BAKARA SÜRESİİbnu'd-Durays, Fadâil'de, Ebû Câfer en-Nehhâs, en-Nâsih ve'l-Mensûh'ta, İbn Merdûye ve Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Bakara Sûresi, Medine'de nazil olmuştur" dedi. İbn Merdûye, Abdullah b. ez-Zübeyr'in: “Bakara Sûresi, Medine'de nazil olmuştur" dediğini nakletmiştir. Ebû Dâvûd, en-Nâsih ve'l-Mensûh'ta, İkrime'nin: “Medine'de nazil olan ilk sûre Bakara Süresidir" dediğini bildirir. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî bildiriyor: Câmi b. Şeddâd der ki: Abdurrahman b. Yezîd'in de bulunduğu bir gazvedeyken, insanlar kendi aralarında, "Bakara (inek) Sûresi", "Âl-i İmrân Sûresi" denmesini kerih gördüklerini, içinde İnek'ten bahsedilen sûre, içinde İmrân âilesinin zikredildiği sûre denmesinin uygun olacağını söylediler. Bunun üzerine Abdurrahman şöyle dedi: “Abdullah b. Mes'ûd'la beraberken (Akabe cemresi denilen yere gelince) vadinin orta yerinde durdu, Kâbe'ye yönelerek cemreyi (şeykan'ı) sağ kaşı hizasına aldıktan sonra yedi taş attı. Her taş atışında tekbir getirdi ve taş atmayı bitirince şöyle dedi: Kendisinden başka gerçek ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki kendisine Bakara Sûresi indirilen Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de; taşları buradan attı." İbnu'd-Durays, Taberânî, el-Evsat'ta, İbn Merdûye ve Beyhakî, Şuabu'l- îman'da zayıf isnâdla Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ne Bakara (inek) Sûresi, ne de Al-i İmrân Sûresi demeyiniz. İçinde inekten bahsedilen sûre ve İmrân ailesinden bahsedilen sûre deyiniz. Kur'ân'ın diğer sûreleri için de aynı şeyi yapınız. " Beyhakî'nin, Şuabu'l-îman'da sahih isnâdla bildirdiğine göre İbn Ömer şöyle demiştir: “Bakara Sûresi demeyiniz. İçinde inekten bahsedilen sûre ve İmrân ailesinden bahsedilen sûre deyiniz." İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de bildiriyor: Huzeyfe der ki: Ramazan'da bir gece Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber namaz kıldım. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk rekata Bakara Süresiyle başlayınca ben, "İlk rekatta bu sûreyi okuyacak" dedim. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Nisâ Sûresine başladı. (Onu da bitirince) Âl-i İmrân Sûresini ağır ağır okudu. İçinde tesbih geçen âyete gelince tesbih ediyor, dua âyeti geçince dua ediyor ve sığınma âyetine gelince (Allah'a) sığınıyordu. Ahmed, İbnu'd-Durays ve Beyhakî bildiriyor: Hazret-i Âişe der ki: Gece (ibadeti için) Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber kalkardım. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerini okurdu. İçinde müjde geçen ayete geldiğinde dua edip yakarır, tehdit ayetlerine gelince ise dua edip Allah'a sığınırdı." Ebû Dâvûd, Tirmizî, el-Mesâil'de, Nesâî ve Beyhakî, Avf b. Mâlik el- Eşcaî'den bildiriyor: Bir gece Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber gece namazı kıldım. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalkıp Bakara Sûresini okudu ve her rahmet ayetine gelişinde durup Allah'tan niyazda bulundu. Her azab ayetinde ise durup Allah'a sığındı. Sonra kıyamda durduğu kadar rükûda durdu ve bu sırada: “Kudret, hükümranlık, büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim" dedi. Sonra kıyamda durduğu kadar secdede kaldı ve rükûda söylediklerini tekrar etti. Sonra kalkıp Âl-i İmrân Sûresini okudu. Sonra diğer rekatların her birinde de birer sûre okudu." İbn Ebî Şeybe, Musannef’te bildiriyor: Ma'bed b. Hâlid der ki: Hazret-i "Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)yedi uzun sûreyi bir rekatta okudu" Ebû Ubeyd, Ahmed, Humeyd b. Zencûye, Fadâilu'l-A'mâl'de, Müslim, İbnu'd-Durays, İbn Hibbân, Taberânî, Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de, Hâkim ve Sünen'de Beyhakî'nin, bildirdiğine göre Ebû Umâme el-Bâhilî der ki: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini duydum: “Kur'ân okuyun! Çünkü Kur'ân, onu okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir. İki çiçek olan Bakara ile Âl-i İmrân sûrelerini okuyun! Çünkü onlar kıyamet gününde iki gölge veya iki bulut veya havada grup halinde uçan iki bölük kuş gibi gelecekler ve kendilerini okuyanları müdafaa edeceklerdir. Bakara sûresini okuyun. Onu almak bereket, bırakmak ise hüsrandır. Sihirbazlar onu elde etmeye güç yetiremez. " Ahmed, Buhârî, Tarih'inde, Müslim, Tirmizî ve Muhammed b. Nasr bildiriyor: Nevvâs b. Sem'ân'ın naklettiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü, Kur'ân ve onunla amel edenler getirilir. Bakara ve Âli-İmrân Sûresi önlerine geçer." (Nevvâs der ki): Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla ilgili, hala unutmadığım şu üç misali verdi: “Bunlar iki bulut veya siyah iki gölgelik gibi, ya da aralarından ışık sızan iki siyah gölgelik veya kanatlarını germiş saf saf kuşlardan oluşan sürüler gibi gelecekler ve bu sûreleri okuyan kişi için mücadele vereceklerdir. " İbn Ebî Şeybe, Müsned'de, Ahmed b. Hanbel, Müsned'de, İbn Ebî Ömer el- Adenî, Müsned'de, Dârimî, Muhammed b. Nasr ve Hâkim'in Bureyde'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Bakara Sûresini öğreniniz. Onu almak bereket, bırakmak ise pişmanlıktır. Sihirbazlar onun gücünü elde etmeye güç yetiremez." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle dedikten sonra bir müddet susup şöyle devam etti: “Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini öğreniniz. Bunlar, kıyamet günü sahiplerini iki bulut veya gölgelik ya da (kanatlarını germiş) saf olmuş iki kuş bölüğü gibi gölgeleyen iki çiçektir. " Taberânî ve Ebû Zer el-Herevî'nin, Fadâil'de (zayıf senetle) bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Şu iki çiçek olan, Bakara ve Ali-İmrân sûrelerini öğreniniz. Bunlar kıyamet günü, iki bulut veya iki gölgelik veya saf olmuş iki kuş bölüğü gibi gelecekler ve bu sûreleri okuyan kişi için mücadele vereceklerdir. Bakara Sûresini öğreniniz. Onu almak bereket, terk etmek ise pişmanlıktır. Sihirbazlar onu elde etmeye güç yetiremez." Bezzâr, Müsned'de, Ebû Zer el-Herevî ve Muhammed b. Nasr'ın bildirdiğine göre Ebû Hureyre Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Şu iki çiçeği okuyunuz. Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyunuz. Bu ikisi, kıyamet günü iki bulut veya iki gölgelik ya da saf olmuş iki kuş bölüğü gibi geleceklerdir. " Ebû Ubeyd ve Dârimî bildiriyor: Ebû Umâme der ki: Kardeşlerinizden biri, rüyasında, insanların sarp ve uzun bir dağın yarığından çıktığını gördü. Dağın başında ise iki yeşil ağaç: “İçinizde Bakara Sûresini okuyan yok mu? İçinizde Âli-İmrân Sûresini okuyan yok mu?" diye sesleniyordu. Ağaç, "Evet okudum" diyen kişiye meyveleriyle yaklaşıyor, o kişi de bu ağaca asılarak dağı aşıyordu. Dârimî'nin bildirdiğine göre bir kişi İbn Mes'ûd'un yanında Bakara ve Âli- İmrân Sûresini okuyunca şöyle dedi: “İçinde, Kendisine onunla dua edildiğinde, duaya icabet eden, bir şey istendiğinde veren Allah'ın İsm-i A'zam'ı olan iki sûreyi okudun." Ebû Ubeyd ve İbnu'd-Durays, Ebû Munîb'den, o da amcasından bildirdiğine göre bir adam Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini (namazda) okudu. Adam namazı bitirince, Ka'b: “Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini mi okudun?" diye sordu. Adam: “Evet" cevabını verince, Ka'b: “Canım elinde olana yemin ederim ki, bu iki sûrede, Allah'ın, kendileriyle dua edildiği zaman icabet ettiği İsm-i Azam'ı vardır" deyince, adam: “Bana o ismi söyle" dedi. Ka'b: “Hayır vallahi! Onu sana söylemem. Onu sana öğretirsem, beni ve seni helak edecek bir dua yapmandan korkarım" karşılığını verdi. Ahmed, Müslim ve Ebû Nuaym, Delâil'de Enes b. Mâlik'in: “Biri, Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini (ezbere) okuduğunda gözümüzde büyürdü" dediğini bildirir. Dârimî'nin bildirdiğine göre Ka'b b. Mâlik: “Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyan kişiye kıyamet günü bu sûreler: «Ey Rabbimiz! Bunun cezalandırılmasına bir gerekçe yoktur» derler." İsbehânî, et-Terğîb'de, Abdulvâhid b. Eymen'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildirir: “Cuma gecesi, Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyanın Lübeydâ ve Ureybâ arasındaki mesafe kadar ecri vardır. Lübeydâ, yerin yedinci katı, Ureybâ ise göğün yedinci katıdır." Humeyd b. Zencûyeh, Fadâilu'l-A'mâl'de, Abdulvâhid b. Eymen'den, Humeyd eş-Şâmî'nin şöyle dediğini nakleder: “Bir gecede Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyanın Ureybâ ve Lübeydâ arasındaki mesafe kadar ecri vardır. Ureybâ, göğün yedinci katı, Lübeydâ ise yerin yedinci katıdır." Humeyd b. Zencûyeh, Fadâilu'l-A'mâl'de, Muhammed b. Ebî Saîd tarikiyle bildiriyor: Vehb b. Münebbih der ki: “Cuma gecesi, Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyan için Ureybâ ve Uceybâ arasındaki mesafe kadar nur olur. Ureybâ, Arş; Uceybâ ise yerin yedinci katıdır." Ebû Ubeyd'in bildirdiğine göre Ebû İmrân, Ümmü'd-Derdâ'nın şu sözünü aktardı: “Kur'ân okuyan bir adam komşusuna saldırıp onu öldürünce, kısas olarak kendisi de öldürüldü. Bütün sûreler ondan çekildi ve sadece Bakara ve Âli-İmrân Sûreleri kaldılar. Sonra Âli-İmrân kendisinden çekildi ve sadece Bakara Sûresi kaldı. Bakara Sûresine: “Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim" denilince, bu sûre de büyük bir bulut gibi kendisinden çıktı." Ebû Ubeyd der ki: “Bu iki sûre, mezarda kendisiyle beraber kalıp ona yoldaşlık ediyorlardı ve Kur'ân'dan, kendisiyle kalan son şey, bu iki sûreydi." Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb der ki: “Bakara, Âli-İmrân ve Nisâ sûrelerini bir gecede okuyan âbidlerden sayılır." Taberânî, M. el-Evsat'ta, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Gece yarısı kalkıp Bakara ve Âli-İmrân süreleriyle okumaya başlayan kişinin amelini boşa çıkarmaz." Ebû Ubeyd, Saîd b. Abdilaziz et-Tenûhî'den bildiriyor: Yezîd b. el-Esved el- Cureşî şöyle derdi: “Gündüz Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyan akşama kadar, gece okuyan ise sabaha kadar nifaktan emin olur. Yezîd, bu iki sûreyi, diğer okuduklarından ayrı olarak her gün ve gece okurdu." Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de bildiriyor: Saîd b. Ebî Hilâl der ki: “Bana söylenene göre Allah, Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini bir rekatta, secde etmeden önce okuyan ve sonra dua eden her kulun duasını kabul eder." Ahmed, Müslim ve Tirmizî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Evlerinizi kabirler haline çevirmeyiniz. Şeytan, içersinde Bakara Sûresi okunan evden kaçar." Tirmizî'nin lafzı ise: “Şeytan, içersinde Bakara Sûresi okunan eve girmez" şeklindedir. Ebû Ubeyd, Nesâî, İbn Durays ve Muhammed b. Nasr, Kitâbu's-Salât'ta, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Şeytan, içinde Bakara Sûresinin okunduğunu duyduğu evden çıkar." Ebû Ubeyd, el-Kâmil'de ve İbn Asâkir, Tarih'te, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kur'ân'ı öğreniniz. Canım elinde olana yemin ederim ki, Şeytan, içinde Bakara Sûresinin okunduğunu duyduğu evden çıkar. " Taberânî, zayıf isnâdla Abdullah b. Muğaffel'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “İçinde Bakara Sûresi okunan eve o gece Şeytan girmez" dediğini bildirir. İbnu'd-Durays, Nesâî, İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhif te, Taberânî, M. el-Evsat'ta ve es-Sağîr'de, İbn Merdûye ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da zayıf isnâdla İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizi, ayak ayak üstüne atıp, Bakara Sûresini okumak dururken başka şeyler terennüm ettiğini görmeyeyim. Şeytan, içinde Bakara Sûresinin okunduğu evden kaçar. " Dârimî, Muhammed b. Nasr, İbn Durays, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da bildiriyor: İbn Mes'ûd der ki: “Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'ân'ın zirvesi de Bakara Süresidir. Şeytan, Bakara Sûresinin okunduğunu duyduğu evden yellenerek çıkar." Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân, Taberânî, Beyhakî ve Şuabu'l-îman'da, Sehl b. Sa'd es-Sâidî'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'ân'ın zirvesi de Bakara süresidir. Her kim onu evinde geceleyin okursa üç gün o eve şeytan girmez. Kim de onu evinde gündüzün okursa o eve üç gece, şeytan girmez." Vekî, Hâris b. Ebî Usâme, Muhammed b. Nasr ve İbn Durays, sahih isnâdla Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kur'ân'ın en faziletli sûresi, Bakara Süresidir. Bakara'daki en büyük âyet Ayetu'l-Kürsî'dir. Şeytan, içinde Bakara Sûresinin okunduğu evden kaçar." Saîd b. Mansûr, Tirmizî, Muhammed b. Nasr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Ebû Hureyre'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'ân'ın zirvesi de Bakara süresidir. Bu sûrede Kur'ân'daki ayetlerin efendisi olan Ayetu'l- Kürsî vardır. Bu Sure, Şeytanın bulunduğu evde okunursa, Şeytan o evden kaçar. " Buhârî, Tarih'lnde, sahabe'den olduğu söylenen Sâib b. Habbâb'ın: “Bakara Sûresi, Kur'ân'ın zirvesidir" dediğini bildirir. Deylemî, Ebû Saîd el-Hudrî'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “İneğin zikredildiği sûre, Kur'ân'ın merkezidir. Bu sûreyi öğreniniz. Onu öğrenmek bereket, bırakmak ise hüsrandır. Sihirbazlar onu elde etmeye güç yetiremez, Dârimî, Hâlid b. Ma'dân'dan buna benzer bir rivayeti mevkuf olarak yapmıştır. Ahmed, Muhammed b. Nasr ve Taberânî, sahih senetle, Ma'kil b. Yesâr'dan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Bakara Sûresi, Kur'ân'ın en üst noktası ve zirvesidir. Onun her ayetiyle beraber seksen melek inmiştir. "Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır..." ayeti (Ayetu'l-Kürsi) Arş'ın altından çıkarılıp bu sûreye eklenmiştir." Beğavî, Mu'cemu's-Sahabe'de ve İbn Asâkir, Tarih'te, Rabîa el-Cureşî'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kur'ân'ın hangi kısmı daha üstündür?" diye sorulunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “İneğin zikredildiği sûredir" cevabını verdi. "Peki, Bakara Sûresinin hangi kısmı daha üstündür?" diye sorulunca ise: “Arş'ın altından nazil olan Ayetu'l-Kürsî ve sûrenin son iki ayetidir (Âmene'r-Resûlü)" karşılığını verdi. Ebû Ubeyd, Ahmed, Buhârî, Sahîh'te, Müslim, Nesâî, Taberânî, Hâkim, Ebû Nuaym, Delâilu'n-Nübüvve'de ve Beyhakî, Delâilu'n-Nubüvve'de, Useyd b. Hudayr'dan bildiriyor: Useyd, gece vakti, bağlı olan atının yanında Bakara Sûresini okurken, at huysuzlanınca sustu. Bunun üzerine at sakinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine huysuzlandı, susunca sakinleşti. Sonra tekrar okumaya başladı ve at yine huysuzlandı. Susunca ise at sakinleşti. Tekrar okumaya başlayınca atın huysuzlanması üzerine, yakınında uyuyan ve atın kendisine zarar vermesinden korktuğu oğlu Yahya'nın yanına gitti. Yahya'yı alıp başını gökyüzüne kaldırınca üzerinde kandiller gibi ışık saçan bulut gibi bir şeyin gökyüzüne doğru yükselip gözden kaybolduğunu gördü. Sabah olup bu durumdan Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bahsedince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onun ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Useyd: “Hayır ey Allah'ın Resûlü!" cevabını verince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onlar meleklerdi. Senin sesine geldiler. Eğer okumaya devam etseydin, sabah vakti insanlar onları görürlerdi ve melekler insanlardan gizlenmezler di" buyurdu. İbn Hibbân, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Useyd b. Hudayr'dan bildiriyor: Useyd: “Ey Allah'ın Resûlü! Bu gece Bakara Sûresini okurken arkamdan bir ses duydum ve atımın kaçtığını zannettim" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Atîk'in babası, oku(saydın)" buyurdu. Useyd: “Dönüp baktığımda yerle gök arasında kandil gibi bir şeyin sarktığını gördüm ve okumaya devam edemedim" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onlar meleklerdir ve Bakara Sûresini dinlemek için inmişlerdir. Eğer okumaya devam etseydin, şaşılacak şeyler görürdün" buyurdu. Taberânî, Useyd b. Hudayr'dan bildiriyor: Ay ışığının olduğu bir gece, atımı bağlamış namaz kılıyordum. Bağlı olan atım huysuzlanınca korktum (ve okumayı bıraktım. Tekrar okumaya başladığımda) atım yine huysuzlanınca, başımı kaldırıp baktığımda bir gölgenin üzerimi kapladığını gördüm. Gölge Ay ile arama girmişti. Korkup eve girdim ve sabah olunca bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) anlattım. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onlar meleklerdi. Gecenin sonunda, Bakara Sûresini okuyuşunu dinlemek için geldiler" buyurdu. İbn Ebi'd-Dünyâ, Mekâyîdu'ş-Şeytân'da, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından biri çıkıp şeytanla karşılaştı ve birbirleriyle kapıştılar. Sahabi şeytanı yenince, şeytan: “Beni bırakırsan, sana hoşuna gidecek bir şey anlatırım" dedi. Sahabi onu bırakıp: “Haydi anlat" deyince, şeytan: “Hayır" karşılığını verdi. Bunun üzerine bir daha kapıştılar ve sahabi yine şeytanı yendi. Şeytan yine: “Beni bırakırsan, sana hoşuna gidecek bir şey anlatırım" dedi. Sahabi onu bırakıp: “Haydi anlat" deyince, şeytan: “Hayır" karşılığını verdi. Bunun üzerine üçüncü defa kapıştılar ve sahabi yine şeytanı yenip göğsünün üzerine oturarak şeytanın başparmağını çiğnemeye başladı. Şeytan: “Beni bırak!" deyince, sahabi: “Bana o anlatacağını söylemeden bırakmam" karşılığını verdi. Bunun üzerine şeytan: “Bakara Sûresi şeytanların arasında okunduğunda dağılırlar, herhangi bir evde okunduğunda ise şeytanlar o eve giremezler" dedi. Yanındakiler, İbn Mes'ûd'a: “Ey Ebû Abdirrahman! Bu adam kimdir?" diye sorunca, İbn Mes'ûd: “Ömer b. el-Hattâb'dan başka kim olduğunu sanıyorsunuz" cevabını verdi. Ebû Ubeyd'in, Cerîr b. Zeyd'den bildirdiğine göre Medine ihtiyarları kendisine şöyle dediler: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Dün gece boyunca, Sâbit b. Kays, eş-Şemmâs'ın evinde kandillerin göründüğünü biliyor musun?" denince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) : “Bakara Sûresini okumuş olabilir" karşılığını verdi. Bu durum Sâbit'e sorulunca: “Bakara Sûresini okudum" cevabını verdi. Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Kitâbu's- Salât'ta, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yere az sayıda bir askerî müfereze göndermek isteyince, gönderilecek olanlann, ezberlerinde olan sûreleri okumalarını istedi. Yaşı en küçük olan birine gelip "Ey falan ezberinde ne var?" diye sorunca, genç: “Benim ezberimde bu var şu var ve Bakara Sûresi var" cevabını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Senin ezberinde Bakara Sûresi de mi var?" diye sorunca, genç: “Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “O halde haydi git sen bu müfrezenin emîri (komutanısın)" buyurdu. O müfrezeye katılanların ileri gelenlerinden biri: “Vallahi! Bakara Sûresini öğrenmeme engel olan şey onun hakkını verememek korkusu idi" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kur'ân'ı öğrenin onu okuyun ve okutun. Kur'ân'ı öğrenen ve onu okuyan ve gereğini yapan kimsenin örneği misk ile doldurulmuş ve kokusu her tarafa yayılan bir kaba benzer. Kur'ân bilgisi olup ta onu çevresine yaymayan onunla yatıp uyuyan kimse ise ağzı bağlanmış misk kutusuna benzer ki çevresi ondan istifade etmez" buyurdu. Beyhakî, Delâil'de bildiriyor: Osmân b. Ebi'l-Âs der ki: Sakîf kabilesinden Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen altı kişilik heyetin en genci olduğum halde beni emir (lider) seçti. Bunun tek nedeni Bakara Sûresini ezbere okumamdı. Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da, zayıf isnâdla Salsâl b. ed-Delhemes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Evlerinizde Bakara Sûresini okuyunuz ve evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Bakara Sûresini okuyan, Cennette başına taç giydirilir. " Vekî, Dârimî, Muhammed b. Nasr ve İbn Durays bildiriyor: Abdurrahman b. el-Esved der ki: “Bir gecede Bakara Sûresini okuyanın başına Cennette taç giydirilir." Taberânî, İbn Mes'ûd'un: “Bakara Sûresini okuyan çok ve güzel amel yapmış olur" dediğini bildirir. Vekî ve Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de bildiriyor: Temîmî der ki: İbn Abbâs'a: “Kur'ân'daki hangi sûre daha üstündür?" diye sorduğumda: “Bakara Sûresi" cevabını verdi. Ben: “Hangi âyet daha üstündür?" diye sorunca ise: “Âyetu'l- Kürsî" cevabını verdi. Muhammed b. Nasr, Kitâbu's-Salât'ta, Saîd b. Cübeyr tarikiyle, ibn Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: “Kur'ân'daki en üstün sûre Bakara Sûresi, en üstün âyet ise Âyetu'l-Kürsî'dir." Hâkim, Ebû Zer el-Herevî, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da, İbn Ömer'in şöyle dediğini nakleder: “Bakara, Nisâ, Mâide, Hac ve Nûr sûrelerini öğreniniz. Çünkü bunlarda farzlar vardır." Dârakutnî ve Beyhakî, Sünen'de İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Bir kadın Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: “Ey Allah'ın Resulü! (bana evlenme teklif edenle ilgili) benim görüşüm, senin görüşüne tâbidir" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kadını isteyene: “Kur'ân'dan ezbere bildiğin bir şey var mı?" diye sordu. Adam: “Evet, Bakara Sûresini ve Mufassal sûrelerden birini biliyorum" cevabını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bunları kadına okutup öğretmen karşılığında seni bu kadınla nikâhlıyorum" buyurdu. Ebû Dâvûd ve Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) adama: “Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye sorunca, adam: “Bakara Sûresi ve ondan sonra gelen sûre" cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kalk ve kadına yirmi âyet öğret. Buna karşılık kadın senin hanımındır" buyurdu. Mekhûl: “ Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra kimsenin, başkasını bu şekilde nikahlama hakkı yoktur" derdi. Zübeyr b. Bekkâr'ın, el-Muvaffakiyyât'ta, Humrân b. Ebân'dan bildirdiğine göre Hazret-i Osman'a bir hırsız getirilince: “Senin güzel biri olduğunu görüyorum. Senin gibiler hırsızlık yapmaz" dedikten sonra: “Kur'ân'dan bildiğin bir şey var mı?" diye sordu. Adam. "Evet. Bakara Sûresini biliyorum" cevabını verince, Hazret-i Osman: “Git, Bakara Sûresine karşılık elini bağışladım" dedi. Beyhakî, Sünen'de bildiriyor: Ebû Cemre der ki: İbn Abbâs'a: “Ben hızlı okuyan biriyim" dediğimde, "Benim için, Bakara Sûresini tertil üzere okumam, Kur'ân'ın hepsini hızlı bir şekilde okumamdan daha sevimlidir" karşılığını verdi. Hatîb, Ruvât Mâlik'te ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da bildiriyor: İbn Ömer der ki: “Hazret-i Ömer, Bakara Sûresini on iki yılda ezberledi. Bakara Sûresinin hepsini ezberleyince kurban kesti." Mâlik'in Muvattâ'da bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer, Bakara Sûresini sekiz yılda ezberledi. İbn Sa'd'ın, Tabakât'ta Meymûn'dan bildirdiğine göre İbn Ömer, Bakara Sûresini dört yılda ezberledi. Mâlik, Saîd b. Mansûr ve Beyhakî'nin, Sünen'de, Urve'den bildirdiğine göre Hazret-i Ebû Bekr, sabah namazını kılarken iki rekatında Bakara Sûresini okudu. Şâfiî, el-Ümm'de, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Musannef’te ve Beyhakî, Sünen'de, Enes'ten bildiriyor: Ebû Bekr es-Sıddîk halka sabah namazını Bakara Süresiyle kıldırınca, Hazret-i Ömer: “Neredeyse güneş doğacak" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekr: “Eğer doğsaydı bizi gaflet içinde bulamazdı" dedi. İbn Ebî Şeybe, Enes'ten bildiriyor: “Hazret-i Ebû Bekr, bayram namazında Bakara Sûresini okudu. Hatta ihtiyar olanların kıyamın uzun sürmesinden dolayı sallandığını gördüm." İbn Ebî Şeybe, Mervezî, Cenâiz'de ve Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de bildiriyor: Şa'bî der ki: “Ensâr, ölmek üzere olan kişinin yanında Bakara Sûresini okurlardı." Ebû Bekr b. el-Enbârî, el-Mesâhifte, İbn Vehb tarikiyle şöyle bildirir: Süleyman der ki: “Benim de bulunduğum bir sırada Rabîa'ya: “Bakara ve Âli- İmrân sûreleri, Mekke'de bunlardan daha önce seksen sûre nazil olmasına rağmen neden önce yazıldı ?" diye sorulunca, "O iki sûreyi takdim edenler onların öncülüğünü bilenlerdir. Bu öyle bir meseledir ki, (insanoğlu) kendisine (hissederek, zevkle) varılır, ne olduğu sorulmaz" cevabını verdi." Abdürrezzâk, Musannef’te ve İbn Ebî Şeybe, Musannef’te bildiriyor: Urve der ki: “Museyleme ile savaşıldığı gün Müslümanların parolası: «Ey Bakara Sûresinin sahipleri» şeklindeydi." Ahmed, ez-Zühd'de ve Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'de bildiriyor: Süleyman b. Yesâr der ki: Ebû Esîd el-Ensârî bir gece şöyle diyerek uyandı: “Şüphesiz ki biz Allah'a aidiz ve yine O'na döneceğiz. Bu gece rüyamda virdim bana bir inek sûretinde geldi. Benim virdim Bakara Sûresiydi. Rüyamda iken sanki beni süsüyordu." İbn Ebî Şeybe ve Müsedded'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Bakara Süresiyle -başka bir lafızda: Kur'ân'dan bir sûreyle- yemin eden kişi, yemin ettiği surenin her ayeti için bir yemin etmiş sayılır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Kur'ân'dan bir sûreyle yemin eden kişinin, yemin ettiği sûrenin her ayeti için bir yemin etmiş olur. Artık dileyen yeminini yerine getirir, dileyen yeminini bozar. " Ebû Ahmed el-Hâkim'in, el-Künâ'da, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah, Bakara ve Âli-İmrân sûrelerini okuyan kişiye incilerle ve yakutla bezenmiş iki kanat yapar." Ebû Ahmed der ki: “Bu hadis münkerdir." 1"Elif, Lam, Mim" Vekî ve Abd b. Humeyd bildiriyor: Ebû Abdurrahman es-Sülemî, (.....) ve (.....)'i bir âyet sayıyordu. Buhârî, Tarih'te, Tirmizî, İbn Durays, Muhammed b. Nasr, İbnu'l-Enbârî, el- Mesâhif'te, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, İbn Mes'ûd'dan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Allah'ın Kitab'ından bir harf okuyana bir sevap vardır ve her sevap on katıyla karşılık bulur. (.....) bir harftir demiyorum. Fakat elif bir harf, lam bir harf mim de bir harftir." Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Dârimî, İbn Durays, Taberânî ve Muhammed b. Nasr, aynı hadisi İbn Mes'ûd'dan onun sözü olarak naklettiler. Muhammed b. Nasr, Ebû Câfer en-Nahhâs, el-Vakf ve'l-İbtidâ'da, Hatîb, Tarih'te ve Ebû Nasr es-Siczî, el-İbâne'de, Abdullah b. Mes'ûd'dan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Kur'ân'ı okuyunuz; çünkü onu okumanıza karşılık size sevap verilir. bir harftir demiyorum. Fakat elife on sevap, lam'a on sevap ve (.....)'e de on sevap verilir. Böylece (elif lam (.....) demekle) otuz sevap alırsınız," İbn Ebî Şeybe, Bezzâr, Murhibî, Fadâilu'l-İlm'de, Ebû Zer el-Herevî ve Ebû Nasr es-Siczî zayıf senetle, Avf b. Mâlik el-Eşcaî'den Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Allah, Kur'ân okuyana her harfine karşılık bir sevap yazar, (.....) bir harftir demiyorum. Fakat elif bir harf lam bir harf, Zâl bir harf ve Kef de bir harf 'tir. " Muhammed b. Nasr, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da ve es-Siczî'nin Avf b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) : “Allah, Kur'ân'dan bir harf okuyana bir sevap yazar. bir harftir demiyorum. Fakat (.....) bir harf, (.....) bir harf ve bir harftir. Yine (.....) bir harftir demiyorum. Fakat (.....) bir harf (.....) bir harf (.....) de bir harftir" buyurmuştur. Muhammed b. Nasr es-Silefî, el-Vecîz fi Zikri'l-Mucâz ve'l-Mecîz'de, Enes b. Mâlik'ten Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: "Allah, Kur'ân'dan bir harf okuyana on sevap yazar, (.....) harfine ayrı, (.....) harfine ayrı ve (.....) harfine ayrı sevap yazar." İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte ve Ebû Nasr es-Siczî, İbn Ömer'in şöyle dediğini bildirir: “Kişi, ihtiyacını giderip ailesinin yanına döndüğü zaman Kur'ân'ı açıp onu okusun. Çünkü Allah, okuduğu her harfine karşılık on sevap verir. (.....) bir harftir demiyorum. Fakat (.....)'e on sevap, (.....)'a on sevap ve (.....)'e de on sevap verir." Ebû Câfer en-Nehhâs, el-Vakf ve'l-îbtidâ'da ve Ebû Nasr es-Siczî, Kays b. Seken'den, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini bildirir: “Kur'ân'ı öğreniniz. Çünkü onun her harfine karşılık on sevap verilir ve on günahı affedilir, (.....) bir harftir demiyorum. Fakat (.....)'e on sevap, (.....)'a on sevap ve (.....)'e de on sevap verilir." Vekî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, en-Nehhâs ve İbnu'n-Neccâr, Tarih'inde bildirdiğine göre İbn Abbâs, (.....) âyetinin manasının: “Ben Allah'ım, bilirim" olduğunu söyledi. İbn Cerîr ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta, İbn Mes'ûd'un, (.....) ayeti hakkında: “Allah'ın isimlerinden türemiş harflerdir" dediğini bildirir. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta bildiriyor: İbn Abbâs: (......), (......), (......), (......), (......), (......), (......), (......), (......) ve (......) ayetleri için: “Bunlar, Allah'ın kendileriyle kasem ettiği yeminlerdir. Ve bunlar O'nun isimlerindendir" demiştir. İbn Cerîr, İkrime'nin, (......) için "Kasemdir" dediğini bildirir. İbn Cerîr, İbn Mes'ûd'un, ayeti için "Allah'ın İsm-i Azam'ıdır" dediğini bildirmiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, (......), ve (......) ayetleri için, "Allah'ın İsm-i Azam'ıdır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Tefsîr'de, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir bildiriyor: Âmir'e, (......) ve (......) gibi harflerle başlayan sûreler sorulunca: “Allah'ın isimlerinin harflere ayrılmış halidir. Eğer onları bir araya getirirsen Allah'ın isimlerinden birisi ortaya çıkar" cevabını verdi. Abd b. Humeyd, Rabî b. Enes'in, (......) ile ilgili olarak: “(......), Allah, lafzının ilk harfi, (......), Latîf isminin ilk harfi, (......) ise Mecîd isminin ilk harfidir" dediğini bildirir. İbn Merdûye, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: Sûrelerin başlangıcındaki harfler, Allah'ın isimlerinden bir isimdir." Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta bildiriyor: Süddî, sûrelerin başlangıcındaki harflerin hepsinin, Allah'ın isimlerinden bir isim olduğunu söyledi. Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde, (.....) ile ilgili olarak: “Bu, Kur'ân'ın isimlerinden biridir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid, (......) ile ilgili olarak: “Bu, Kur'ân'ın isimlerinden biridir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh b. Hayyân'ın bildirdiğine göre Mücâhid, (.....), (.....) ve (.....) ile ilgili olarak: “Bunlar, Allah'ın Kur'ân'a kendileriyle başladığı başlıklardır. Allah onlarla sûreleri açmıştır" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Hasan der ki: (.....) ve (.....) Allah'ın, kendileriyle başladığı başlıklardır. Allah onlarla sûreleri açmıştır." İbnu'l-Münzir, Mücâhid'in şöyle dediğini bildirir: Sûrelerin başlangıcındaki ,(.....) ,(.....), ve (.....) gibi başlıklar vazedilen hecelerdir. İbn Cerîr, Zeyd b. Eslem'in, "(.....) ve buna benzer harflerle başlayan âyetler, sûrelerin adıdır" dediğini bildirmiştir. İbn İshâk, Buhârî, Tarih'te ve İbn Cerîr zayıf senetle, İbn Abbâs'tan, o da Câbir b. Abdillah b. Riâb'dan bildiriyor: Ebû Yâsir b. Ahtab Yahudilerden bir grupla Bakara Sûresinin baş kısmını (.....) okuyan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanından geçti ve sonra bir grup Yahudiyle beraber olan kardeşi Huyey b. Ahtab'ın yanına giderek: “"Biliyor musunuz, vallahi Muhammed'in, Aziz ve Celil olan Allah'ın, ona indirdiklerinden (.....) âyetlerini okuduğunu işittim" dedi. Onlar: “Bizzat sen işittin mi?" diye sorunca, Ebû Yâsir: “Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine Huyey, yanındaki Yahudilerle beraber Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti ve: “Ey Muhammed! Ey Muhammed, sana indirilenler içinde (.....), okuduğun anlatılıyor doğru mu?" diye sordular. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" cevabını verince, Yahudiler: “Bunu sana Allah katından Cebrail mi getirdi?" diye sordular. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" karşılığını verince, onlar: “Allah, senden önce de Peygamberler gönderdi. Allah, onlardan herhangi bir peygambere, iktidarının ve ümmetinin ecelinin ne kadar olacağını beyan ettiğini bilmiyoruz. Bunu ancak sana bildirmiş" dediler ve Huyey b. Ahtab yanındakilere dönüp: “(.....) bir, (.....) otuz, (.....) ise kırk demektir ve bu da yetmiş bir yıl eder. Şimdi sizler kendi iktidarı ve ümmetinin eceli yetmiş bir yıl sürecek olan bir peygamberin dinine mi gireceksiniz?" deyip Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) döndü ve: “Ey Muhammed! Bu zamana ilave olarak başka bir şey var mı?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" cevabını verince, Huyey: “O nedir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “(.....) ayetidir" buyurunca, Huyey: “Bu daha uzundur. (.....) bir, (.....) otuz, (.....) kırk, ise doksan demektir. Bunların hepsi, yüz altmış bir yıl demektir. Ey Muhammed, bundan başka bir şey yar mıdır?" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" cevabını verince, Huyey: “O nedir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “(.....) ayetidir" buyurunca, Huyey: “Bu daha uzundur. (.....) bir, (.....) otuz, (.....) ise iki yüz demektir. Bunların hepsi, iki yüz otuz bir yıl demektir. Bundan başka bir şey yar mıdır?" dedi. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, (.....) ayetidir" karşılığını verince, Huyey: “Bu daha uzundur. (.....) bir, (.....) otuz, (.....) kırk, (.....) ise iki yüz demektir. Bunların hepsi, iki yüz yetmiş bir yıl demektir" deyip şöyle devam etti: “Ey Muhammed, senin işin bize karışık geldi. Öyle ki, sana çok şey mi yoksa az şey mi verildi bilemiyoruz." Sonra kalkıp gittiler ve Ebû Yâsir, kardeşi Huyey ve yanındaki Yahudi keşişlerine: “Ne biliyorsunuz, belki de Muhammed'e, bunlann toplamı verilmiştir. Bunlar, yetmiş bir, yüz altmış bir, iki yüz otuz bir ve iki yüz yetmiş bir yıldır ve toplam yedi yüz otuz dört yıl yapar" deyince, onlar: “Onun durumu bize karışık geldi" dediler. "Sana Kitap'ı indiren O'dur. Onda Kitap'ın temeli olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar..." âyetinin bu kişiler hakkında nazil olduğu söylenir. İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'den bildiriyor: Yahudiler, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ümmetini (kitaplarında) görüyor, gönderileceğinini biliyorlar, ama Ümmetinin ecelinin ne kadar olduğunu bilmiyorlardı. Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderip, (.....) ayetini indirdiği zaman: “Bu ümmetin gönderileceğini biliyorduk, ama ecelinin (ömrünün) ne kadar süreceğini bilmiyorduk. Eğer Muhammed doğru söylüyorsa, bu ümmetin peygamberiyse, bu ümmetin ömrünün ne kadar olduğu size bildirildi demektir. Çünkü, (.....) ebced hesabıyla karşılığı yetmiş bir senedir. Ömrü yetmiş bir yıl olan bir dini ne yapalım" dediler. (.....) ayeti nazil olduğu zaman, bu ebced hesabıyla iki yüz otuz bir sene yapıyordu. Bunun üzerine: “Şimdi, iki yüz otuz bir yıl ve yetmiş bir yıl oldu" dediler. Sonra, (.....) ayeti nazil olunca, bunun da ebced hesabıyla karşılığı iki yüz yetmiş bir yıl yapıyordu. Diğer sûrelerin başında olan Mukatta harfler de nazil olunca Yahudiler: “Onun durumu bize karışık geldi" dediler. İbn Cüreyc ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'nin şöyle dediğini bildiriyor: Yirmi dokuz harften olan bu üç harf hakkında herkes görüş bildirmiştir. Bunlardan her harf, Allah'ın isimlerinden birinin baş harfidir. Yine her harf bir âyet ve imtihandır. Yine her harf bir topluluğun ömrünün müddetine işeret eder. (.....), Allah isminin baş harfidir, (.....), Latif isminin baş harfidir. ise Mecîd isminin baş harfidir, (.....), Allah'ın nimetleri, (.....), Allah'ın lütfü, (.....) ise Allah'ın yüceliği anlamına gelmektedir, (.....) bir yıl, (.....) otuz yıl (.....) ise kırk yılı ifade eder. İbnu'l-Münzir, Tefsîr'de ve Ebu'ş-Şeyh b. Hayyân, Tefsîr'de, Dâvud b. Ebî Hind'in şöyle dediğini bildirir: Şa'bî'ye, sûrelerin başındaki harfleri sorduğumda: “Ey Dâvud! Her kitabın bir sırrı vardır. Kur'ân'ın da sırrı, sûrelerin başındaki bu harflerdir. Bunları bırak, diğer şeylerden istediğini sorabilirsin" cevabını verdi. Ebû Nasr es-Siczî, el-İbâne'de, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Cibril'in, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müzakere ettiği son harf: (.....) ayetidir. |
﴾ 1 ﴿