BELED SÛRESİ

Mekke'de nazil olmuştur; 20 âyettir.

1

Bak. Âyet 2.

2

"Bu şehre -ki sen bu şehirde durmuşsun-, babaya ve onun çocuklarına yemin ederim ki, biz, şu insanı zorlukları karşılamak üzere yaratmışızdır."

Allah, Kutsal Şehir (Beled-i Haram) olan Mekke'ye ve ondan sonra zikredilen şeylere yemin ediyor ki, zorlukları karşılamak, meşakkatleri göğüslemek üzere yaratmıştır. Burada bir ara cümlesi olarak da "Ki sen bu şehirde durmuşsun" denilmesi, ya Peygamberimizin şerefini yükseltmek içindir. Zîrâ onun bu şehirde durması, bu şehre yemin edilerek şehrin tazimine sebep kılınmıştır. Yahut daha baştan cevabın tahakkukuna dikkat çekmek içindir. Zîrâ daha başta insanın sıkın uları göğüslemesinden söz edilmektedir. Ve yine bu ara cümlesi beyân ediyor ki, Peygamberimiz, kadri bu kadar yüksek ve hürmeti büyük olduğu halde, kâfirler, bu Beled-i Haramda ona ezâ etmeyi helal saymışlar; ona kötülükler yapmışlar ve başaramadıkları suikasta bile yeltenmişlerdir.

Şurahbil diyor ki: "Yani bu kâfirler, bu Beled-i Haramda bir av hayvanını öldürmeyi ve onun bir ağacını kesmeyi haram sayıyorlar; fakat ey Resûlüm! Seni oradan çıkarmayı ve seni öldürmeyi helal sayıyorlar, demektir."

Yahut bu ara cümlesi, Peygamberimizi teselli etmek içindir. Zîrâ gelecekte Beled-i Haramı fethedip oraya gireceğini vaat etmektedir. Tıpkı "Şüphe yok ki, sen de öleceksin; onlar da öleceklerdir." âyetiyle teselli edildiği gibi. Yani sen Beled-i Haramı fethedeceksin ve istediklerini öldüreceksin ve istediklerini de esir alacaksın.

Ve bu İlâhî vaad de gerçekleşti. Nitekim Allah, Mekke'yi Peygamberimize helal kıldı ve onun fethini kendisine müyesser kıldı. Peygamberimizden önce hiç kimse Mekke'yi fethedemedi ve hiç kimseye helâl kılınmadı. Peygamberimiz, Mekke'yi fethedince, dilediğini helâl etti ve dilediğim de haram etti: İbni Hatal, Kâ'be örtülerine asıldığı halde Peygamberimiz, onu. Makîs b. Dababe'yi ve diğer bazı müşrikleri öldürttü ve Ebû Süfyan'ın evini de dokunulmaz (haram) ilan buyurdu. Sonra Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Allah, şu gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke'yi haram (mukaddes, dokunulmaz) kılmıştır. Artık Mekke, kıyamet kopuncaya dek haram, olarak kalacaktır. Benden önce hiç kimse için (onda savaşmak) helal olmadı ve benden sonra da helal olmayacaktır. Benim için de ancak günün bir saati helal kılındı. Mekke'nin ağacı kesilmez; otları biçilmez; av hayvanları ürkütülmez. Onda bulunan sahipsiz yetik malları almak da, ancak malı tarif edip sahibini araştıracak kimse için helal olur." Huzurda bulunan Hazret-i Abbas da: Ya Resûlallah! Ancak boya otu müstesna olsun; çünkü o, demircilerimiz, mezarlarımız ve evlerimiz için çok lâzımdır." Bunun üzerine Peygamberimiz de: "Ancak boya otu müstesna" buyurdu." 37

37 Buharî/Kıtabu'l İlm, bab: 37; Kitabu'l Hacc, bab: 43; Tırmızî/Kıtabu'l Hacc, bab: 1; İbni Mâce/Kıtabul Menasık, bab: 103; Ahmed b, Hanbel Müsned- 1/253, 259, 316

Babadan murat, İbrâhîm Peygamberdir; çocuklardan murat da, İsmail peygamber ile Peygamberimizdir. Nitekim başta Mekke'nin zikredilmesinden de anlaşılmaktadır. Zîrâ Mekke, İbrâhîm Peygamberin haremidir; İsmail Peygamberin de büyüdüğü yerdir ve Peygamberimizin de doğum yendir.

Diğer bir görüşe göre ise, babadan ve çocuklardan murat, babamız Hazret-i Âdem ile onun neslidir. Nitekim yeminin cevabının mefhumuna da en münasip olan bu mânâdır. Zîrâ cevap, bütün insanlara şâmildir.

Bir diğer görüşe göre ise, babadan ve çocuklardan, murat, her baba ve çocuğudur.

İnsan, zorlukları göğüslemek üzere yaratdmiş; nitekim insanın bedenine ruh girdiği andan itibaren ruh bedenden ayrılıncaya değin ve ölümden sonra da insan, çeşitli sıkıntılar ve güçlüklerle karşdaşmaktadir.

Bu da, Peygamberimizin, Kureyş kâfirlerinden gördüğü ezalardan dolayı kendisi için teselli mahiyetindedir.

3

Ve yemin ederim bir (Âdem) babaya ve (ondan üreyip) doğana ki, 

4

Şüphesiz biz, insanı bir meşakkat içinde yarattık.

5

"İnsan, kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?"

Bu insandan, Peygamberimizin, kendilerinden ezâ gördüğü Velid b. Muğîre ile benzerleri kastedilmektedir.

Diğer bir görüşe göre burada, Ebû'l Eşedd b. Kelde el-Cumehî kastedilmektedir. Bu adam, çok güçlü biri olup kuvvetine mağrur bulunuyordu. Ukâz panayırında onun için yere bir deri serdirdi ve Ebû'l Eşedd, üstüne çıkıp: "Beni kim derinin üstünden kaydırabilirse, ona şöyle bir ödül var!" derdi. Sonra on adam deriyi tutup çekiyorlardı; sonunda deri paramparça olur; fakat onun ayakları yerinden oynamazdı.

Yani mü’minleri zayıf gören bu güçlü azgın, hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? Kimsenin, kendisinden intikam alamayacağını mı zannediyor?

6

"Yığınlarca mal harcadım" diyor.

Bu sözleriyle, cahiliyye insanlarının şeref, meziyet ve iftihar saydıkları harcamalarının çokluğunu kastediyordu.

7

"Kendisini hiç kimse görmedi mi sanıyor?"

Yani o harcamaları yaparken kimsenin, kendisini görmediğini, Allah'ın, kendisini sorguya çekip onu cezalandırmayacağını mı sanıyor?

8

Bak. Âyet 9.

9

"Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Kendisine iki yol da göstermedik mi?"

Yani biz, ona, görmesi için iki göz, kalbine tercüman olacak bir dil, ağzını örtmesi ve konuşmak, yemek, içmek ve başkaca işlerde ona yardım edecek iki dudak vermedik mi? Kendisine hayır ve şer yollarını göstermedik mi?

Yahut ona iki meme de vermedik mi?

10

Bir de ona, (hak ve bâtılı) iki yol gösterdik.

11

Bak. Âyet 12.

12

"Ama o, Akabeyi aşmadı. O Akabenin ne olduğunu sana anlatan nedir? Köle azât etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut sürünen bir yoksulu do}iırmaktır."

A- "Ama o, Akabeyi aşmadı."

Yani o, sâlih ameller yaparak o büyük nimetlere şükretmedi.

Sâlih ameller, dağ yolu demek olan Akabeye benzetilmiş, çünkü bu yolu yürümek zordur.

B- "O Akabenin ne olduğunu sana anlatan nedir?"

Yani o Akabeyi aşmanın ne olduğunu sen bilir misin?

Bu ifâde, onu ziyadesiyle açıklamak ve Allah katındaki yerinin pek yüksek olduğunu belirtmek içindir.

C- "Köle azât etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut sürünen bir yoksulu doyurmaktır."

13

O, köle âzat etmektir.  

14

yahut şiddetli bir açlık gününde yemek yedirmektir.  

15

Akrabalığı olan bir yetime...  

16

yahut toprak üstüne yığılan miskine...

17

Bak. Âyet 18.

18

"Sonra îmân edenlerden, birbirlerine sabır tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhamet öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar, o sağcılardır".

A- "Sonra îmân edenlerden, birbirlerine sabır tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhamet öğütleyenlerden olmaktır."

Burada sonra // sümme kelimesinin zikreddmesi, sâlih ameller içinde îmânın mertebesinin yüksekliğini ifâde etmek içindir. Çünkü îmân, bütün sâlih ameller için şarttır.

Sabır tavsiyesi, Allah'a itaat yolunda mü’minlerin birbirlerine sabır tavsiye etmeleridir.

Merhamet tavsiyesi, Allah'ın kullarına merhamet tavsiye etmek, yahut merhametin gereği olan hayırlarda bulunmayı tavsiye etmektir.

B- "İşte bunlar, o sağcılardır."

Yani anılan yüce vasıfları taşıyan kimseler, o sağcılardır. Yahut onlar, bereket sahipleridir.

19

Bak. Âyet 20.

20

"Âyetlerimizi inkâr edenler de, o solcuların ta kendileridir. Kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateş, onların cezasıdır."

Yani bizim, hakkın delili olarak kitap ve hücceti, yahut Kur’ân'ı inkâr edenler de, o solcuların, yahut bedbahtların ta kendileridir.

Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Beled sûresini okursa, Allah, ona, kıyamet gününde gazabından emin olmayı bahşeder."

0 ﴿