizeler için, yahut kendisi için "bu apaçık bir büyüdür" dediler. Onların bu mucizeleri büyü olarak vasıflandırmaları mübalağa içindir. 7"Kendisi İslam'a çağırıldığı halde, , Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir! Zâten Allah, zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez." A- "Kendisi İslam'a çağırıldığı halde, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir!" Yani kendisini iki cihan saadetine eriştirecek İslam'a çağırıldığı halde, icabet yerine Allah'a karşı yalan uydurup Allah'ın kullarını hakka davet hakkında, "Bu, büyüdür" diyen kimseden daha zâlim, onun kadar zâlim kim olabilir! B- "Zâten Allah, zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez." Yani zâlimler topluluğu, hür iradeleriyle felâh ve hidâyete yönelmedikleri için Allah, onlari ona erdirmez. 8"Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar; Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır." Yani o kâfirler, Allah'ın dinini., yahut kitabını, yahut parlak hüccetini haksız eleştirileriyle söndürmek istiyorlar, Allah ise, onlara rağmen, onu dünyanın her tarafına yayacak ve onu yüceltecektir. 9"Allah O'dur ki, müşrikler istemeseler de, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidâyet ve hak ile göndermiştir." Yani Allah O'dur ki, müşrikler istemeseler de, dinini bütün muhalif dinlere üstün kalmak için Peygamberim Kur’ân, yahut mucize ve yegâne hak din olan hanîfî dini ile göndermiştir. Allah, bu vaadini gerçekleştirmiştir. Nitekim Allah, İslam dini karşısında mağlup ve kahra râm olmamış hiçbir din bırakmamıştır. 10"Ey îmân edenler! Sizi acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi?" 11"Allah'a ve Resulüne îmânda sebat edersiniz; mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. İşte bunlar, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır." Zahiren ihbar tarzında olan bu ifâde (sebat edersiniz. Cihat edersiniz), aslında emirdir. Nitekim diğer bir kırâete göre "îmanda sebat ediniz. Cihat ediniz" şeklinde emir kipi ile okunmaktadır. İşte bu îmân ve cihat, sizin, için mutlak olarak daha hayırlıdır. Yahut sizin mallarınızdan ve canlarınızdan daha hayırlıdır. Eğer sız bilirseniz, ilim ehlinden iseniz, bu böyledir. Zîrâ cahiller, kendi fiillerini hakkıyla değerlendirmezler. Yahut eğer siz, o zaman bunun sizin için daha hayırlı olduğunu bilirseniz ... zîrâ siz bunu bilirseniz ve inanırsanız, îmân ve cihadı kendi mallarınızdan ve canlarınızdan daha fazla seversiniz. Sonuçta felâh ve saadete erersiniz. 12"Bu takdirde Allah da, sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi, altından ırmaklar akan cennetlere, adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte pek büyük saadet budur." 13"Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan bir yardım ve pek yakın bir fetih. Ey Peygamberim! Bütün mü'minleri müjdele!" Bu kelâm, bu hitaba muhatap olan bazı müslümanların, dünyayı ankete tercih ettiklerinin de tarizidir (kapalı ifadesidir). Yani ey mü’minler! Siz îmânda sebat ediniz ve cihat ediniz. Ey Peygamberim! Sen de, onlara dünyada ve âhirette vaat ettiklerini kendilerine müjdele! 14"Ey îmân edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim meryem oğlu İsâ, havarilere: "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kim?" demişti. Havariler: "Allah yolunun yardımcıları biziz" demişlerdi. Böylece Isrâiloğullarından bir taife îmân, bir taife de inkâr etmişti. Nihayet biz, düşmanlarına karşi îmân edenleri destekledik de, onlar üstün geldiler." A- "Ey îmân edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsâ, havarilere: "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kim?" demişti. Havariler: "Allah yolunu yardımcıları biziz" demişlerdi." Yani Allah'a giden yolda O'nun dinin yardımcıları olarak benim askerlerim kimdir? Havariler, Hazret-i İsa'nın has mü’min dostları idiler; bunlar on iki erkek idiler. B- "Böylece İsrâiloğullarindan bîr taife îmân, bir taife de inkâr etmişti. Nihayet biz, düşmanlarına karşı îmân edenleri destekledik de, onlar üstün geldiler." Yani İsrâiloğullarından bir taife, Hazret-i İsa'ya îmân etmiş ve dine yardım konusunda onun emrine itaat etmiş ve diğer bir taife de onu inkâr etmiş ve îmân eden taife ile savaşmıştı. Nihayet biz, îmân edenleri düşmanlarına karşi hüccet, yahut kılıçla destekledik de, onlar üstün geldiler. Hazret-i İsa'ya îmân edenlerin bu zaferi, onun aralarından kaldırılmasından sonra olmuştur. Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, Saff sûresini okursa, bu kimse, dünyada kaldığı müddetçe Hazret-i İsâ, duâ ve istiğfarda bulunur; kıyametle de ona arkadaş olur." |
﴾ 0 ﴿