2"Allah'ın o yardımı ve o fetih (zafer) geldiği, insanların da bölük, bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün zaman, artık Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü şüphe yok ki o, eskiden beri tevbeleri tam kabul edendir." A- "Allah'ın o yardımı ve o fetih (zafer) geldiği, " Yani Allah'ın, düşmanına karşı sana bahşettiği o yardım ile zafer ve Mekke fethi geldiği zaman... Diğer bir görüşe göre ise, burada kastedilen, Allah'ın mutlak yardımı ile mutlak, fetihtir. Zîrâ Mekke, ümmül kura / kasabaların anası ve kentlerin İmamı sayıldığı gibi, onun fethi de, bütün fetihlerin anahtarı ve ana sebebi sayıldığı için onun fethinin gelmesi, diğer fetihlerin de gelmesi gibi kabul edilmiş ve Peygamberimize emredilen tesbih ve hamd, ona bağlanmıştır. Zafer ve fethin hâsıl olması, gelmek ile ifâde edilmesi, bunların, Peygamberimize doğru gelmekte olduklarını ve pek yakında ona ulaşacaklarım bildirmek içındir. Bu sûrenin Mekke fethinden önce nazil olduğu rivâyet olunmaktadır ve ekseriyetin görüşü de budur. Diğer bir görüşe göre ise, bu sûre, vedâ hancında teşrik günlerinde minâ'da nazil olmuştur." (Teşrik günleri, bayramın 2, 3 ve 4'üncü günleridir.) Mekke fethi, hicretin sekizinci yılında Ramazan ayının onunda gerçekleşmiştir. Bu fetihte Peygamberimizin yanında, mühacirler'den, Ensâr'dan ve diğer Araplardan on bin kişi bulunuyordu. Peygamberimiz, on beş gece Mekke'de kaldı. Mekke'ye girer, girmez doğru kâ'be'nin kapısına vardı; sonra şöyle buyurdu: "lâ ilahe illallah / Allah'tan başka hiç bir İlah yoktur. O, tektir; O'nun hiç bir ortağı yoktur. O, vaadini gerçekleştirdi; kuluna yardım etti ve tek başına, güç birliği yapmış bütün hizipleri (grupları) hezimete uğrattı, "49 49 Buharî/Kitabu'l Umre, bab: 12; Müslim/Kitabu'l Hacc, hadis: 428; Ebû Davud/ Kitabu'l menâsik, bab: 34, 56; Tirmizî /Kitabu'l Hacc, bab: 104; İbni Mâce/ Kitabu'l menâsik, bab: 84; Mâlik, el-Muvatta/Kitabu'l Hacc, hadis: 234; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1/444; 2/5; 10/11, 21, 26, 38, 63, 105, 341; 3/410; 5/412 Sonra Peygamberimiz şöyle dedi: "Ey Mekke halkı! Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?" Onlar da: "Bize hayırla muamele edeceğini düşünüyoruz. Çünkü sen çok kerem sahibi bir kardeşsin ve çok kerem sahibi bir kardeşin oğlusun!" dediler. Peygamberimiz: "Haydi, gidin, hepiniz tulakâ'siniz/ serbestsiniz!" deyip hepsini azat etti. Halbuki Allah, kuvvet zoruyla onların boyunlarını Peygamberimizin emrine vermişti ve onlar savaş ganimetleri idi. İşte bundan dolayı Mekke'nin o halkına tulakâ' (serbest bırakılan kılıç mahkûmları) denildi. Sonra Mekke halkı islam üzere Peygamberimize biat ettiler. Sonra Peygamberimiz, hevâzin savaşına çıktı. B- "İnsanların da bölük, bölük Allah'ın dinme girmekte oldukların gördüğün zaman." Bundan önce insanlar birer, birer; ikişer, ikişer Müslüman oluyorlardı. Bundan sonra ise Mekke halkından, Taif halkından, Yemen halkından, Hevazin ve diğer arap kabilelerinden insanlar kalabalık gruplar haklide Müslüman olmaya başladılar. Rivâyet olunuyor ki, Peygamberimiz, Mekke'yi fethedince. Arap kabileleri birbirlerine dönüp şunu söylemeye başladılar: "Bu zât (Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) eğer Harem (Mekke) halkına karşı da zafer kazanmışsa, artık kimse onun karşısında duramaz. Allah, Harem halkını fil yaranından ve onlara karşı harekete geçen herkesten korumuş iken, onlar bile çaresiz kaldılar." Böylece arap kabileleri, hiç savaşmadan bölük, bölük İslam dinine girmeye başladılar. C- "Artık Rabbine hamdederek O'nu tesbih et." Yani Rabbine hamdederek "sübhanAllah / Allah'ı, noksan sıfatlardan tenzih ederim!" de. Yahut Allah'ın, kimsenin aklından geçirmediği bir zaferi, muhterem olan hareminin halkına karşi galip gelmeyi müyesser kılmasına taaccüp et ve Allah'ın pek güzel işlerinden dolayı O'na hanıdet. Bu taaccüp mânâsı, birinci rivâyete göre (Mekke fethi murat olduğu takdirde) açıktır. İkinci rivâyete göre (bütün fetihler murat olduğu takdirde) ise, her halde bunun Peygamberimize emredilmesi, Allah'ın nimetlerini tazım içindir; yoksa bu emir, zikredilen fetihlere taaccübü ihdas etmek için değildir. Zîrâ taaccüp, ancak fetih anına münasiptir. Yahut Rabbinin, sana olan nimetlerini arttırmasına karşı sen de Allah'a olan ibadetini ve methini, senanı arttırmak üzere O'nu tesbih ve hamd ederek an! Yahut Rabbinin nimederine hamd ederek ona namaz kıl, demektir. Rivâyet oluyor ki, Peygamberimiz, Kâ'be'nin kapısını açınca, ilk önce sekiz rekât duhâ/ kuşluk namazını kıldı." (Bu da, bu son rivâyeti teyit etmektedir.) Yahut vaadini gerçekleştirdiği için Rabbine hamdederek O'nu zâlimlerin söylediklerinden tenzih et. Yahut Rabbinin ikram sıfatlarından dolayı O'na hamdederek, celal sıfatlarından dolayı O'na medhu senada bulun. D- "Ve O'ndan mağfiret dile." Yani nefsini ziyadesiyle sindirmek, amelini yetersiz görmek, Allah'ın hukukunu tazim etmek ve senden sâdır olan en mükemmelin terki taksiratının telafisi için Rabbinden mağfiret dile. Hazret-i Âişe'den rivâyet olunduğuna göre, Peygamberimiz, ölümünden önce şu duayı çok okuyordu: "Sübhaneke'llahürnme ve bi hamdike estağfiruke ve etûbü ileyke / Allah'ım! Sana hamdederek seni tenzih ederim. Senden mağfire dilerim ve sana tevbe ederim." 50 50 Müslim/Kitabu's Salat, hadis: 52, 217, 218, 219, 221; Tırmızî/Kıtabu'l Mevâkıyt, bab: 65; Nesâî/Kıtabu'l İftitah, bab: 17, 18; İbni Mâce/Kitabu'l İkamet, bab: 1/20; Dârimî/Kitabu's Salat, bab: 33; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1/388, 392, 394, 410, 434; 2/369, 494; 3/50, 450; 4/420, 425; 6/230, 254. Yine Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Hiç şüphesiz ben, her bir gün bir gece zarfında yüz kere istiğfar ederim (mağfiret dilerim)" 51 51 Müslim/Kitabu'z Zıkr, hadis: 41; Ebû Davud, Kitabu'l Vıtr, bab: 26; Tirmizî/Kitabu' Tefsir, sûre: 47, bab: 1; İbni Mâceh/Kitabu'l Edeb, bab: 57; Dârimî/Kıtabu'r Rıkak, bab: 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/45; 4/260; 5/394, 396, 397, 402 Rivâyet olunuyor ki, Peygamberimiz, bu sûreyi ashabına okuyunca, hepsi sevindiler; yalnız Hazret-i Abbas, ağlamaya başladı. Bunu gören Peygamberimiz: "Amca, niye ağlıyorsun?" diye sordu. Hazret-i Abbas da: "Senin ölüm haberin sana bildirildi!" dedi. Peygamberimiz de: "Hiç şüphesiz aynen dediğin gibidir!" dedi. İşte bundan sonra peygamberimizin gülüp sevindiği hiç görülmedi. Diğer bir rivâyete göre ise, bunu söyleyen, İbn Abbâs'dır (Hazret-i Abbas'ın oğlu Abdullah'dır.) İbn-i Abbâs, bunu söyleyince, Peygamberimiz: "Bu oğlana gerçekten çok kim verilmiştir." dedi. Yahut belki de bu sûre, davet hizmetinin tamama erdiğine ve din işlerinin tekâmül ettiğine delâlet ettiği için bu anlam çıkarılmıştır. Nitekim "bugün sizin dininizi ikmal ettim." (Akaide: 3) âyeti de bunu bildirmektedir. Yine rivâyet olunuyor ki, bu sûre nazil olunca, Peygamberimiz, bir hutbe okuyup içinde şöyle dedi: "Allah, bir kulu, dünyada kalmak ile kendisine kavuşmak arasında muhayyer kıldı; o da, Allah'a kavuşmayı tercih etti" 52 52 Buhârî/Kitabu Menakıbi'l Ensâr, bab: 80; Kitabu Fedalü's Sahabe, bab: 3. Müslim/Kitabu Fedaik's Fahabe, hadis: 2. Tirmizî/Kitabu'ul Menakıb, bab: 15. Dârimî/el-Mukaddıme, bab: 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 3/18, 478; 4/211; 5/139, Peygamberimizin bu sözlerim dinleyen Hazret-i Ebû Bekir, bunun ne anlama geldiğini anladı ve: "Canlarımız, babalarımız ve evladımız sana feda olsun!" dedi.. Yine Peygamberimizden rivâyet olunduğuna göre, kendisi, Hazret-i Fatıma'yi çağırdı ve ona: "Ey kızcağızım! Kendi ölüm haberini bana bildirildi" dedi. Bunu duyan Hazret-i Fatıma ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Ağlama kızım! Benim ailemden bana ilk kavuşacak olan sensin!" dedi" 53 53 Buhârî /Kitabu'l Menakıb, bab: 25; Müslim/Kitabu Fedaili's Sahabe, hadis: 99; İbni Mâceh/Kitabu'l Cenâiz, bab: 64; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 6/240, 282, 283. İbni Mesûd'dan rivâyet olunduğuna göre, bu sûreye, "Tevdi sûresi / veda ettiren, uğurlayan sûre" denir. Diğer bir görüşe göre ise, burada İstiğfar emri, Peygamberimizin, ümmeti için mağfiret dilemesi anlamındadır. E- "Çünkü şüphe, yok ki, o, eskiden beri tevbeleri tam kabul edendir." Yani senin Rabbin, mükellefleri yarattığından beri onların tevbelerini tam kabul edendin O halde her tevbe ve istiğfar eden, kabulünü beklesin! |
﴾ 2 ﴿