İNŞİKÂK SÛRESİ

Mekke'de nazil olmuştur; 25 âyettir.

1

Bak. Âyet 2.

2

"Şu gök yanldığı, Rabbine kulak verdiği zaman, Zâten o, buna lâyık kılınmıştır."

A- "Şu gök yarıklığı, Rabbine kulak verdiği zaman, "

Yani şu gök yüzü beyaz bulutlarla yarıklığı zaman. Nitekim diğer bir âyette de: "O gün gökyüzü beyaz bulutlarla yarılacak." denilmektedir.

Hazret-i Ali'den rivâyet olunduğuna göre, o gün gökyüzü, saman yolundan yatılacak ve gök yüzü, ilâhî kudretin tesirine boyun eğip ilâhî irade, onun yarılmasına taallûk ettiğinde, itaatli memurun, îtâat edilecek emre uyması gibi İlâhî emre uyduğu zaman.

Bu âyetler de, "... ikisi de, isteyerek geldik, dediler." âyetinin muhtevasının ifâde etmektedirler.

Burada anlatılan hâdiseler, daha önce işaret edildiği gibi, ilâhî hikmetin gereği olarak cereyan ederler.

B- "Zâten o, buna lâyık kılınmıştır."

Ancak "Önceleri böyle değildi de, sonra böyle kılınmış" anlamında olmayıp fakat "Haddi zâtında ve ilk baştan böyle kılınmış" demektir.

Yine, bu, ilâhî kudret karşısında özellikle bunun böyle olduğu anlamında değil, fakat kahredici İlâhî kudretin özel olduğu ve hiçbir şeyin bu kudret karşısında itaatten başka bîr çaresi olmadığı anlamındadır.

3

Bak. Âyet 4.

4

"Şu yeryüzü de dümdüz edildiği, içindekileri dışarı atıp boşaldığı ve Rabbini dinlediği zaman, Zâten o, buna lâyık kılınmıştır."

A- "Şu yeryüzü de dümdüz edildiği, içindekileri dışarı atıp boşaldığı ve Rabbini dinlediği zaman, "

Yani yeryüzü, dağların ve tepelerin yerlerinden kaldırılması ve tesviye edilmesiyle dümdüz, bomboş, ne bir iniş, ne de bir yokuş göremediğin bir düzlük haline getirildiği zaman ve içindeki ölüleri ve hazineleri dışarı atıp içi bomboş kaldığı ve bu atmak ve boşalmak işinde Rabbini dinlediği zaman. Nitekim diğer bir âyette de: "Ve yer, ağırlıklarını dışarı çıkardığı zaman..." denilmektedir.

B- "Zâten o, buna lâyık kılınmıştır."

Yani İlâhî kudret karşısında ona yaraşan da budur.

5

Ve Rabbinin emrine boyun eğib de (O’na itâat) gerçekleştirildiği zaman, (insan sevabını veya azabını görecektir).

6

"Ey insan! Şüphe yok ki, sen Rabbine kavuşmak için çaba üstüne çaba harcıyorsun; en son O'na kavuşursun."

Yani ey insan! Şüphesiz sen, Rabbine kavuşmak yolunda ölüm ve ölüm ötesi hallere erişmek için çaba üstüne çaba harcıyorsun. En sonunda da Rabbine mutlaka kavuşacaksın; hiçbir engel sana mani olamayacaktır.

7

Bak. Âyet 8.

8

"İmdi, kimin kitabı sağından verilirse, işte o, gayet kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektin"

Burada ailesinden murat, mü’min akrabalarıdır, yahut mü’minler fırkasidır. İşte amel defteri sağından verilen bahtiyar insan, haline sevinerek ailesine: "Alın, kitabımı okuyun!" diyecek.

Diğer bir görüşe göre, burada aileden murat, cennetteki huriler ve gılmanlardır.

9

Ve sevinçli olarak (cennetteki ailesine) ehline dönecektir.

10

Bak. Âyet 11.

11

"Kimin de kitabı arkasından verilirse, işte o da yok olmayı isteyecek ve cehennemi boylayacaktır. Çünkü o, dünyada ailesi içinde şımarmıştı."

A- "İkimin de kitabı arkasından verilirse, işte o da yok olmayı isteyecek ve cehennemi boylayacaktır."

Bu bedbaht insanların kitabı da, arkasından soluna verilecektir. Deniliyor ki, bu bedbaht insanların sağ elleri zincirle boyunlarına bağlanır ve sol ellen de arkalarına çevrilir de, kitapları sol ellerine verilir.

Diğer bir görüşe göre ise, bunların sol ellen arkalarından çıkarılır.

B- "Çünkü o, dünyada ailesi içinde şımarmıştı."

Yanı o bedbaht, dünyada, âdesi ve aşireti arasında rahatlık içinde ve şımarık olarak yaşıyordu ve günahkârların hali olduğu üzere, âhiret işlerine hiç önem vermez; bunları aklına bile getirmez; âkıbederıni hiç hesaba katmaz ve sâlih kişilerin ve takva sahiplerinin adeti âhiret halini düşünüp üzülmeye hiç yanaşmazdı.

12

Ve cehenneme girer.  

13

Çünkü o, (dünyadaki) evinde keyifli ve sevinçli idi.

14

"Çünkü o, asla Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı."

Yani o, âhıreti inkâr ettiği için, Rabbine hiç dönmeyeceğini sanmıştı ve işte bunun için öyle şımarıkça yaşıyordu.

15

"Hayır! Onun Rabbi, kendisini pek iyi görmekteydi."

Yani o, elbette Rabbine dönecektir; çünkü kendisini yaratan Rabbi, kendisim de, yaptıklarını da gayet iyi görüyordu; O'ndan hiçbir şey gizli kalmıyordu. Ve onun yaptıkları da cezayı gerektirmektedir. O halde zorunlu olarak, onun, Rabbine dönmesi, hesap vermesi ve yaptıklarının karşılığını görmesi gerekir.

Bir görüşe göre, bu iki âyet, Ebû Seleme b. Abdud Eşedd ile kardeşi Esved hakkında nazil olmuştur.

16

Bak. Âyet 17.

17

"Artık şu şafağa (günbatısındaki kırmızı veya beyaz ufka), geceye ve onda basan karanlığa, dolunay olmuş aya yemin ederim ki, siz mutlak ve muhakkak halden hale uğrayacaksınız."

Yani bunlara yemin olsun kı, sız, şiddetleri birbirlerine mutabık olan, yahut şiddetleri derece derece olan halden hale uğrayacaksınız.

Bu haller, ölüm, ondan sonraki kıyamet aşamaları ve dehşetleridir.

18

Bedir hâline geldiği zaman o Ay’a ki, 

19

Sizler, muhakkak halden hale binib geçeceksiniz.

20

"Artık onlara ne oluyor ki, îmân etmiyorlar?"

Yani onların hali kıyamet günü, yukarıda anlatıldığı gibi olduğuna göre, o halde onlara ne oluyor da, îmân etmiyorlar? imân etmenin bunca sebepleri var iken, onları îmândan alıkoyan nedir?

21

"Kendilerine Kur’ân okununca da secde etmiyorlar?"

Yani kendilerine Kur’ân okunduğunda, onların boyun eğip secde etmelerine engel olan nedir?

Deniliyor ki, bîr gün Peygamberimiz, "Allah'a secde et ve O'na yaklaş." âyetlni okudu. Bunun üzerine kendisi ve yanında bulunan mü’minler secde ettiler. Kureyş kâfirleri ise, onların başında alkış tutmak ve ıslık çalmak suretiyle protestoda bulundular, işte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

İmam Ebû Hanife, bu âyeti, tilavet secdesinin vacip olduğuna delil saymıştır." (Çünkü bu âyet secde etmeyenleri zemmetmektedir.)

İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre, Kur’ân'ın Mufassal sûrelerinde tilavet secdesi yoktur.

(Mufassal sûreler, çoğunluğa göre, Hucurât sûresinden Kur’ân'ın sonuna kadardır. Kimilerine göre bu sûrelerin başlangıcı Muhammed, kimilerine göre de Fetih, kimilerine göre de Kâf süresidir. Mufassal sûreler üç gruba ayrılmaktadır: Uzun mufassallar. Bunlar başlangıçtan Bürüc sûresine kadardır. Orta mufassallar: Bunlar da, Bürûc sûresinden Beyyine sûresine kadardır. Kısa mufassallar: Bunlar da, Beyyine sûresinden Kur’ân'ın sonuna kadardır.)

Ebû. Hüreyre'den rivâyet olunduğuna göre, kendisi bu âyette tilavet secdesi yapmış ve şöyle demiştir: "Vallahi, ben ancak, Peygamberimizin bu âyette secde ettiğini gördükten sonra secde ettim."

Hazret-i Enes'ten rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir: "Ben, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın arkasında namaz kıldım; hepsi de bu âyette secde ettiler." Hasen-ı Basrî'den rivâyet olunduğuna göre, bu âyette tilavet secdesi vacip değildir.

22

"Aksine, o kâfirler, onu yalan sayıyorlar. "

Yani kıyamet hallerini ve dehşetlerini bildiren Kur’ân'ın tasdikini gerektiren bunca deliller var iken, o kâfirler, onu inkâr ediyorlar, işte bundan dolayı Kur’ân okununca, onlar boyun eğritiyorlar.

23

"Zâten Allah, onların saklamakta oldukları şeyi en iyi bilendir."

Yani Allah, onların kalplerinde biriktirip sakladıkları küfrü, hasedi, kin ve öfkeyi en iyi bilendir.

Yahut Allah, onların, amel defterlerinde topladıkları ve kendi nefisleri için sakladıkları çeşitli azapları bilfiil en iyi bilendir.

24

"Ey Resûlüm! Artık onlara acıklı azabı müjdele!"

Zîrâ Allah'ın mezkûr veçhile onları bilmesi, onların azap edilmelerim kesin olarak gerektirmektedir.

25

"îman edip de sâlih ameller de yapanlar müstesna; onlariçin kesintisiz bir mükâfat vardır."

Bu cümle (onlar için...), istisnanın ifâde ettiği mânâyı, yani onlar için azap olmayacağını, bunun keyfiyetini ve bunun yanı sıra onlar için pek büyük bir mükâfat olduğunu beyân etmektedir.

Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, İnşikak sûresini okursa, Allah, onu, kitabını arkasından vermekten korur."

0 ﴿