TEĞÂBÜN SÛRESİ

Medine'de, yahut Mekke'de inmiştir; 18 âyettir.

1

"Bütün göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbih eder. Hükümranlık yalnız O'nundur; hamd yalnız O'nundur. Zâten o her şeye Kadirdir."

A- "Bütün göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbih eder. Hükümranlık yalnız O'nundur; hamd yalnız O'nundur."

Yani bütün mahluklar, Allah'ı, cenab-ı kibriyasma yakışmayan her noksanlıktan daima tenzih etmektedir. Hükümranlık ve bütün övgüler de yalnız O'nundur; zîrâ her şeyi ilk yaratan, her şeyin varlığım koruyan ve onu gözeten ancak O'dur; bütün nimetlerin asıllarının da, şubelerinin de yegâne mevki sı (sahibi) yalnız O'dur. Başkasının hükümranlığı ise, O'nun cenabından bir emanettir; başkasının övülmesi de, Allah'ın nimetinin, onun eliyle gerçekleşmesi ıtibariyladır.

B- "Zâten o her şeye Kadirdir."

Zîrâ mutlak kudreti mucip olan Zâtının, her şeye nispeti eşittir.

2

"Sizi yaratmış olan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz de mü'mindir. Zâten Allah, yapmakta olduklarınızı çok iyi görendir."

A- "Sizi yaratmış olan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz de mü'mindir."

Yani sizi, ilmî ve amelî kemallerin unsurlarına sahip olarak hârika bir şekilde yaratan O'dur. Böyle iken bazılarınız kâfirdir; küfrü seçmiştir; yaratılışının gereğinin aksi olarak küfür için çalışmaktadır; bazılarınız da îmânı seçmiştir; yaratılışinın gereği olan hak için çalışmaktadır. Halbuki hepinize vacip olan, îmânı seçmek, yaratılmak, vücuda getirilmek nimeti ile buna bağlı olarak bahşedilen diğer nimetlere şükretmektir. Siz ise, bu imkânların tamamına sahip olduğunuz halde bunu yapmadınız; şubelere ve kakalara ayrıldınız.

Âyette küfür, önce zikredilmiş, çünkü muhataplar arasinda galip olan ve kınama makamına da en münasip olan budur.

B- "Zâten Allah, yapmakta olduklarınızı çok iyi görendir."

Binaenaleyh Allah, yaptıklarınızın karşılığını mutlaka verecektir. Şu halde size faydası olacak îmân ve itaati seçin ve sakın, sizi helâk edecek küfür ve isyanı seçmeyin."

3

"Şu gökleri ve bu yeri yerli yerince yarattı; size de suretinizi verdi. İşte suretinizi gayet güzel, yaptı. O son varış da ancak O'nadır."

A- "Şu gökleri ve bu yeri yerli yerince yarattı; size de suretinizi verdi. İşte suretinizi gayet güzel yaptı."

Yani Allah, şu gökleri ve bu yeri, dinî ve dünyevî bütün maslahatları içinde barındıran üstün hikmetle yarattı; size de suretinizi verdi. İşte suretinizi gayet güzel yaptı. Nitekim sizi en güzel biçimde yarattı; bütün açık ve gizli kemallerin kaynakları olan zahirî ve bâttnî kuvvetleri ve şuurları sizin varlığınıza yarieştirdi; sizi, bütün yaratılmışlarının sıfatlarının özü ile süsledi; hârika mahluklarının özelliklerinin Hulâsasını da size tahsis buyurdu ve sızı, bu kâinatta bulunan bütün mahluklarının örneği kıldı.

B- "O son varış da ancak O'nadır."

Yani âhirette son varış da ancak O'nadır; başkasının ne müstakil, ne de müşterek olarak merci olması söz konusu değildir. Şu halde anılan kuvvetleri ve şuurları yaratılış gayesine uygun olarak kullanarak gizli hallerinizi güzelleştirin.

4

"Bütün göklerde ve yerde olanları o bilir. Sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir. Zâten Allah kalplerde olanı hakkıyla bilendir."

Yani Allah, bütün göklerde ve yerde olan küllî şeyleri ile cüzî şeyleri ve açik halleri ile gizli halleri bilir. Sizin kendi aranızda gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri de Allah tamamıyla bilir. Zâten Allah'ın ilmi, insanların kalplerinde gizli olan bütün sırları da ihata etmiştir; hiçbir sır, bu ihatanın dışına çıkamaz. O halde onların gizledikleri ve açığa vurdukları Allah'a nasıl gizli kalabilir!

5

"Daha önce kâfir olanların haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar, yaptıklarının cezasını tattılar. Onlar için acıklı bir azap da vardır."

Yani ey kâfirler! Nûh peygamber kavmi ile küfürde ısrar eden ondan sonraki bazı kavimler gibi eski kâfirlerin haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar, kendilerine mühlet verilmeksizin, küfürlerinin gerektirdiği cezaları dünyada tattılar, Onlar için ahirette de, tarifi imkansız acı bir azap vardır.

6

"Bu, şu yüzdendir ki, peygamberleri onlara mucizeler getirmişlerdi de, onlar: "Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş?" demişler; böylece inkâr etmişler ve yüz çevirmişlerdi. Allah da, onlara muhtaç olmadığını gösterdi. Zâten Allah, ganîdir, hamîddir.

A- "Bu, şu yüzdendir ki, peygamberleri onlara mucizeler getirmişlerdi de, onlar: "Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş?" demişler; böylece inkâr etmişler ve yüz çevirmişlerdi."

Yani onların dünyada tattıkları ve âhirette tadacakları azaplar şu yüzdendir ki, peygamberleri onlara açık mucizeler getirmişlerdi de, o kavimlerin her biti, kendderine o mucizeleri getirmiş olan peygamberleri hakkında: "Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş?" deyip peygamberlerin, beşerin cinsinden olmasına hayret ettiler ve bu gerçeği inkâr ettiler. Nitekim Semûd kavmi de: "Biz, içimizden bir beşere mı uyacağız?" demişlerdi. Böylece onlar, peygamberleri İnkâr etmişler ve peygamberlerin, onlara getirmiş oldukları apaçık mucizeleri tefekkür etmekten ve îmândan yüz çevirmişlerdi.

B- "Allah da, onlara muhtaç olmadığını gösterdi."

Yani Allah da, onların îmânına ve itaatine muhtaç olmadığını gösterdi. Nitekim onları helâk etti ve onların kökünü kesti. Eğer Allah'ın, onların îmânına ve itaatine ihtiyacı olsaydı, bunu yapmazdı.

C- "Zâten Allah, ganidir, hamîddir."

Yani Allah, değil onların îmânı ve itaati, bütün âlemlerden müstağnidir. Ve her mahlûk, hal lisanıyla onu övmektedir. Yahut hiç kimse, Allah'ı övmese de, o, Zatıyla, bütün övgülere yegâne layık olandır.

7

"O kâfirler, asla diriltilmeyecekleritıi iddia ettiler. De ki: hayır! Rabbime yemin olsun ki, mutlak ve muhakkak diriltileceksiniz; sonra yaptıklarınız hiç şüphesiz size haber verilecektir. Bu da Allah'a göre pek kolaydır."

A- "O kâfirler, asla diriltilmeyeceklerini iddia ettiler."

Ölümlerinden sonra asla diril tilmeyeceklerini iddia eden kâfirlerden murat, Mekke kâfirleridir.

B- "De ki: hayır! Rabbime yemin olsun ki, mudak ve muhakkak diriltileceksiniz; sonra yaptıklarınız hiç şüphesiz size haber verilecektir. Bu da Allah'a göre pek kolaydır."

Yani ey Resûlüm! Sen de, onların iddialarını ret ve iptal etmek ve aksini ispat etmek üzere onlara de ki: Rabbime yemin olsun ki, siz mutlak ve muhakkak ölümden sonra diriltileceksiniz; sonra hesaba çekileceksiniz ve yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. Bu da Allah'a göre pek kolaydır; çünkü Onda bunun tam kudreti mevcuttor ve çürümüş madde de düzeltilmeye müsaittir.

8

"O halde Allah'a, Peygambere ve indirdiğimiz nura inanın. Zâten Allah yaptıklarınızdan tamamıyla haberdârdır."

A- "O halde Allah'a, Peygambere ve indirdiğimiz nura inanın."

Bu nurdan murat, Kur’ân'dır. Çünkü Kur’ân, icazı itibarıyla nur gibi kendisi aydındır ve başkasını da aydınlatmaktadır.

B "Zâten Allah yap oklarınızdan tamamıyla haberdârdır."

Yani Allah, emirlerine uyup uymadığınızdan tamamıyla haberdârdır. Binaenaleyh o, sizin amellerinizin karşılığını mutlaka verecektir.

Bu kelâm, makabli için bir îzâh mahiyetinde olup vaatlere ve tehditlere uymayı gerektirmektedir.

9

"Sizi o toplantı gününde toplayacağı gun, işte o, insanların birbirlerini zararlı çıkardıkları gündür. Kim Allah'a îmân eder ve sâlih ameller yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedî kalacakları, altlarında ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, işte bu, o büyük saadettir."

A- "Sizi o toplantı gününde toplayacağı gün, işte o, insanların birbirlerini zararlı çıkardıkları gündür."

Yani öncekilerin ve sonrakilerin hesap ve ceza için toplanacakları günde sizi toplayacağı gün, işte o, bazı insanların, bazı insanlara kaybettirdiğinin ortaya çıkacağı gündür. Zîrâ bahtiyar insanlar, bedbahtların, bahtiyar olmaları takdirinde alacakları yerleri alırlar ve aksi için de bunun aksi olur.

Bir hadiste şöyle denilmektedir: "Cennete giren her kula, mutlaka kendisine, kötü olması takdirinde gireceği cehennemdeki yeri gösterdik ki, daha çok şükretsin ve cehenneme giren her kul da, mutlaka kendisine, iyi olması takdirinde gireceği cennetteki yeri gösterilir ki, hayıflanması ve üzüntüsü daha da artsın." 14

14 Buharî/Kitabu'r Rıkak, bab: 51; Tirmizî/Kitabu Fezaüı'l Cıhad, bab: 25; Ibnı Mace/Kıtabu'i Cıhad, bab: 16; Ahmed b. Hanbel, Müsnedı: 2/54, 4/131, 200. 6/89

B- "Kim Allah'a îmân eder ve sâlih ameller yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedî kalacakları, altlarında ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, işte bu, o büyük saadettir."

Yani kim Allah'a îmân eder ve iyi işler de yaparsa, Allah, kıyamet günü onun kötülüklerini affeder... işte bu, daha ötesi olmayan saadettir. Zîrâ en büyük helaklerden kurtulmuş olur ve en büyük arzularına da ermiş olur.

10

"O kimseler ki, kâfir olmuşlar ve âyetlerimizi yalan saymışlardır, işte onlar, cehennem ehlidir; orada ebedî kalacaklardır. Ne de kötü bir son varış yeridir orası!"

Bizce, bu iki âyet-i kerime, kıyamet günü insanların, nasıl birbirlerini zararlı çıkardıklarını beyân etmektedir.

11

"Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a îmân ederse, Allah onun kalbini hidâyete erdirir. Zâten Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."

A- "Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez."

Yani Allah'ın takdiri ve iradesi olmadıkça, hiçbir musibet, hiç kimseye isabet etmez. Yani insanlar, her zaman çeşidi musibetlerle karşı karşıyadır; ancak Allah'ın takdiri ve iradesi olmadıkça hiçbir musibet gerçekleşmez.

B - "Kim Allah'a îmân ederse, Allah onun kalbini hidâyete erdirir."

Yani musibet, isabet ettiğinde Allah, onun kalbine sebat ve teslimiyet bahşeder. Yahut kendisine isabet eden musibetten kurtulmasının ve isabet etmeyen musibedn de, aslında ona isabet etmesinin mümkün olmadığını anlar. Yahut itaat ve hayrının artması için, Allah, onun kalbine lütuf ve inşirah verir.

C- "Zâten Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."

Yani Allah, her şeyi ve ezcümle kalpleri ve kalplerin hallerim hakkıyla bilendir. Binaenaleyh Allah, mü’minin îmânını da bilir ve onun kalbini anılan hususlara hidâyet eder.

12

"Allah'a da îtâat edin; Peygambere de itaat edin. Yine de yüz çevirirseniz, ne çıkar? Çünkü elçimize düşen apaçık tebliğden ibarettir."

Yani Peygambere düşen vazife, yalnız apaçık tebliğdir ve onu da ziyadesiyle yapmıştır. Bundan dolayı Peygamberin aleyhine hiçbir beis yoktur.

13

"Allah, kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Mü'minler yalnız Allah'a tevekkül etsinler!"

Burada ism-i celalin (Allah'ın) zamir olarak değil de, zahir isim olarak zikredilmesi, tevekkül ve onun emrinin illetini zımnen bildirmek içindir. Zîrâ ülûhiyet, kendisine tamamen yönelmeyi ve başkasından alakayı tamamen kesmeyi gerektirmektedir.

14

"Ey îmân edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan muhakkak size düşman olanlar da vardır. İşte onlardan sakının. Ama yine de affeder, kusurlarını görmez ve bağışlarsanız, bilin kî, Allah, gafurdur; rahimdir."

Yani sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan, sizi Allah'ın itaatinden meşgul edenler, yahut din ve dünya işlerinde size düşmanlık edenler de vardır. Eğer onların affa kabil olan günahlarım, yani dünya işleriyle ilgili olan hatalarını, yahut din işleriyle ilgili olup da, onlardan tevbe edilmiş günahlarını affeder, kınama ve ayıplamada bulunmazsanız ve onları gizli bırakıp özürleri olduğunu kabul ederseniz, bilin ki, Allah, gafurdur, rahimdir; o da, size karşı böyle muamele edecektir ve size lutufta bulunacaktır.

Bir görüşe göre, mü’minlerden bazı kimseler, Mekke'den hicret etmek istediler; fakat onların, eşleri ve çocukları kendilerini engellemeye çalıştılar ve: "Siz çıkıp gideceksiniz; bizi de perişan edeceksiniz" dediler. Bunun üzerine hicretten vazgeçtiler. Ondan çok sonra bunlar da hicret ettiklerinde ilk muhacirlerin, dinlerini güzelce öğrendiklerini, görünce, kendi eşlerini ve çocuklarını bundan sorumdu tutunca, onlari bağışlamaları teşvik edildi.

Diğer bir görüşe göre ise, hicret etmek isteyenlere eşleri ve çocukları dediler ki: "Kendi memleketinizi, aşiretinizi ve mallarınızı bırakıp gidiyorsunuz!" onlar da, bunu söyleyenlere kızdılar ve dediler ki: "Eğer Allah, hicret yurdunda sonra bizi ve sizi bir araya getirirse, biz size hiç iyilik etmeyeceğiz." Nihayet kendilerinden nice zaman sonra anılan yakınları da hicret edince, onlara iyilik etmek istemediler, işte bunun üzerine bunların, akrabalarını affetmeleri, onlara iyilik ve sılayı rahimde bulunmaları teşvik edildi.

15

"Sizin mallarınız ve çocuklarınız muhakkak ki sizin için bîr fitnedir. Allah katında ise pek büyük bir mükâfat vardır."

Yani sizin mallarınız ve çocuklarınız muhakkak ki, sizin için bela ve mihnettir; onlar, hiç ummadığınız yönlerden sizi günaha sokmaktadırlar. Allah'ın muhabbetini ve itaatini, mallarının ve çocuklarının sevgisine ve onlarin maslahatlarının tedbirleri için çalışmaya tercih edenler için ise Allah katında pek büyük bir mükâfat vardır.

16

"Artık gücünüz yettiği kadar Allah'a aykırılıklardan sakının; dinleyin; itaat edin ve kendilerinizin hayrı için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar felâha erenlerin ta kendileridir."

Yani bütün gücünüzü, imkânlarınızı Allah'a takva yolunda harcayın; O'nun öğütlerini dinleyin; emirlerina itaat edin ve kendi nefislerinizin hayrına, size rızk olarak verdiği şeylerden, infâkını emir buyurduğu yerlere sırf O'nun rızası için harcayın; kendi nefsiniz için en hayırlı ve en faydalı olanı yapın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar, bütün matluplarına erenlerin ta kendileridir.

17

"Siz eğer Allah'a karz-ı hasen verirseniz, Allah, size onu katlayacaktır ve sizi bağışlayacaktır. Zâten Allah, şekurdur; halimdir."

A- "Siz eğer Allah'a karz-ı hasen verirseniz, Allah, size onu katlayacaktir ve sizi bağışlayacaktir."

Yani eğer siz, mallarınızı Allah'ın tayin buyurduğu yerlere ihlas ve gönül hoşluğu ile harcarsanız, Allah, bire karşılık ondan yedi yüz ve fazlasına kadar onun sevabını katlayacaktır.

B- "Zâten Allah, şekûrdur; halimdir."

Yani Allah, az bir amele karşı büyük mükâfatlar verir ve sizin bunca günahlarınız varken, Allah, çok halimlik sıfatını tecelli ettirip cezanızı âcil olarak vermemektedir.

18

"Allah görülmeyeni ve görüleni bilendir; Azizdir, hakimdir. Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz; O'nun kudret ve hikmeti sonsuzdur."

Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Teğabün sûresini okursa, ani ölümden kurtulmuş olur."

0 ﴿