2"...Onda asla şüphe yoktur..." Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Durays, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid dedi ki: Bakara Sûresinin ilk dört ayeti müminlerin vasıfları, iki âyet kafirlerin vasıfları, on üç âyet münafıkların vasıfları, kırkıncı âyetten yüz yirminci ayete kadar olan kısımda ise İsrail oğullarının vasıflarından bahsedilmektedir. Vekî, Mücâhid'in şöyle dediğini bildirir: Bakara Sûresinin başındaki ilk dört âyet (.....)'e kadar, müminlerin vasıfları hakkında, iki âyet (.....)'e kadar kâfirlerin vasıfları hakkında, yirminci ayete kadar olan bölüm ise münafıkların vasıfları hakkındadır. İbn Cerîr, Rabî b. Enes'in şöyle dediğini bildirir: “Bakara Sûresinin ilk dört ayeti iman edenler hakkında, iki âyet ise Ahzâb savaşına katılan müşriklerin ileri gelenleri hakkında nazil oldu." İbn Cerîr ve Hâkim, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini bildirir: (.....), Allah'ın isminin baş harfleridir, "Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitap'dır" ayetinde geçen kitaptan kasıt, Kur'ân'dır. (.....) sözünden kasıt ise, kendisinde hiç şüphe olmayan demektir. İbn Cerîr, İbn Abbâs'ın, kitaptan kastın Kur'ân olduğunu söylediğini bildirmiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifte, İkrime'den buna benzer bir rivayette bulunmuştur. İbn İshâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki: (.....) sözünün manası: “Kendisinde hiç şüphe yoktur" demektir. Ahmed, Zühd'de ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'd-Derdâ'nın: “Şek ve şüphe küfürdendir" dediğini bildirir. et-Tastî'nin, Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: Yüce Allah'ın âyette buyurduğu: (.....) sözünün manası nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: “Kendisinde hiç şüphe yoktur" demektir" cevabını verdi. Nâfi: “Araplar bunu (reyb kelimesinin manasını) bilir mi?" diye sorunca ise, İbn Abbâs şöyle karşılık verdi: “Evet. Yoksa Za'berî'nin şöyle dediğini duymadın mı? Ey Umâme hakta şüphe yoktur Şüphe yalancının söylediğidir? Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde, (.....) sözünün manasının: “Kendisinde hiç şüphe yoktur" olduğunu söyledi. İbn Cerîr, Mücâhid'den buna benzer bir rivayette bulundu. "...Takva sahipleri için hidayet kaynağıdır" Vekî ve İbn Cerîr, Şa'bî'nin, âyette geçen "Hidayet" kelimesini, "Sapıklıktan kurtaran" şeklinde izah ettiğini bildirir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd şöyle der: “Âyetteki hidayetin manası nur, takva sahiplerinden kasıt ise müminlerdir." İbn İshâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki: “...takva sahipleri için hidayet kaynağıdır" ayetinde kastedilenler, bildikleri doğru yolu bıraktıklarında Allah'ın azabına uğramaktan korkanlar, Allah'tan gelenleri tasdik ettiklerinde ise rahmetini umanlardır. İbn Cerîr, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: “...takva sahipleri için hidayet kaynağıdır" ayetinde kastedilenler, şirkten sakınanlar ve Allah'a itaat edenlerdir. Abd b. Humeyd bildiriyor: Katâde, "...takva sahipleri için hidayet kaynağıdır" ayeti hakkında şöyle dedi: “Allah, Kitabı, Kendisine inananlar için aydınlık, takva sahipleri için ise nur yapmıştır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muâz b. Cebel şöyle dedi: “Kıyamet günü insanlar bir yerde hapsedilir ve bir münadi: «Takva sahipleri nerede?» diye seslenir. Bunun üzerine takva sahipleri Rahmân'ın korumasında hıfzında ayağa kalkarlar. Yüce Allah onlardan perdeli değildir. Onlardan gizlenmez." Muâz'a: “Takva sahipleri kimlerdir?" diye sorulunca: “Şirkten ve putlara tapmaktan sakınıp ihlasla Allah'a ibadet edenlerdir ve böylece takva sahipleri Cennete girerler." Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Tarih'te, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, sahabeden olan Atiyye es- Sa'dî'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildiriyor: “Kul, zararlının korkusundan zararsızı terk etmedikçe, muttakiler mertebesine varamaz. " İbn Ebi'd-Dünyâ, Kitabu't-Takvâ'da bildiriyor: Bir kişi Ebû Hureyre'ye: “Takva nedir?" diye sorunca, Ebû Hureyre: “Dikenli bir yolda yürüdün mü?" karşılığını verdi. Adam: “Evet" cevabını verince, Ebû Hureyre: “Ne yaptın" diye sordu. Adam: “Dikeni gördüğümde ondan uzaklaştım veya üzerinden aştım ya da değmeden yanından dolandım" cevabını verince, Ebû Hureyre: “İşte takva budur" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Ebi'd-Dünyâ ve İbn Ebî Hâtim, Talk b. Habîb'den bildiriyor: Talk b. Habîb'e: “Bize, anlayabileceğimiz basit sözlerle takvayı anlatabilir misin?" denilince, şöyle karşılık verdi: “Takva, Allah'tan gelen nurla, rahmetini dileyerek Ona itaat etmektir. Yine takva, Allah'tan gelen nurla Allah'ın azabından korkarak Ona isyan etmeyi terk etmektir." Ahmed, Zühd'de ve İbn Ebi'd-Dünyâ, Ebu'd-Derdâ'nın şöyle dediğini bildirir: “Gerçek takva, kulun Allah'tan korkması, hatta zerre kadar emrinden çıkmaktan sakınmasıdır. Haram olmasından korktuğu ve harama düşmesine engel olması için helal olan bazı şeyleri bile terk etmesidir." İbn Ebi'd-Dünyâ, Hasan(-ı Basrî)'nin şöyle dediğini nakleder: “Muttakiler, takvada o kadar ileri gittiler ki, harama düşmekten korktukları için birçok helali terk ettiler." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Süfyân es-Sevrî der ki: “Takva sahiplerinin üstünlüğünün sebebi, kimsenin sakınmadığı şeylerden bile sakınmalarıdır." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Abdullah b. el-Mübârek şöyle der: “Kişi, yüz şeyden sakınıp, sadece bir şeyden sakınmazsa muttakilerden sayılmaz." İbn Ebî Şeybe ile İbn Ebi'd-Dünyâ bildiriyor: Avn b. Abdillah der ki: “Takvanın kemale ermesi, bildiğin şeyleri kullanarak bilmediğin şeyleri öğrenmeye çalışmakla olur." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Ebû Recâ der ki: “Muttaki olmak isteyen, işlerde kullanılan develerden daha yumuşak huylu olsun. İş devesine kim gitse onu çökertebilir." İbn Ebi'd-Dünyâ, Mâlik b. Enes tarikiyle, Vehb b. Keysân'dan bildiriyor: “Bir adam Abdullah b. ez-Zübeyr'e bir mektup yazarak şöyle nasihat etti: “Derim ki: Takva sahiplerinin, kendisiyle tanındıkları alâmetleri vardır. Onlar da bu alâmetleri bilirler. Belaya sabreden, kadere razı olan, nimetlere şükreden ve Kur'ân'ın hükmüne boyun eğerse takva sahibidir demektir." İbn Ebi'd-Dünyâ, İbnu'l-Mübârek'in şöyle dediğini bildirir: “Hazret-i Dâvud (aleyhisselam) oğlu Süleymân'a: “Ey oğul! Bir insanın takva sahibi olması şu üç şey ile belli olur: Allah'ın takdir ettiği bela ve sıkıntı karşısında, O'na tam ve güzel bir şekilde tevekkül etmesi, O'nun kendisine ihsan ettiği şeylere gönülden razı olması ve O'nun müptela kıldığı belalara karşı ise güzel bir sabra sahip olmasıdır." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Sehl b. Mincâb der ki: “Takvanın aslı, dilinin her an Allah'ın zikriyle meşgul olmasıdır." Ahmed, Zühd'de ve İbn Ebi'd-Dünyâ, Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî'nin şöyle dediğini bildirir: Bize ulaştığına göre bir kişi Hazret-i İsa'ya (aleyhisselam) gelerek: “Ey hayrın muallimi! Ben ne şekilde gerektiği gibi Allah'tan korkarım?" diye sorunca, Hazret-i İsa: “Kolay bir şeyle olursun: Bütün kalbinle Allah'ı seversin. Gücün yettiği kadar ibâdet edersin. Nefsine merhamet ettiğin kadar hemcinslerine de merhamet edersin" cevabını verdi. Adam: “Ey hayrın muallimi! Benim hemcinslerim kimlerdir?" diye sorunca, Hazret-i İsa: “Âdemoğullarının hepsidir. Sana dokunmasını istemediğini başkasına dokundurma. O zaman gerçekten Allah'ın azabından sakınmış olursun" cevabını verdi. İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre İyâs b. Muâviye der ki: “Takvanın başı ve en büyüğü, Allah'tan başkasına ibadet etmemendir. Sonra insanlar Allah'ın emirlerine uydukları ve haramlardan kaçındıkları derecede birbirlerine üstün olurlar." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Avn b. Abdillah der ki: “Takvanın başı hüsnüniyet, sonu ise muvaffakiyettir. Kul da bu ikisi arasında bazen kendisini helaka götürecek şeylere, bazen şüphelere, bazen arzuların peşinde koşan bir nefse, bazen de kendisinden gafil ve aciz olmayan bir düşmana (Şeytana) maruz kalır ve bunlarla uğraşır." İbn Ebi'd-Dünyâ, Muhriz et-Tufâvî'nin: “Dünyayı âhirete tercih eden kişi, nasıl takva sahibi olmayı arzu edebilir ki" dediğini bildirmiştir. İbn Ebi'd-Dünyâ bildiriyor: Ömer b. Abdilaziz der ki: “Allah'tan sakınmak, gündüz oruç tutup gece namaz kılmak ve başka şeylerde ise dikkatsiz olmak değildir. Takva, Allah'ın haram kıldıklarını terk etmek, emrettiklerini yerine getirmektir. Bundan sonra kime hayır nasib edilirse, bu kişi hayır üzerine hayır elde etmiş demektir." İbn Ebi'd-Dünyâ bildiriyor: Muhammed b. Yûsuf el-Firyâbî der ki: Süfyân es-Sevrî'ye: “İnsanlar Süfyân es-Sevrî (çok ibadet yapıyor) derken, sen gece uyuyor musun?" dediğimde: “Sus! Bu işin başı takvadır" karşılığını verdi. İbn Ebi'd-Dünyâ, Şebîb b. Şeybe'den bildiriyor: Bilgelerden bir kişi Abdulmelik b. Mervân'ın yanında konuşup takva sahiplerinin vasıflarını saydı ve şöyle dedi. "Takva sahibi: Allah'ı, yaratılmışlara, âhireti dünyaya tercih eden, ihtiyaçları kendisini sıkıntıya sokmayan, nefse hoş gelen şeyler kendisini (Allah'a ibadetten) alıkoymayan, Allah'ın kendisinden istediklerine kalp gözüyle bakıp onları yerine getirmek için çalışan, hayatı hüzünle geçen, insanlar uyurken o geceyi kederli geçiren, gam içinde sabahlayan, kendini dünyada hapishanedeymiş gibi gören, ölüm kendisine gelinceye kadar rahat nedir bilmeyen, şifası Kur'ân olan, devası hikmetli bir söz ve güzel bir nasihat olan, dünyada bundan daha değerli bir şeyi kabul etmeyen ve başka şeyden zevk almayan" kişidir. Bunun üzerine Abdulmelik b. Mervân: “Şahitlik ederim ki bu kişi, düşünce olarak bizden daha rahat ve yaşamı daha refah içindedir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de Meymûn b. Mihrân'dan bildiriyor: “İnsan kendisini ortağın ortağı hesaba çekmesinden daha sıkı bir şekilde hesaba çekmedikçe; nereden yediğini, nereden giyindiğini, nereden içtiğini, haramdan veya helalden olup olmadığını bilmedikçe takva sahibi olamaz." İbn Ebi'd-Dünyâ, Ömer b. Abdilaziz'den bildiriyor: İbn Abdilaziz, idareyi eline aldığı zaman, Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra: “Size, Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Çünkü Allah korkusu her şeyin yerini tutar, ama hiçbir şey Allah korkusunun yerini tutamaz" dedi. İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Ömer b. Abdilaziz: “Ey insanlar! Allah'tan korkunuz. Yok olan her şeyin yerini tutacak bir şey vardır. Ancak takvanın yerini hiçbir şey tutamaz" dedi. İbn Ebi'd-Dünyâ, Katâde'nin şöyle dediğini nakleder: “Allah Cennet'i yarattığı zaman, ona: «Konuş» deyince, Cennet: «Takva sahiplerine ne mutlu!» dedi." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Mâlik b. Dînâr: “Kıyamet, takva sahiplerinin düğünüdür" demiştir. İbn Ebi'd-Dünyâ, Muhammed b. Yezîd er-Rahabî'den bildiriyor: Ebu'd- Derdâ'ya: “Ensâr'dan, bir beyt şiiri olmayan kimse yoktur. Sen hangi şiiri söylersin?" diye sorulunca, Ebu'd-Derdâ: Ben de şunu söylüyorum, dinleyiniz" dedikten sonra şu şiiri okudu: Kişi ister ki dilekleri verilsin kendisine Allah ise ancak muradım yerine getirir Kişi der ki: Benim faydam, benim malım Halbuki Allah korkusu (takva) elde edeceği en üstün faydadır." İbn Ebî Hâtim, Muâz b. Cebel'in öğrencisi olan Ebu'l-Afîf'in şöyle dediğini bildirir: “Cennetlikler, Cennete dört sınıf olarak girerler: Takva sahipleri, sonra şükredenler, sonra korkanlar, en son ise amel defterleri sağ tarafından verilenlerdir." |
﴾ 2 ﴿