NÛH SÛRESİMekke'de nazil olmuştur; 28 veya 29 âyettir. 1"Gerçekten biz, kendilerine acı veren bir azap gelmeden önce kavmini uyar diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik." Bu azap, dünyevî azaptır, yahut uhrevî azaptır. Nûh peygamber kavminin her hangi bir özrü kalmaması için Allah, kendilerine önce elçisini apaçık âyetlerle göndermiştir. 2Bak. Âyet 3. 3"Nûh dedi ki: ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, "Allah'a ibadet edin; O'na karşı takvâlı olun ve bana itaat edin kı, Allah bir kısım, günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte dek yaşatsın" diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Muhakkak ki, Allah'ın tayin buyurduğu vade gelince, geri bırakılmaz. Bunu bir bilseniz!.." A- "Nûh dedi ki: ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, "Allah'a ibadet edin; O'na karşı takvâlı olun ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte dek yaşatsın" diyerek apaçık uyaran bir kimseyim." Bîr kısım günahlardan kastedilen, cahihyye döneminde (Nuh peygamber gelmeden önceki hayatlarında) geçen günahlarıdır. Zirâ İslam, önceki günahları tamamen kesip kaldırır. Belli vakitten murat, küfür ile isyanda kalmaları takdirinde Allah'ın onlara takdir ettiğinin ötesinde, îmân ve itaat şartıyla onlara takdir buyurduğu en son süredir. B- "Muhakkak ki, Allah’ın tayin buyurduğu vade gelince, geri bırakd-maz." Yani küfür üzere kaldığınız takdirde size takdir ettiği süre, siz küfürde iken gelirse, geri bırakılmaz. O halde o süre gelmeden ince îmân ve itaat için acele edin ki, onun şartı olan küfürde kalmanız tahakkuk etmesin de o da gelmesin ve belirlenen vadeye tehir şartı tahakkuk etsin de, böylece siz de o vadeye tehir edilesiniz. Anılan vadeden, birinci âyette zikredilen azabın gelme vakti de kastedilebilır. C- "Bunu bir bilseniz!.." Yani siz bu gerçeği bilseniz, size emrettiklerime koşardınız. 4(Bu takdirde Allah) günahlarınızdan size bağışlar ve sizi muayyen bir vakte kadar (azap çektirmeksizin ölüm anına dek) geri bırakır. Şüphe yok ki, Allah’ın takdir ettiği ecel (ölüm) gelince geri bırakılmaz; eğer bilseydiniz, (îman eder de azaptan kurtulurdunuz.) 5"Nûh dedi ki: "Rabbim! Ben gerçekten kavmimi gece gündüz îmâna çağırdım." Yani Nûh peygamber, kavmini hak dine davette olanca gayretini harcadığı, uyarıda bilinen her sınırın ötesinde çaba gösterdiği ve bütün çarelerin tükendiği, o uzun süre içinde kendisi ile kavmi arasında cereyan eden kıyl-u kal'ı, halini kendisinden de daha iyi bilen Allah'a anlatıp O'na münacatta bulunurken dedi ki: "Ey Rabbim! Ben gerçekten kavmimi gece gündüz, hiç bıkıp usanmadan îmâna ve itaate çağırdım." 6"Benim çağrım, ancak onların kaçmalarını arttırdı." 7"Gerçekten onları bağışlaman için onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarım kulaklarına tıkadılar, elbiselerine hüründüler; ayak dirediler ve kibirlendikçe kibirlendiler." Nûh Peygamberin kavmi, onun îmân dâvetine kulaklarını tamamen, tıkıyorlardı ve onu görmek istemedikleri için, yahut Nûh peygamber onları tanıyıp da kendilerini davet etmesinler diye elbiselerine bürünüyorlardı; küfre kapanıyorlardı ve O'na uyup itaat etmekten şiddetle kibırlenıyorlardi. 8"Sonra, onlara ben, haykırarak çağrıda bulundum.." 9"Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli, gizli konuştum." Yani ben, davetin bütün değişik şekillerini ve üsluplarını kullanarak onlari îmâna çağırdım. 10"Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü o, çok bağışlayıcıdır." Yani küfür ve günahlardan tevbe ile Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü o, tevbe edenler için çok bağışlayıcıdır. Öyle anlaşılıyor ki, Nûh peygamberin kavmi, îmân etmemek için gerekçe beyân ederek dediler ki: "Eğer biz hak üzerinde isek, onu nasıl bırakırız? Yok eğer bâtıl üzerinde isek, biz bu kadar uzun zaman bu din üzerinde kaldıktan sonra Allah bizi nasıl kabul eder?" işte bunun üzerine Nûh peygamber, onlarin geçmiş günahlarını yok edecek ve faydaları celp edecek îmânı onlara emretti. İşte bundan dolayıdır ki, kalplerini en çok etkileyecek ve dünya faydalarından daha çok sevdikleri şeyi kendilerine vaat etti. Deniliyor ki, Nûh Peygamberin mükerrer davetinden sonra kavmi yine onu yalanlayınca, Allah, kırk sene müddetle yağmuru onlardan kesti ve kadınlarının rahimlerini kısırlaştırdı. Diğer bir görüşe göre ise, bu süre yetmiş senedir. İşte bundan sonra Nûh peygamber, îmân ederlerse, Allah'ın, kendilerine bol ürün vereceğini ve içinde bulundukları sıkıntıları kaldıracağını vaat etti. 11"Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol, bol yağmur yağdırsın." 12"Ve mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın; size bahçeler de versin; sizin için ırmaklar da akıtsın." 13"Size ne oluyor ki, Allah'ın büyüklüğüne inanmıyorsunuz?" Yani size ne oluyor ki, Allah'ı, îmân ve îtâat ile tazim etmeyi gerektiren azametine inanmıyorsunuz? 14"Halbuki o, sizi türlü aşamalardan geçirerek yaratmıştır." Yani Halbuki sizin haliniz, içinde bulunduğunuz küfre tamamen ters düşmektedir. Zîrâ siz biliyorsunuz ki Allah, sizi aşama, aşama yaratmıştır: Önce ana unsurlar olarak, sonra gıdalar olarak, sonra sınıflar olarak, sonra meni olarak, sonra aşılanmış yumurta olarak, sonra bir parça et olarak, sonra et ve kemik olarak yıratmiş; sonra sizi başka bir yaratışla insan haline getirmiştir. Zîrâ üstün kudrette ve mükemmel ihsanda bu yüce sâna sahip olan Allah'ı tazimde kusur göstermek, aklı selim sahibinden sâdır olacak bir hareket değildir. Diğer bir görüşe göre ise, bu âyetin mânâsı şöyledir: size ne oluyor ki, Allah'ın, kendisine ibadet ve itaat edeni tazim edeceğini ve sizin de ibadet ve itaat ettiğiniz takdirde Allah'ın ahirette sizi de tazim edeceğini ummuyorsunuz? Ancak Kur’ân kelâmının mükemmeliyetinin gereği olan birinci görüştür. Zîrâ kâfirler hakkında söylenmesi uygun olan, kesin olarak îmânı gerektiren Allah'ın azametinin eserlerim ve hükümlerini gördükleri halde O'na îmân etmemelerinin yadırgannıasidın ikinci görüşte belirtilen husus ise, yadırganma ve ret konusu değildir. Bir diğer görüşe göre ise mânâ şöyledir: size ne oluyor ki, Allah'ın azametinden ve sizi muaheze edip cezalandırmasından korkmuyorsunuz? Bu konuda hangi özıünüz var? Said b. Cübeyr'in İbn Abbâs'tan rivâyetine göre ise, âyetin mânâsı şöyledir: size ne oluyor ki, Allah'ın azabından korkmuyorsunuz ve O'ndan mükâfat beklemiyorsunuz? Mücâhid ve Dahhâk'tan rivâyet olunduğuna göre ise mânâ şöyledir: size ne oluyor ki, Allah'ın azametine aldırış etmiyorsunuz? 15"Görmediniz mi ki, Allah yedi göğü tabakalar halinde nasıl yaratmış!" 16"Onların içinde aya bir ışık sağlamış, güneşi de bir kandil yapmıştır." Yani Allah, göğü üst üste yedi tabaka halinde yaratmış ve onların içinde aya, gece karanlıklarında yeryüzünü aydınlatan bir ışık vermiştir." Ay, dünya semasında olduğu halde gök tabakalarının hepsine isnâd edilmiş (onların içinde), çünkü dünya seması, bütün semaları ihata etmiştir. Bu itibarla dünya semasında olan bir şey, hepsinde sayılır. Yahut gök tabakalarının her biri şeflaf olduğundan, arkasındakinin görünmesine engel oluşturmamaktadır. Böylece hepsi tek bir sema gibi görünür. Buna göre da zorunlu olarak, semalardan birinde bulunan bir cisim, hepsindeymiş gibi görünür. Ve Allah, güneşi de yaratarak, gece karanlığını kaldıran, dünyada yaşayanlara ışığıyla yeryüzünü aydınlatıp tıpkı bir ev halkının, görmek istediklerini kandil ışığında görmeleri gibi, yeryüzündekilerin, çevrelerini görmelerini sağlamıştır. Ay ışığı ise, güneş gibi olmayıp sınırlıdır. 17"Allah sizi yerden ot gibi bitirmiştir, " 18"Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yine oradan çıkaracaktır." Yani sız öldüğünüzde, toprağa defnedilmekle, sizi yine oraya gönderecek ve ikinci diriliş ve haşirde de sizi oradan yine kesinlikle çıkaracaktır. 19Bak. Âyet 20. 20"Yine Allah, yeryüzünü sîzin için bir sergi yapmıştır ki, onda geniş yollar edinip dolaşasınız." 21"Nûh dedi ki: Rabbim! Gerçekten bunlar bana karşı geldiler de, mal ve çocuğu kendisine hüsranını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular." Nûh Peygamberin, Rabbine münacatinin anlatımı uzadığı için burada da "Nûh dedi kı" ifâdesi tekrar edilmiştir. Yani ey Rabbîm! Benim, kavmimi öğüt ve uyarılarla irşat etmek için bunca gayret harcamama rağmen onlar yine emirlerime karşı gelmeyi, sürdürüyorlar ve malları, kendilerini şımartmış, çocukları da kendilerini mağrur etmiş ve bu durumları, onların uhrevî hüsranlarının artmasına sebep olmuş ve hüsranda kendilerine örnek olmuş olan reislerine uydular. Uydukları reislerinin, mal ve çocuk sahibi olmakla, vasıflandırılmaları, zımnen bildiriyor ki, onların, reislerine uymalarının sebebi, mal ve çocukları sebebiyle kendilerine hâsıl olan itibardır. İşte o reislerinde, kendileri için kısmen geçerli bir sebep gördüklerinden onlara uymuşlardır. 22"Bunlar da, büyük hileler, desiseler kurdular." Yani Nûh Peygamberin kavmi de, insanları hak dinden, alıkoymak Ve Nûh Peygambere eziyet etmeye kışkırtmak için büyük hileler ve desiseler kurdular. 23"Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın ve sakın Vedd'i, Suvâ'ı, Yeğûs'u, Yeûk'u ve Nesri bırakmayın." Yani dediler ki: Sakın ilâhlarınızın ibadetini bırakıp Nuh'un Rabbinin ibadetine, yönelmeyin ve sakin bu ilâhlarınızın ibadetini terk etmeyin. Adları zikredilen bu ilâhları da, mutlak ilâhlarına dâhil oldukları halde özellikle bunların isimlerinin zikredilmesi, kendilerince en büyük putları oldukları ve bunlara en büyük değeri verdikleri içindir. Anılan putlar, sonra Araplara intikal etti. Nitekim Vedd, Kelb oğulları kabilesinin putu idi; Suvâ da, Hemdan oğullarının putu idi; Yeğûs, Mezheclerin idi; Yeûk, Murat'ların idi ve Nesir de Himyerî'lerin puta idi. Deniliyor ki; bu isimler, bazı sâlih zâtların isimleri idi. Bu zâtlar, Hazret-i Âdem de Hazret-i Nûh arasında yaşamışlar. Bir görüşe göre de, bu zâtlar, Hazret-i Âdem'in çocuklarından idiler. Bunların ölümünden sonra İblis, onlar hakkında insanlara: "Bunların suretlerini yapsanız da, suretlerine baksanız ve onları bereket vesilesi saysanız!.." diye telkinde bulundu. Onlar da bunu yaptılar. Sonra bu insanlar da ölünce, İblis, onlardan sonra gelen nesillere: "Sizin atalarınız bunlara tapıyorlardı..." diye telkin etti. Onlar da bu putlara tapmaya başladılar. Deniliyor ki, Vedd, bir erkek suretinde idi; Suvâ da, bir kadın suretinde idi; Yeğûs da, bir aslan suretinde idi; Yetik da, bir at suretinde ıdı; Nesir de, bir kartal suretinde idi. 24"Birçoklarını da gerçekten saptırıp yoldan çıkardılar. Rabbim! Sen de bu zâlimlerin ancak şaşkınlıklarını (dalâletlerini) arttır!" Yani onların reisleri bunu yaptılar; yahut putları bunu yaptılar. Nitekim diğer bîr âyette de şöyle denilmektedir: "Rabbim! O putlar gerçekten birçok insanları saptırıp yoldan çıkardılar." Nûh Peygamberin, onlar için talep ettiği dalâlet, hile ve desise kurmakla dünya işlerinde şaşkınlık içine düşmeleridir; yahut zayi ve helâk olmalarıdır. Nitekim "Şüphesiz mücrimler, dalâlet ve çılgınlık içindedirler." âyetinde de bu anlamdadır. Nûh Peygamberin bundan sonra gelecek duası da bunu teyit etmektedir. 25"Bunlar günahları yüzünden suda boğuldular; sonra da ateşe sokuldular; kendileri için Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar." Yani onlar tafan suyunda boğuldular, sonra da ateşe sokuldular. Bu ateşten murat, kabir azabı olabilir. Buna zöre, onların ateşe sokulmaları, tufan suyunda boğulmalarından hemen sonradır. Onların suda olmaları da buna engel değildir. Nitekim Dahhâk'tan rivâyet olunduğuna göre diyor ki: "Onlar bir yandan boğuluyorlardı, bir yandan da ateşte yanıyorlardı." Yahut bu ateşten murat cehennemdir. Buna göre onların boğulma akabinde cehenneme girmeleri, gerçekleşeceği muhakkak olduğu için, boğulmalarından hemen sonra olacakmış gibi sayılmıştır. Allah'a (celle celâlühü) karşı yardımcılar bulamamalarının belirtilmesi, onların Allah'tan başka ilâhlar edindiklerine, bunların, kendilerine yardım etmeye muktedir olmadıklarına tarizdir ve onlar için bir tahkirdir. 26"Nûh dedi ki: "Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiçbir kimse bırakma!" 27"Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar; tam kötü kâfirden başka da doğurmazlar." Yani onlar, ileride tam kötü kâfir olacak nesilden başka da doğurmazlar. Öyle anlaşılıyor ki, Nûh Peygamberin bu sözü, "Onların gelecek nesülerinden îmân sahiplerinin de olması muhtemel iken, onların kökünün kazılması için beddua etmek, doğru değildir" şeklinde vârid olması muhtemel bir itiraza bir nevi özür beyânı mahiyetindedir. Nûh peygamber böyle demiş, çünkü bin seneye yalan uzun bir zaman onları deneyip durumlarını araştırdıktan sonra kendilerinin de, nesillerinin de nasıl olacakları hususunda sağlam bir bilgiye sahip olmuştu. 28"Rabbim! Beni, ana- babamı, îmân etmiş olarak evime girenleri, îmân eden erkekleri, îmân eden kadınları bağışla; zâlimlere ise helâktan başka bir şey arttırma!" Nûh Peygamberin babası, Lemek b. Mettûşelihe idi. Annesi de Seniha Binti İnûşe idi. İkisi de mü’min idiler. Diğer bir görüşe göre ise, ana-babasindan murat, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'dır. Diğer bir kırâete göre ise, âyetin metnindeki validyye/ana-babam kelimesi yerine veledeyye./İki oğlum diye okunmuştun Bunda bu iki oğlundan Sâm ve Ham'ı kastetmektedir. Nûh Peygamberin evinden maksat, meskendir; yahut mescididir; yahut gemisidir. Âyetteki "mü'min olarak girenler" kaydıyla, Nûh Peygamberin karısı ve oğlu Kenan, bu duanın kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak Nûh peygamber, bu oğlunun duasının dışında kalmasını kesin olarak istememiş ve nihayet kendisine: "O, asla senin ailenden değildir." bunu anlamışti. Bu konunun tafsilatı Hûd sûresinde geçti. Nûh peygamber, duasında önce hem nesep, hem de din olarak kendisine mensup olanları özellikle zikrettikten sonra duasını bütün îmân sahipleri için genelleştirdi Demliyor ki; Nûh peygamber kavminin çocukları da tufanda boğuldular. Ancak bu, masum olan çocuklara ceza şeklinde değil, fakat: anaları babaları için kendi nefislerinden bile aziz olan çocuklarının ölümlerini kendilerine göstermek suretiyle onların azabım daha da ağırlaştırmak içindir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "O ana-babalar ile çocukları aynı yerde helâk olurlar; fakat gidecekleri yerler farklıdır." 18 18 Müslim/Kitabul Fıten, hadis: 8; Ahmed b. Hanbel Müsnedı: 6/105, 259 Hasen-ı Basrî'den (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre, bu mesele kendisine sorulmuş ve o da: "Allah, o çocukların suçsuz olduklarını biliyordu. Bunun için onları helâk etmesi, azap (suçun cezası) değildir." Diğer bir görüşe göre ise, Allah (celle celâlühü), tufandan önce kırk veya yetmiş sene müddetle Nûh peygamber kavminin kadınlarının rahimlerini, kısırlaştırdı ve erkeklerinin sulplerini de kuruttu. Binaenaleyh onlar tufanda boğuldukları, zaman yanlarında hiç çocuk yoktu. Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, Nûh sûresini okursa, Nûh Peygamberin davetinin erişip kurtardığı bahtiyar kullar zümresine dâhil olur." |
﴾ 0 ﴿