MÜZZEMMİL SÛRESİMekke'de nazil olmuştur; 19 veya 20 âyettir, 1Bak. Âyet 2. 2"Ey Müzzemmil (örtüye bürünen Resûlüm)! Birazı hariç geceleri kalk namaz kıl!" Deniliyor ki, bu şekilde Peygamberimize hitap edilmesi, içinde bulunduğu hali ayıplamak içindir. Zîrâ Peygamberimiz, o anda, kayıtsız ve hiçbir şey umurunda olmayan bir kadife örtüye sarınıp yatmaya hazırlanmıştı. Allah da, bu hali bırakıp ibadete hazırlanmasını ve teheccüt namazına kalkmasını emir buyurdu. Diğer bir görüşe göre ise, Peygamberimiz, ilk kez Cebrâü, kendisine geldiğinde hayret ve dehşet içinde kalmış ve gelip Hadice validemizin yanma girdiğinde hâlâ omuzları titriyordu. İçeri girince; "Beni örtün, beni örtün!" demişti. Kendisine kötü bir şey olmuş sanddı. İşte Peygamberimiz, böyle örtüye bürünmüş halde iken, Cebrâîl kendisine seslenip: "Ey bürünen!.." dedi. Buna göre, bürünme vasfının zikre tahsis edilmesi, latife ve ünsıyet içindir. Nitekim Hazret-i Ali, Hazret-i Fatıma'ya öfkelendiği için evden ayrılıp mescide geldiğinde ve Peygamberimiz, onun yanına vardığında kendisini yatıyor ve yan tarafına da toprak yapıştığını gördüğünde: "Kalk, ey toprak!" diye bitap etmişti. Peygamberimizin bundan kastı, latife idi ve kendisini suçlamayacağını bildirmekti. Bir diğer görüşe göre ise, ey büyük bir işi -Yani peygamberliği- yüklenmiş olan kişi! demektir. Buna göre, müzzemmil vasfının zikredilmesi, kalkmanın, yahut bu emrin illetini bildirmek içindir. Zîrâ Peygamberimize peygamberliğin yüklenmesi, ibadet için çok gayret harcamayı gerektirmektedir. 3Bak. Âyet 4. 4"Gecenin yarısında namaz kıl, yahut ondan biraz eksilt, yahut da çoğalt. Kur’ân'ı da tane, tane olarak oku." A- "Gecenin yarısında namaz kıl, yahut ondan biraz eksilt, yahut da çoğalt." Bu emirler, muhayyerliği ifâde etmektedir; Peygamberimiz, gecenin yarısını, yahut ondan az bir kısmını, yahut da ondan çok bir kısmını namaz kılmakla geçirmek arasinda muhayyer bırakılmaktadır. B- "Kur’ân'ı da tane, tane olarak oku." Yani namaz kılarken Kur’ân'ı da, dinleyen kimse, harflerini sayabilecek kadar ağır ve açık olarak oku. 5"Kadar biz, sana taşınması ağır bir söz vahyedeceğiz." Bu ağır söz, kuran-ı kerim'dir. Zîrâ Kur’ân, mü’minler için ağır mükellefiyetleri içermektedir. Özellikle Peygamberimizin mükellefiyetleri daha da ağırdır. Çünkü o, Kur’ân'ın içerdiği mükellefiyetleri taşımakla yükümlü olduğu gibi, onlari bu ümmete taşıtmakla da yükümlüdür. Diğer bir görüşe göre ise, Kur’ân'ın ağır olması, pek sağlam olmasıdır. Zîrâ Kur’ân'ın lâfızlarında vakar ve mânâlarında da metanet vardır. Yahut Kur’ân, onu tefekkür eden için ağırdır. Çünkü bunun için, kişinin, sırrını tasfiye etmesi (içini temizlemesi) ve nazarını da tecrit etmesi (bakışlarını da başka şeylerden ayırması) gerekir. Yahut Kur’ân, terazide ağırdır. Yahut Kur’ân, kâfirler ve günahkârlar için ağırdır. Yahut Kur’ân'ın telakkisi ağırdır, İbn Abbâs'tan rivâyet olunduğuna göre diyor ki: "Peygamberimize vahiy indiği zaman, ona büyük bir ağırlık çöküyordu ve cildi kararıyordu." Hazret-i Âişe'den rivâyet olunduğuna göre diyor ki: "Çok soğuk günlerde bile Resûlüllah'a vahiy inerken, vahiy bittiğinde alnı ter döküyordu." 6"Şüphe yok ki, gece ibadeti, evet o, daha etkilidir; okuması da daha sağlamdır." Gece ibadetinde dil ile kalbin uyumu, huşu ve ihlas daha fazladır ve okuması da daha sağlam ve sabittir; çünkü kalbin dikkati yerindedir ve sessizlik hâkimdir. 7"Zîrâ şüphesiz gündüz vakti, senin, için uzun bir meşguliyet vardır." Yani gündüzleri vazifelerinin peşinde koşmak ve işlerinle meşgul olmak zorunda olduğun için, ibadete uzun zaman ayıramazsın. Bu itibarla bunu gece yapmalısın. Bundan önce, gece ibadetinin haddi zâtında pek kıymetli olduğu beyân edildikten sonra bu kelâm da, gece ibadetinin haricî sebebini beyân etmektedir. 8"Rabbinin adını an, bütün varlığınla da yalnız O'na yönel." Yani tesbih (sübhanAllah), tehlil (lâ ilâhe illAllah), tahmid (el- hamdu li'llah), namaz, Kur’ân kıraeti ve ilim tedrisatı vecihlerinden her hangi biriyle gece gündüz Rabbini anmaya devam et ve bütün himmet ve azminle O'nu tefekküre yönel. 9"O, bütün doğunun da, bütün bâtının da Rabbidir; O'ndan başka hiçbir İlah yoktur. O halde yalnız O'nu vekil tut." Yani ülûhiyet ve rubûbiyet, O'na mahsus olduğuna göre sen de yalnız O'nun himayesine sığın. 10"O müşriklerin söylediklerine sabret ve güzellikle onlardan ayrı dur." Yani o müşriklerin hayırsız ve bâtıl konuşmalarına sabret, onlardan ayrı dur, onları idare et; onların hakkından gelmeye kalkışma ve onları Rabbine havale et. 11"Varlıklı olup seni yalanlayanları da bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. Yani o varlık ve nimet içinde olup seni yalanlayan Kureyş'in ileri gelenlerini bana bırak; onların işini bana havale et ve onlara az bir zaman mühlet ver. 12Bak. Âyet 13. 13"Şüphesiz bizim yanımızda onlar için boyunduruklar, yakıcı bir ateş, boğazda tıkanan bir yiyecek ve elem verici bir azap da var." Yani bizim yanımızda onlar için müreffeh hallerine zıt olan şeyler vardır. Onların boğazına takılan yiyecekleri, kuru diken ve zakkum gibi şeylerdir. 14"Kıyamet günü yeryüzü ve dağlar sarsılır ve bütün dağlar ufalanmış bir kum yığınına döner." 15"Şüphe yok ki, biz, firavun'a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik, " Yani biz, Fir’avun'a Mûsâ Peygamberi gönderdiğimiz gibi, siz Mekke halkına da, kıyamet günü, dünyada sizden sâdır olan küfür ve isyan hakkında şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. 16"Fakat Fir’avun, o Peygambere karşı geldi; biz de onu çetin bir şekilde muaheze ettik, " Bu ifâde tarzı, firavungillerin başına gelen büyük felaketin, Mekke müşriklerinin başına da geleceğine dikkat çekmektedir. 17"Pek iyi, küfürde kalmaya devam ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevlrecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?" Yani o günün şiddetli dehşeti ve perişanlığı çocukları bile ak saçlı ihtiyarlara çevirecek. Bu ifâde ya hakikattir, yâhut temsildir. Zîrâ kederler ve üzüntüler insana çökünce, kuvvetleri zayıflar ve çabuk ihtiyar olurlar, 18"O günün şiddetiyle şu gök paramparça, olacaktır. Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir." 19"İşte bu, şüphesiz bir öğüttür. Artık kim isterse, Rabbine doğru bir yol tutar." Yani mezkûr uyarıları içeren âyetler, şüphesiz bir öğüttür. Artık kim isterse, îmân ve ibadet yoluyla Rabbinin rızasına ulaştıran bir yol tutar. Çünkü O'nun rızasına ulaştıran yegâne yol budur. 20"Ey Resûlüm! Senin, gecenin üçte ikisinden az bir kısmını, zaman, zaman da yarısını, zaman, zaman da üçte birini yatmadan, ibadetle geçirdiğini ve seninle beraber bulunanlardan bir zümrenin de böyle yaptığını Rabbin elbette biliyor. Gece ile gündüzü belirleyen ancak Allah'tır. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de, size ruhsat verdi. Artık Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah biliyor ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız da Allah'ın lûtfunden rızık aramak için yeryüzünde dolaşacak; diğer bir kısmınız da Allah yolunda savaşacaklardır. O halde Kur’ân'dan kolayınıza geleni, okuyun; zekâtı da verin; Allah için karz-ı hasan da verin. Kendiniz için hayır adına önceden ne hazırlarsanız, Allah katında onu bulursunuz. Hem de o, daha hayırlı olarak, mükâfat bakımından da daha büyük olarak! Allah'tan mağfiret dileyin; şüphesiz Allah, gafurdur, rahimdir." A- "Ey Resûlüm! Senin, gecenin üçte ikisinden az bir kısmını, zaman, zaman da yarısını, zaman, zaman da üçte birini yatmadan ibadetle geçirdiğini ve seninle beraber bulunanlardan bir zümre de böyle yaptığım Rabbin elbette biliyor. Gece ile gündüzü belirleyen ancak Allah'tır. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de, size ruhsat verdi." Yani Allah, sizin vakitleri belirleyemeyeceğinizi, saatleri hiçbir zaman tespit edemeyeceğinizi bildi de, belirlenen gece ibadetini terk etmenize ruhsat verdi ve terkinden dolayı mesuliyeti sizden kaldırdı. B- "Artık Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun." Yani gece namazından kolayınıza geleni kılın. Burada namaz, Kur’ân okumak olarak ifâde edilmiştir. Nitekim namaz, başka yerlerde de diğer rükünleriyle ifâde edilmiştir. Deniliyor ki, teheccüt namazı, yukarıda zikredilen muhayyerlikte vacip idi. Ancak gece namazına kalkmak, müslümanlara zor geldiği için vücûb hükmü bu cümle ile nesih edildi (kaldırıldı). Sonra bu teheccüt namazı, beş vakit namaz ile nesih edildi. Diğer bir görüşe göre ise, burada Kur’ân okumak, (gece namazı anlamında olmayıp) bizatihi Kur’ân okumaktır. Derler ki; bir kimse, bir gecede Kur’ân'dan yüz âyet okursa, Kur’ân, ondan davacı olmaz. Yine denilmiştir ki, bir kimse, Kur’ân'dan yüz âyet okursa, Allah'a hakkıyla itaat edenler zümresinden sayılır. Diğer bir rivâyete göre ise, yüz âyet yerine "elli âyet" denilmiştir. C- "Allah biliyor ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız da Allah'ın lûtfunden rızık aramak için yeryüzünde dolaşacak; diğer bir kısmınız da Allah yolunda savaşacaklardır. O halde Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun; zekâtı da verin; Allah, için karz-ı hasen de verin." Bu namazdan murat, farz namazlardır. Zekâttan murat da, vacip zekâtlardır. Diğer bir görüşe göre ise fitre zekâtıdır. Çünkü Mekke döneminde zekât yoktu. Bu zekâtı, farz zekâtlar olarak tefsir edenler, bu sûrenin sonunu medenî (Medine'de inmiş) sayarlar. Burada Karz-ı Hasen'dan murat, Allah yolunda harcamaktır; yahut zekâtı, fakirler için en güzel ve en faydalı olan şekilde vermektir. D- "Kendiniz için hayır adına önceden ne hazırlarsanız, Allah katında onu bulursunuz. Hem de o, daha hayırlı olarak, mükâfat bakımından da daha büyük olarak!" Yani önceden yaptığınız hayırlar, ölüm anında yapacağınız hayır vasiyetinden daha hayırlıdır; mükâfatı da daha büyüktür. E- "Allah'tan mağfiret dileyin; şüphesiz Allah, gafurdur, rahimdir." Yani bütün hallerinizde Allah’tan mağfiret dileyin; zîrâ insan, taksirattan hâli olmaz. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır; çok merhamet edendir. Peygamberimizden Efc rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, Müzzemmil sûresini okursa, Allah (celle celâlühü), dünyada da, âhirette de ondan zorlukları kaldırır." |
﴾ 0 ﴿