35"«Ey Âdem! Eşin ve sen Cennette kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz» dedik." Taberânî, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve İbn Merdûye, Ebû Zer'den bildiriyor: Ebû Zer: “Ey Allah'ın Resûlü! Âdem, peygamber miydi?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, kendisine resûl olan peygamberlerdendi. Allah onunla bizzat konuşmuş ve: “Ey Âdem! Eşin ve sen Cennette kal..."buyurmuştur" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe ve Taberânî bildiriyor: Ebû Zer der ki: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Allah'ın Resûlü! Peygamberlerin ilki kimdir?" diye sorduğumda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âdem'dir" cevabını verdi. Ben: “O peygamber miydi?" diye sorduğumda ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, Allah'ın kendisiyle bizzat konuştuğu peygamberlerdendir" buyurdu. Ben, "Sonra kim?" diye sorunca ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ondan sonraki peygamber Nûh'tur ve ikisi arasında on nesil vardır" buyurdu. Ahmed, Buhârî, Tarih'te, Bezzâr ve Buhârî, Şuabu'l-îman'da bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Allah'ın Resûlü! Peygamberlerin ilki kimdir?" diye sorduğumda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âdem'dir" cevabını verdi. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! O peygamber miydi?" diye sorduğumda ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, Allah'ın kendisiyle bizzat konuştuğu peygamberlerdendir" buyurdu. Ben, "Mürsel olan peygamberler kaç kişiydi?" diye sorunca ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Toplam üç yüz on beş kişi" cevabını verdi. Abd b. Humeyd ve el-Âcurrî, el-Erbaîn'de bildiriyor: Ebû Zer der ki: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Allah'ın Resûlü! Peygamberlerin ilki kimdir?" diye sorduğumda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âdem'dir" cevabını verdi. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! O, resûl olan peygamberlerden miydi?" diye sorduğumda ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, Allah onu kendi eliyle yarattı ve ruhundan üfleyip (meleklerin secde etmesini emrederek) kıble yaptı" cevabını verdi. İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, el-Esmâ ve's- Sifât'ta, Ebû Umâme el-Bâhilî'den bildiriyor: Bir adam: “Ey Allah'ın Resûlü! Âdem peygamber miydi?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, Allah'ın kendisiyle bizzat konuştuğu peygamberlerdendir" buyurdu. Adam: “Âdem ile Nûh arasında ne kadar zaman var?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “On nesil" cevabını verdi. Adam: “Nûh ile İbrâhim arasında ne kadar zaman var?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “On nesil" cevabını verdi. Adam: “Ey Allah'ın Resûlü! Peygamberlerin sayısı kaçtır?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüz yirmi dört bin kişidir" karşılığını verdi. Adam: “Bunlar içindeki resuller kaç kişiydi?" diye sorunca ise Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Toplam üçyüz on beş kişi" karşılığını verdi. Ahmed, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye, Ebû Umâme'den bildiriyor: Ebû Zer, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Allah'ın peygamberi! İlk peygamber kimdir?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âdem'dir" cevabını verdi. Ebû Zer: “Âdem peygamber miydi?" diye sorunca ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, Allah'ın kendisiyle bizzat konuştuğu peygamberlerdendir. Allah onu kendi eliyle yarattı, sonra ruhundan üfledi, sonra ona: «Ey Âdemi Sen kıblesin» buyurdu" cevabını verdi. Ebû Zer: “Peygamberlerin sayısı kaçtır?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüz yirmi dört bin kişidir. Bunların içindeki resuller, toplam üç yüz on beş kişidir" karşılığını verdi. İbn Ebi'd-Dünyâ, Kitabu'ş-Şükür'de, Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da, Beyhakî, Şuabu'l-îman'da ve İbn Asâkir, Tarih'te, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Hazret-i Mûsa: “Ey Rabbim! Âdem, kendisine yaptıklarının şükrünü nasıl ödeyebilir? Onu kendi elinle yarattın, ruhundan üfledin, Cennetine koydun ve meleklere, kendisine secde etmesini emrettin" deyince, Allah şöyle buyurdu: “Ey Mûsa! Bunların Benden olduğunu bildi ve Bana hamdetti. Böyle yapması onun için yaptıklarımın şükrüdür." İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Ebu'l-Âliye der ki: “Allah, Âdem'i Cuma günü yarattı, Cuma günü Cennete koydu ve onu Firdevs Cennetlerine yerleştirdi." Abd b. Humeyd ve Hâkim, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: “Âdem'in Cennette kaldığı süre, sadece ikindi namazından güneşin batışına kadar olan süredir." Abdürrezzâk, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Beyhakî, el-Esma ve's-Sifât'ta ve İbn Asâkir bildiriyor: İbn Abbâs der ki: “Allah, Âdem'i yerin üstündeki topraktan, Cuma günü ikindiden sonra yarattı ve adını Âdem koydu. Sonra Âdem verdiği ahdi unutunca, Allah onun ismini İnsan koydu. Vallahi! O gün, güneş batmadan Âdem Cennetten yeryüzüne indirildi." Firyâbî, Ahmed, Zühd'de, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir bildiriyor: Hasan(-ı Basrî) der ki: “Âdem, Cennette sadece gündüz vakti bir saat kaldı. O zaman dilimi, dünya zamanıyla otuz üç senedir." Ahmed, Zühd'de, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: “Âdem'in Cennette kaldığı süre, sadece öğle ile ikindi arasındaki zaman kadardır." Abdullah, Müsned'in zevaidi olarak Mûsa b. Ukbe'den bildiriyor: “Âdem Cennette gündüzün dörtte biri kadar bir müddet kaldı. Bu da iki buçuk saat eder. Bu da dünya zamanıyla iki yüz elli senedir. Âdem, Cennetten çıkarıldığı için yüz sene ağladı." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta ve İbn Asâkir, Süddî'nin tarikiyle, Ebû Mâlik ve Ebû Sâlih'ten onlar da İbn Abbâs ve Murre'den bildirir: İbn Mes'ûd ve sahabeden bazıları der ki: “Âdem Cennete konulduğu zaman orada tek başına yürüyordu ve onunla sükûn bulup yalnuzlıktan kurtulacağı eşi yoktu. Âdem Cennette, kendisiyle beraber olacak bir eşi olmaksızın yalnız başına dolaşıyordu. Bir zaman uykuya daldı. Sonra uyandığında başucunda bir kadın oturduğunu gördü. Allah o kadını Âdemin kaburgasından yaratmıştı. Âdem kadına: “Sen kimsin?" diye sorunca, o: “Ben bir kadınım" cevabını verdi. Âdem: “Niçin yaratıldın?" diye sorunca ise kadın: “Sen benimle birlikte yaşayasın diye" dedi. Melekler Âdem'in bilgisinin ne kadar olduğunu öğrenmek için: “Ey Âdem! Bunun adı nedir?" diye sorunca, Âdem: “Havva" cevabını verdi. Melekler: “Neden ona Havva adı verildi?" diye sorduklarında ise Âdem: “Çünkü o, diri bir varlıktan yaratıldı" cevabını verdi. Allah Âdem'e: “Ey Âdem, sen ve eşin Cennette kalın..." buyurdu." Süfyân b. Uyeyne'nin bildirdiğine göre Mücâhid der ki: “Âdem uyuduğunda, Havvâ kısa kaburga kemiğinden yaratıldı. Âdem uyanıp onu görünce: “Sen kimsin?" diye sordu. Havva: “Ben Esâ'yım, (yani Süryânice kadınım)" cevabını verdi." Buhârî ve Müslim'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye edin. Kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri bölgesi ise, en üst tarafıdır. Onu doğrultmak istersen kırarsın. Eğer öylece bırakırsan eğri kalır. Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye edin." İbn Sa'd ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Havva'ya bu ismin sebebi, her canlının annesi olmasıdır." Ebu'ş-Şeyh ve İbn Asâkir başka bir kanalla İbn Abbâs'tan bildirir: “Kadına imrâe denmesinin sebebi, (kişi anlamına gelen) mer'den yaratılmış olmasıdır. Havva denmesinin sebebi ise her canlının annesi olmasıdır." İbn İshak b. Bişr ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Atâ şöyle dedi: “Melekler Âdem'e secde ettikleri zaman İblis ürktü ve kaçmaya başladı. Kaçarken de acaba kendisinden başkası Allah'ın bu emrine isyan etti mi diye arkasına bakıyordu. Sonra Allah, Âdem'e: “Ey Âdem! Kalk ve onlara (meleklere) selam ver" deyince, Âdem kalkıp meleklere selam verdi ve onlar da Âdem'in selamına karşılık verdiler. Sonra Âdem gökyüzü meleklerine gösterildi ve Allah, meleklerine: “Siz ondan daha bilgili olduğunuzu iddia ettiniz. "...Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin..." buyurdu. Melekler: “Seni noksanlıklardan tenzih ederiz. İlim Sendendir ve sana aittir, "...senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur..." cevabını verdiler. Melekler bunu ikrar edince Allah, "...Ey Adem onlara isimlerini söyle..." buyurdu. Bunun üzerine Âdem: “Bu dişi devedir, bu erkek devedir, bu sığırdır, bu yavru devedir, bu koyundur, bu attır ve bunların hepsi Rabbimin yarattıklarıdır" deyip isimleri saydı. Âdem'in saydığı isimlerin hepsi kıyamete kadar o şeylerin adı olarak kalacaktır. Âdem önünden geçen her şeyi ismiyle çağırmaya başladı. Sadece en son geçen eşek kalınca, eşek Âdem'in ardından geçti. Âdem onu: “Ey eşek" diye çağırınca melekler Âdem'in Allah katında kendilerinden daha değerli ve bilgili olduğunu anladılar. Sonra Allah, Âdem'e: “Ey Âdem! Cennete gir ve orada ikramla yaşa" buyurunca, Âdem Cennete girdi. Allah, daha Havva doğmadan Âdem'e o ağacı yasaklamıştı. Âdem Cennette kimseyle beraber olup yalnızlığını gideremiyordu ve Cennette kendisine benzeyen kimse yoktu. Allah onu uyuttu ve Âdem'in bu ilk uykusunda küçük sol kaburga kemiğinden Havva çıkarılıp yaratıldı. Bu sebeple kadının kaburga kemiği erkekten bir fazladır. Âdem uyanıp oturduğunda, kendisine benzeyen ve beşerin en güzellerinden olan Havva'ya baktı. Allah, Âdem'e her şeyin ismini öğrettiği için melekler gelip kendisini kutladılar ve selam verip: “Ey Âdem! Bu nedir?" diye sordular. Âdem: “Bu kadındır" cevabını verince, melekler: “İsmi nedir?" diye sordular. Âdem: “Havva" cevabını verince melekler: “Neden adını Havva koydun" diye sordular. Âdem: “Çünkü bir Hay'dan (diriden) yaratıldı" karşılığını verdi. Aralarına Allah'ın ruhundan üflendi ve bu sebeple insanlar arasındaki merhamet işte bu üflemeyle Âdem ile Havva'nın birbirlerine karşı olan merhametleri sebebiyledir." İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Eş'as el-Hudânî der ki: “Havva, Cennet kadınlarındandı ve o kadar berraktı ki, hamile olduğu zaman karnındaki çocuğun kadın mı, erkek mi olduğu görünürdü." İbn Adiy ve İbn Asâkir, İbrâhîm en-Nehaî'nin şöyle dediğini bildirirler: “Allah, Âdem'i ve onun için de eşini yarattıktan sonra yanına bir melek gönderip eşiyle ilişkiye girmesi emrini verdi. Âdem bu işi yapıp bitirdikten sonra Havva ona: «Ey Âdem! Bu pek güzel bir şeymiş. Bunu daha fazla yapmanı isterim» dedi." İbn Cerîr ve İbn Asâkir'in aktardığına göre İbn Mes'ûd ve bazı sahabeler, âyette geçen (.....) kelimesine, "afiyet" manasını vermiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'ın, kelimesine "yaşam bolluğu" manasını verdiğini bildirdiler. Yine, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'in,, "...istediğiniz yerde bol bol yiyin.." cümlesine, "Sizin için hesap yoktur" manasını verdiğini söylerler. İbn Cerîr, İbn Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Allah'ın Âdem'e yasakladığı ağaç, başaktır" der. Başka bir lafızda "buğday" kelimesi gelmiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih şöyle der: “Yüce Allah'ın Âdem'e yasakladığı ağaç, buğdaydır. Ama Cennetteki bir buğday tanesi bir inek böbreği kadardır ve tereyağından daha yumuşak baldan daha tatlıdır." Vekî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre, Ebû Mâlik el-Ğifârî'nin "...yalnız şu ağaca yaklaşmayın..." buyruğunda yasaklanan ağacın buğday olduğunu söyledi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in başka bir kanalla yaptıkları rivayette, İbn Abbâs: “Allah'ın, Âdem'e yasakladığı ağaç, üzüm ağacıdır" der. İbn Cerîr de İbn Mes'ûd'un aynı şeyi söylediğini nakleder. Vekî, İbn Sa'd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh naklediyorlar: Ca'de b. Hubeyre: “Allah'ın, Âdem'i imtihan ettiği ağaç, üzüm asmasıdır. Ondan sonra da oğlu için fitne sebebi olmuştur. Âdem'in yediği yasaklanmış şey de üzümdür" demiştir. İbn Cerîr şöyle der: İbn Abbâs bu ağacın badem ağacı olduğunu söyledi. Derim ki: Eski nüshada da bu böyledir. Bana göre "Kerm (üzüm) kelimesi" eski nüshada yanlışlıkla "Levz" olarak yazılmıştır. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre, Mücâhid: “...yalnız şu ağaca yaklaşmayın..." buyruğundaki ağaç incir ağacıdır" demiştir. İbn Cerîr de bazı sahabenin, bu ağaç için, incir ağacı, dediğini söyler. İbn Ebî Hâtim, Katâde'nin bu ağaç için incir ağacı dediğini bildirir. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh naklediyor: Ebû Mâlik "...yalnız şu ağaca yaklaşmayın..." ayetinde kastedilen ağacın hurma ağacı olduğunu söyler. Ebu'ş-Şeyh, Yezîd b. Abdillah b. Sakît'in bu ağacın turunç ağacı olduğunu söylediğini nakleder. Ahmed, Zühd'de, Şu'ayb el-Cubâî'nin şöyle dediğini bildirir: “Allah'ın, Âdem ve Hanımına yasakladığı ağaç; buğdaya benzeyen "Ra'a" adında bir ağaçtı. Cennetteki elbiseleri de nurdandı." İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Ebû'l-Âliye'nin şöyle dediğini naklederler: “O ağaçtan yiyen kişinin tuvalet ihtiyacı da olurdu. Oysa Cennette öylesi bir ihtiyaçtan söz edilemez." İbn Ebî Hâtim, Katâde'nin, "...yalnız şu ağaca yaklaşmayın..." ayetiyle ilgili olarak şöyle dediğini bildirirler: “Allah, daha önce melekleri sınadığı gibi; Âdem'i de sınadı. Yaratılan her şey sınanır. Allah, yarattıkları içinde itaatle sınamadığı hiçbir şey bırakmamıştır. Bu sınama, Âdem yasaklanan şeyi işleyene kadar devam etti." Abd b. Humeyd'in aktardığına göre, Katâde şöyle demiştir: “Yüce Allah Âdem'i Cennete koyup dilediğini yemekte serbest bıraktı. Ancak bir ağaçtan yemesini yasakladı. Bu ağaç, durmadan Âdem için bir sınanma vesilesi oldu. Sonunda Âdem ondan yiyince; çirkin yerleri kendisine göründü. Daha önce bunları görmemişti. Böylece Cenabı Hak, onu Cennetten (yeryüzüne) indirdi." |
﴾ 35 ﴿