KIYAMET SÛRESİ

Mekke'de nazil olan bu sûre 40 âyettir.

1

Bak. Âyet 2.

2

"Kıyamet gününe yemin ederim; kendini kınayan nefse de yemin ederim ki, siz mutlak ve muhakkak tekrar diriliceksiniz."

Bu kelâmda, kıyametin gerçekleşeceğine yemin edilmesi, hârika bir edebî mükemmeliyettir. Nitekim bunun tafsilatı yâsîn sûresi ile zuhruf sûresinde geçti.

Kendini kınayan nefis, kıyamet günü, takvada kusur göstermiş olmasından dolayı kendini kınayan nefistir.

Yahut itaat ve ibadetlerde ne kadar çalışsa da, hep kendini kınayan nefistir.

Yahut nefs-i emmâreyi (kötülüğü çok emreden nefsi) kınayan nefs-i mutmainnedir.

Bir görüşe göre ise, bu nefisten murat, mudak olarak bütün nefislerdir. Nitekim Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "İster itaatkâr nefis olsun, ister isyankâr nefis olsun, kıyamet günü kendini kınamayan nefis yoktur. Bir nefis, eğer hayır işlemişse, niçin daha fazlasını yapmadım diye kendini kınar; eğer şer işlemişse, keşke işlemeseydim, diye temenni eder."

Ancak bu son görüşün zayıf olduğu açıktır; çünkü kınamanın bu kadarı, günahkâr mü’min nefisten sâdır olan kınama, tazime ve yemine sebep olmaz. Şu halde mutlak nefse dâhil olan kâfir nefisten sâdır olan, nasıl tazime ve yemine sebep olabilir!

Diğer bir görüşe göre ise bu nefis, Hazret-i Âdem'in nefsidir. Zîrâ o, cennetten çıkmasına sebep olan nefsini hep kınıyordu.

3

"Şu insan, bizim onun kemiklerini bir araya toplayanı ayacağımızı mı sanıyor?"

Burada insandan murat, insan cimidir.

Yani insanın bu zannt bâtıldır. Zîrâ insanın bedeni dağıldıktan ve un-ufak olup toprağa karıştıktan ve rüzgârlar onları havaya savurup karaların ve denizlerin çeşitli bölgelerine attıktan sonra da şüphesiz biz, kemiklerini ve diğer parçalarını bir araya toplamaya Kadiriz.

Başka bir görüşe göre ise, Peygamberimiz, iki kişi hakkında: "Allah'ım! Benin iki kötü komşumun müstahakkını sen ver!" diye bedduada bulunmuştu. Bu iki komşu, Ahnes b. Şurayk ile onun damadı Adiyy b. Rebia'dır. İşte bu iki komşudan Adiyy b. Rebia, Resûlüllah'a dedi ki: "Ya Muhammed! Bana kıyameti anlat; ne zaman kopacak ve nasıl olacak?" Resûlüllah da kıyameti kendisine anlattı. Adiyy de dedi ki: "Ben o anlattıklarını görsem de, seni tasdik etmem. Yani Allah, bu kemikleri bir araya mı getirecek?"

4

"Evet, biz, onun benân kemiklerini (parmak uçlarını) bile tesviyeye Kadiriz.

Yani değil büyük kemikleri, biz, parmak kemikleri gibi küçük ve ince kemikleri bile tesviyeye Kadiriz..

Yahut biz, onun en uç kısımları olan ve yaratılışını en son tamamlayan parmak uçlarını bile tesviyeye. Kadiriz.

5

"Fakat şu insan oğlu, önündeki kıyameti yalanlamak ister."

6

"Kıyamet günü ne zaman?" diye sorar.

Bunu, imkânsız görmek ve alay etmek anlamında sorar.

7

Bak. Âyet 8.

8

"İşte bu göz, kamaştığı, şu ay tutulduğu ve şu ay ile şu güneş birleştirildiği zaman, o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" diyecektir.

Yani bu göz, şaşkınlık ve dehşetten kamaştığı, şu ay tutulup ışığı gittiği ve şu ay ile şu güneş batıdan doğdukları, yahut her ikisinin de ışıkları gittiği, yahut ateşte boğazlanmış iki öküz misali kapkara iki kurs halinde bir araya getirildikleri zaman, işte o gün insan, kaçıp kurtulmaktan umudunu kesmiş olarak: "kaçacak yer neresi? "diyecektir.

9

Güneş ile ay bir araya toplanır, 

10

O gün insan der ki, kaçacak yer nerede?

11

"Hayır! Hiçbir sığınacak yer yoktur."

12

"O gün varılıp durulacak yer ancak Rabbinin huzurudur."

Yani kulların son karargâhı, ancak Rabbinin huzurudur.

Yahut kulların durumlarının istikrarı rablerinin hükmüdür.

Yahut kulların, karar kılacakları yer, rablerinin iradesine göre olacaktır; dilediğini cennete ve dilediğini de cehennem sokacaktır.

13

"O gün şu insan, takdim ve tehir ettiklerinden (yaptıklarından ve yapmadıklarından) haberdâr edilir."

Yani o gün şu insan, yaptığı hayırdan da, serden de haberdâr edilir; hayırdan dolayı mükâfatlandırılır; serden dolayı da cezalandırılır. Ve yapmadığı hayırdan da, serden de haberdâr edilir; hayır yapmadığından dolayı cezalandırılır ve şer yapmadığından dolayı da mükâfatlandırılır,

Yahut o gün şu insan, yaptığı iyilikten veya kötülükten de haberdâr edilir ve ilk kez icat edip de kendisinden sonraki insanlara bıraktığı ve onların da uyguladığı iyi âdetten de, kötü âdetten de haberdâr edilir.

Yahut hayatında sadaka, verdiği maldan da, geride bıraktığı veya vakfettiği veyahut vasiyet ettiği maldan da haberdâr edilir.

Yahut önce yaptığı amelinden de, sonra, yaptığı amelînden de haberdâr edilir.

14

"Hattâ o gün insan, kendi kendinin şahididir."

Yani insan, kendisinden sâdır olan kötü ameller hususunda kendi aleyhine şahitlik edecektir.

Hulâsa,  o gün insana, amelleri haber verilecek; hatta o gün kendisi, amellerini bütün tafsilatıyla bilecek ve kendi nefsi aleyhinde şahitlik edecektir. Zîrâ onun bedeninin uzuvları, bunları ifâde, edeceklerdir.

15

"isterse özürlerini sayıp döksün."

Yani bütün mazeretleri sayıp dökse de, bedeninin parçaları, kendi aleyhinde şahitlikte bulunacak ve bu şahitlik kabul edilecektir. Yahut bütün özürleri beyân etse de, bütün yaptıkları kendisine haber verilecektir.

16

"Ey Resûlüm! Kur’ân'ı çarçabuk ezber edesin diye dilini Cebrâîl ile birlikte hareket ettirme."

Peygamberimiz, Cebrâîl , kendisine vahiy telkin ederken, çarçabuk ezberlemek için ve kaçırmak korkusuyla, okunacak vahyin bitmesini, beklemeden cebrail ile beraber okumaya çalışıyordu. İşte bundan dolayı, vahiy bitinceye kadar Peygamberimizin, önce susup kalbiyle ve kulağıyla dikkatle dinlemesi, sonra da hafızasına iyice yerleşinceye kadar Cebrâîl’in dersini takip etmesi emredildi

17

"Şüphe yok ki, onu senin zihninde toplamak ve onu dilinde okutmak bize aittir."

18

"Bunun için biz, onu okuyunca, sen onun okunuşunu takip et."

Yani biz, Cebrâîl’in lisanıyla onun okunuşunu tamamlayınca, sen arkadan takip et; hemen beraber okumaya, çalışma.

19

"Sonra şüphesiz onu açıklamak da bize aittir."

Yani senin, anlaşdması müşkül olan mânâlarını ve hükümlerim açıklamak da bize aittir.

20

Bak. Âyet 21.

21

"Değil, değil! Siz çarçabuk geçen bu dünyayı seviyorsunuz, o âhireti de bırakıyorsunuz."

Bu hitap, umumîdir. Yani ey Âdem oğulları! Siz, aceleci bir mahluk olarak yaratıldığınız ve cibilliyetinizde bu sıfat bulunduğu için, her işte acele ediyorsunuz, işte bundan dolayı siz bu dünyayı seviyorsunuz; âhireti ise bırakıyorsunuz."

22

"O gün yüzler vardır ki, pırıl, pırıldır."

Bu yüzler, muhlis mü’minlerin yüzleridir; kiyamet koptuğu gün bu yüzler, parıl, parıl ışıldar ve onlarda nimetlerin sevinçleri görülür.

23

"Rablerine bakacaklardır."

Yani bu yüzler, hep Allah'ın cemaline bakmakta, bunun mütalaasına gark olmakta, öyle ki, onun dışında hiçbir şeyi görmemekte ve ancak keyfiyetsiz ve cihetsiz olarak Allah'ı görmektedir.

Ancak o bahtiyar kulların bu istiğrakı, bütün hallerinde değildir ki, başkasına bakmaları bu hale düşer, denilsin.

Diğer bir görüşe göre ise, yani o yüzler, Allah'ın vereceği nimetleri beklemektedir. Ancak bu görüş, "Beklemek, yüze isnâd edilemez" diye reddedilmiştir.

24

"Yüzler de vardır ki, o gün bumburuşuktur."

25

"Bel kemiğini kıran bir felaketle karşı karşıya olduğunu sanırlar."

Bu abus ve asık yüzler de kafirlerin yüzleridir. Bu yüzlerin sahiplen, bel kemiklerini kıran büyük bir felaketle karşı karşıya olduklarını sanırlar.

26

"Dikkat edin! Can köprücük kemiğine dayandığı zaman."

Bu da, dünyayı âhirete tercih, etmemek için ikinci bir uyarıdır. Yani bu tutumunuzdan vazgeçin ve öyle bir ölüm için intibaha gelin ki, o anda sizinle bu dünya arasındaki alaka tamamen kesilir.

27

"Efsuncu (hekim) yokmu?" denecek. Yani onu efsunlayip kurtaracak yok mu?

Diğer bir görüşe göre ise, bu kelâm., ölüm meleklerinin kelâmmdandır. Yani onun ruhunu kim kaldıracak: rahmet melekleri mi, azap melekleri, mi?

28

"O anlamıştır ki, bu, o ayrılıştır"

Yani o can çekişen artik kesin olarak anlamıştır ki, başına gelenler, dünya ve nimetlerinden ayrılmak içindir.

29

"Ve bacak bacağa dolaşır."

Yani ölüm anında bacaklar birbirine dolanır.

Diğer bir görüşe göre ise, bu iki bacak, dünyadan ayrılışın şiddeti ile âhirete yönelmenin şiddetidir.

Bir diğer görüşe göre ise, bu onun bacakları olup kefeninde yan yana getirilip bağlanırlar.

30

"İşte o gün sevk edilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur."

Yani o gün sadece Rabbine ve O'nun hükmüne sevk olunur.

31

"İşte o, tasdik de etmemiş, namaz da kırmamıştır."

Yani o bedbaht, Resûlüllah ve ona nazil olan Kur’ân gibi tasdiki vacip olanları tasdik etmemiştir.

Yahut malının sadakasını ve zekâtım vermemiştir.

Ve kendisine farz olan namazları da kilmamiştır.

32

"Aksine yalanlamıştı ve yüz çevirmişti."

Yani Resûlüllah'ı ve Kur’ân'ı yalanlamıştı ve itaatten de yüz çevirmişti.

33

"Sonra kurula, kurula ailesine gitmişti."

34

Bak. Âyet 35.

35

"Yazık sana! Yine yazık! Sonra yazık sana! Yine yazık!"

Yahut layıktır sana o azap! Yine layıktır. Sonra layıktır sana o azap! layıktır.

36

"Şu insan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!"

Yani şu insan, başıboş, mükellefiyetsiz ve cezasız bırakılacağını mı samr!

37

"O, döl yatağına akıtılan meniden bir nutfe değil midir?"

38

"Sonra bu, alaka (kan pıhtısı, aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu insan şeklinde yaratıp biçimlendirmişti."

Nitekim insanın, yaratılış aşamaları Mü'minûn sûresi 14. Âyette de zikredilmişti.

39

"Ondan da erkek ve dişi olmak üzere bu iki çifti var etmişti."

40

"Bütün bunlara Kadir olan Allah, ölüleri tekrar diriltmeye Kadir değil midir! (elbetteki Kadirdir)."

Yani bükin bu hârikahklara Kadir olan Allah, aklî kıyasa göre bu ilk yaratıştan daha kolay olan ölüleri tekrar diriltmeye Kadir değil midir!

Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre, bu âyeti okuduğu zaman "Sübhanek. Belâ/ seni tenzih ederim. Elbetteki Kadirsin!" derdi.

Yine Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir;

"Bir kimse, Kıyamet sûresini okursa, kıyamet gününde ben ve

Cebrâîl , onun kıyamet gününe îmân ettiğine dâir şahitlik ederiz."

0 ﴿