FELAK SÛRESİ

Mekke'de mi, Medine'de mi nazil olduğu konusunda görüş ayrılığı vardır; 5 âyettir.

1

"De ki: "Ben, sığınırım o felak'ın (yarılıp açılanın) Rabbine!"

Felak, sabah demektir. Zîrâ gecenin yarılıp açılmasıyla sabah meydana çıkmaktadır.

Burada felak, mefûl (yarılan, açılan) mânâsmdadır. Çünkü, yarılıp açılan da, kendisinden yarılıp açılan da mefûl mânâsmdadır.

Diğer bir görüşe göre ise felak, sabahın direk biçiminde beliren aydınlığıdır.

Bir diğer görüşe, göre ise felak, Allah'ın yarıp açtığı her şeydir. Mesela: bitkilerin meydana gelmesi için toprağın yarılması, pınarların meydana gelmesi için dağların yarılması, yağmurun meydana gelmesi için bulutların yarılması, tane ve çekirdeklerden çıkanların meydana gelmeleri için onların yarılması gibi vs.

Bu âyetin metninde, sığınmanın rab ismine bağlanması ve rab isminin de, karanlıktan sonra nuru, sıkıntıdan sonra geniştiğı ve bitişiklik halinden sonra yarılmayı bildiren felak'a izafe edilmesi, Allah'ın, sığınan kimseyi sığındığı şeyden kurtaracağına dâir bir vaat ifâde etmektedir; ayrıca Allah, bazı benzerlerini hatırlatmakla sığınanın umudunu takviye etmektedir ve Allah'a sığınma kapısını çalmak suretiyle gayret ve itina göstermeye de ziyadesiyle onu teşvik etmektedir.

Bazi kimselerin dediği gibi, bu kelâmın, "bu âlemden karanlığı kaldırmaya muktedir olan kuvvet, sığınan kimseden de korktuğunu kaldırmaya muktedirdir "mânâsını zımnen bildirdiğini söylemek ise, isabetli değildir. Zîrâ Allah'a sığınan kimsenin, O'nun buna muktedir olduğunda şüphesi yoktur ki, bu uyarıya ihtiyacı olsun.

2

"Yarattığı şeylerin şerrinden, "

Yani Allah'ın yaratüğı insanların ve cinlerin serleri ile onların dışında her ne olursa olsun, sevkd tabiî veya ihtiyarıyla hareket eden bütün canlıların şerrinden.

Gördüğün gibi bu, bütün serleri kapsamaktadır. Bu itibârla Anmada istiâze (sığınma), bedene zarar verenlerdendir. Bu da, insani da, istiâze sadedinde olmayan şeyleri de kapsamaktadır "şeklinde îzâh yapan, sonra da bu umûmî mânâyı, Rabbin, felek'a izafe edilmesine dayanak kabul eden bazı âlimler, gerçekten haktan merhalelerce uzak düşmüşlerdir.

Şerrin Allah'a izafe edilmesinin (yarattığı şeylerin şerrinden) îzâhı şöyledir: şer, halk (mahluklar) âlemine mahsustur. Halk âlemi de, zıt maddelerin imtizacı ve zıt keyfiyetlerinin etkilesimleri üzerine, tesis edilmiştir. Bu da, kevn ve fesadı gerektirmektedir. Emir âlemi ise, sırf hayır olup şer şaibelerinden tamamen münezzehtir.

3

"Karanlığı her şeyi kapladığı zaman ğasik'ın (gecenin) şerrinden."

Makabline dâhil oldukları halde bazı serlerin bu şekilde zikre tahsis edilmeleri, onların şerrinden sığınmaya ziyadesiyle ihtiyaç bulunmasından dolayıdır. Çünkü bunların serleri çok vaki olmaktadir. Bir de, kendisinden sığınılan hususları (istiâze konusunu) tayin etmek, istiâzeye önem verildiğine daha çok delâlet eder ve onu daha çok teşvik eder.

Şerrin, geceye izafe edilmesi (gecenin şerrinden), gece vaki olması hasebiyle onunla alakalı olmasından dolayıdır.

Gece şerrin, "karanlığı her şeyi kapladığa, zaman" kaydına bağlanması, şerrin o zaman vakti olması daha çoktur ve o zaman serden korunmak da daha zordur, işte bundan dolayıdır ki, halk arasında şöyle denilmektedir: "Beyi (gece), veyl (bela) için daha gizlidir (gizli tuzaklarla doludur)."

Diğer bir görüşe göre ise, ğasık, dolunay aydır; (karanlığı her şeyi kapladığı zaman, diye tercüme edilen) vukûbu (izâ vakabe) da, ayın aydınlığının gitmesi ve kararmasıdır. Zîrâ Hazret-i Âişe'den rivâyet olunduğuna göre diyor ki: "Resûlüllah, benim etimden tuttu ve ayı göstererek dedi ki: bunun şerrinden Allah'a sığın; çünkü âyette, "ğasık vukûb ettiği zaman" ifadesiyle anlatılan budur." 54

54 Ahmed b. Hanbel, Müsned: 6/61, 206

Bir görüşe göre, aya ğasık deniliyor; çünkü onun cismi karanlıktır; o, ancak, güneşin ışığıyla aydınlanmaktadır. Ayın vukûbu, ayın sonuna gelmesidir. Müneccimler, ayın sonunu uğursuz sayarlar, işte bundan dolayıdır ki, hastalık yapan büyü ile, ancak bu vakitte meşgul olurlar.

Kimilerine göre, nüzul sebebine münasip olan bu

Bir görüşe göre ise, ğasık, Ülker yıldızıdır ve onun vukûbu da, onun düşmesidir. Zîrâ bu yıldız düştüğü zaman hastalık ve taun çoğalır.

Başka bir görüşe göre ise, ğasık, insanin karşılaştığı serlerin hepsidir. Onun vukûbu da, şerrin hücum etmesidir.

4

"Düğümlere üfürüp büyü yapanların şerrinden, "

Yani iplerde düğümler bağlayıp üstüne tükûrûksüz olarak, bir görüşe göre de tükürükle üfüren büyücü kişilerin veya kadınların şerrinden.

Bu şekilde yapılan Büyünün zikre tahsis edilmiş olması şunun içindir: İbn-i Abbâs ve Hazret-i Âişe'den rivâyet olunduğuna göre, Yahudilerden bir genç, Peygamberimize hizmet ediyordu. Bu gencin yanında Peygamberimizin tarağından birkaç diş vardı, O tarak dişlerini Yahudilere verdi. Yahudiler de, bu tarak dişlerinde Peygamberimize büyü yapman Bu büyüyü bizzat deruhte eden Lübeyd b. El-a'sm ve kızları oldu. İşte düğümlere üfleyen kadınlar, Lübeyd'in bu kızları idiler. Sonra Lübeyd, büyü yapılan bu eşyayı Erîs Kuyusunun dibine gömdü. Bu büyü yapılınca, Peygamberimiz hastalandı. O zaman Cebrâîl , muavvezeteyn (felak ile nâs) sûrelerim indirdi ve büyü eşyasının yeri ile kendisine büyü yapanı ve ne ile büyü yaptığını de Peygamberimize bildirdi. Peygamberimiz de, Hazret-i Ali (radıyallahü anh) Zübeyr (radıyallahü anh) ve Ammâr'ı (radıyallahü anh) gönderdi Bu zâtlar o kuyunun suyunu çektiler. Bu su, iyi kına rengini almıştı. Sonra onlar, kuyunun dibindeki kayayı kaldırdılar da, onun altından o tarak dişlerini çıkardılar. Onun yanında, on bir düğüm bağlanmış ve iğne batırılmış bir ip de buldular.

Onlar, bu büyü eşyasını alıp Peygamberimize getirdiler. Peygamberimiz de, muavvezeteyn'ı (Felak ve Nâs sûrelerini) okumaya başladı. Her bir âyet okunduğunda bir düğme çözülüyordu ve Peygamberimiz, bir hafiflik duyuyordu. Nihayet iki sûrenin tamamında son düğme de çözülünce, Peygamberimiz, bağdan kurtulmuş gibi ayağa kalktı. Bunun üzerine Ashab: "Ya Resûlallah! O habisi öldürmeyecek miyiz?" dediler. Peygamberimiz de dedi ki: "Bana Allah afivet verdi. Ben, insanlara şer estirmeyi sevmem." 55

55 Buhârî/Kitabuk Tıb, bab: 47, 50; İbni Mâce/Kitabu't Tib, bab: 45; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 6/57, 63, 64

Hazret-i Âişe (radıyallahü anha) diyor ki: "Peygamberimiz, hiçbir zaman kendi nefsi için intikam almak için öfkelenmedi Ama Allah için olan hususlarda öfkelenir ve intikam alırdı."

Bir görüşe göre ise, düğümlere üfürmekten murat, çeşitli hilelere baş vurarak erkeklerin azimlerini iptal etmektir.

5

"Kıskandığı zaman kıskanç kişinin şerrinden."

Yani kıskanç kişi, içindeki kıskançlığı açığa çıkarıp kıskandığı kimse için sözlü veya fiilî olarak şer ve zarar hazırlıklarını yapmaya koyulmak suretiyle kıskançlığın gereğini uygulamaya başladığı zaman...

Kıskançlık bu kayda (kıskandığı zaman) bağlanmış, çünkü ondan önce kıskançlığının zararı yalnız kendisine olur; başkasına olmaz.

Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, muavvezeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerini okursa, Allah'ın indirdiği kitapları okumuş gibi sayılır."

0 ﴿