125"Hani, o evi insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahal yapmıştık..." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem, âyette geçen Beyt'ten kastın Kâbe olduğunu söyledi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs, "...insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahal yapmıştık..." sözünden kastedilenin, orada toplanmaları, sonra dağılmaları olduğunu söyledi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs "...insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahal yapmıştık..." sözü hakkında: “Oraya gelme isteklerini dindiremezler. Oradan ailelerine döner, sonra tekrar oraya gelirler" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ, "Hani o evi insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahal yapmıştık..." âyetiyle ilgili olarak: “Her yerden gelip onda toplanırlar" demiştir. Süfyân b. Uyeyne, Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da bildiriyor: Mücâhid, "...insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahal yapmıştık..." sözü hakkında şöyle dedi: “Devamlı olarak dönülüp kendisine gidilen ve kendisine gitmekle doyulmayan, hac edilip dönülen yer demektir. Oraya giren kişi de güven içinde olur ve hiçbir şeyden korkmaz." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Âyette geçen "Emin" sözünden kasıt insanların orada güvende olmasıdır." İbn Cerîr bildiriyor: Ebu'l-Âliye, âyette geçen "Emin" sözü hakkında şöyle dedi: “Orası düşmandan emîn bir yerdir. Orada silah taşınmaya gerek kalmaz. Araplar câhiliye devrinde birbirlerini yerken, onlar bu evde emniyet içerisinde bulunuyorlardı." "...Siz de İbrâhim'in Makâmmdan bir namazgâh edinin..." Abd b. Humeyd bildiriyor: Ebû İshâk der ki: “Abdullah'ın öğrencileri bu âyeti (.....) şeklinde (.....) kelimesini emir şeklinde okuyorlardı." Abd b. Humeyd, Abdulmelik b. Süleymân'dan bildiriyor: Saîd b. Cübeyr'in, bu âyeti (.....) şeklinde, (.....) harfini esreli olarak okuduğunu duydum. Said b. Mansûr, Ahmed, el-Adenî, Dârimî, Buhârî, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Ebû Nuaym, el- Hilye'de, Tahavî, İbn Hibbân, Dârakutnî, el-Efrâd'da ve Beyhakî, Sünen'de, Enes b. Mâlik'ten, Ömer b. el-Hattâb'ın şöyle dediğini bildirir: “Üç yerde Rabbime muvafakat ettim" -veya "Üç yerde Rabbim bana muvafakat etti"- Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! Makâm-ı İbrâhim'i namaz kılınan yer yapsak" deyince, "...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin...'" âyeti nazil oldu. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! Hanımlarınızın yanına iyi ve kötü insanlar giriyor, onlara örtünmelerini emretseniz" deyince örtünme âyeti nazil oldu. Kıskaçlıkta hanımları Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine gidince ben onlara: “Eğer o sizi boşarsa umulur ki Rabbi sizden daha hayırlı zevceler verir" dedim, Tahrim sûresinin beşinci âyeti benim dediğim şekilde nazil oldu." Müslim ve İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte, İbn Abbâs'tan, Hazret-i Ömer'in şöyle dediğini bildirir; "Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim. Örtünme, Bedir esirleri ve Makâm-ı İbrâhim konusunda." Müslim, İbn Cerîr, İbn Ebî Dâvûd, Ebû Nuaym, el-Hilye'de ve Beyhakî, Sünen'de bildirir: Câbir der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üç şavt remel yaptı, dört şavt da normal yürüyerek tavafı bitirdi. Sonra Makâm'a yöneldi ve Makâm'ın ardında iki rekat namaz kıldı. Sonra: “...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyetini okudu. İbn Mâce, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye bildiriyor: Câbir der ki: “Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke fethedildiği gün Makâm-ı İbrâhim'in yanında durdu. Hazret-i Ömer: “Ey Allah'ın Resûlü! Bu, yüce Allah'ın: “...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." buyurduğu yerdir" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" karşılığını verdi. Taberânî ve Hatîb, Tarih'te, İbn Ömer'den bildiriyor: Hazret-i Ömer: “Ey Allah'ın Resûlü! Makâm-ı İbrâhim'i namaz kılınan yer yapsak" deyince, "...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyeti nazil oldu.' Abd b. Humeyd ve Tirmizî'nin bildirdiğine göre Enes şöyle der: Hazret-i Ömer: “Ey Allah'ın Resûlü! Makamın ardında namaz kılsak" deyince, "...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyeti nazil oldu. İbn Ebî Dâvûd'un bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Makâm, Kâbe'ye yapışıktı. Ömer b. el-Hattâb: “Ey Allah'ın Resûlü! Makâmı Kâbe'den biraz uzaklaştırsan da insanlar ona doğru namaz kılsa" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun dediği gibi yaptı. Bunun üzerine, "...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyeti nazil oldu. İbn Ebî Dâvûd ve İbn Merdûye, Mücâhid'den bildiriyor: Hazret-i Ömer: “Ey Allah'ın Resûlü! Makâmın ardında namaz kılsak" deyince, "...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyeti nazil oldu. Daha önce Makâm Kabe'nin yanındaydı. Sonra Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) onu şimdiki yerine koydu. Mücâhid der ki: “Hazret-i Ömer bir görüş ortaya atardı ve bu konuda âyet inerdi." İbn Merdûye, Amr b. Meymûn'dan bildirir: “Hazret-i Ömer Makâm-ı İbrâhim'in yanından geçip: “Ey Allah'ın Resûlü! Rabbimizin dostunun Makâmında durmuyor muyuz? Burasını namazgâh edinsek" dedi. Bunun üzerine"...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyeti nazil oldu." İbn Ebî Şeybe, Müsned'de ve Dârakutnî, el-Efrâd'da Ebû Meysere'den bildirir: Hazret-i Ömer: “Ey Allah'ın Resûlü! Burası Rabbimizin dostunun Makâmıdır. Burasını namazgâh edinsek" dedi. Bunun üzerine, "...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." âyeti nazil oldu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Âyette zikredilen Makâm-ı İbrâhim, Mescidde bulunan Makâmdır. Makâm-ı İbrâhim çoktur. Hac menasikinin yapıldığı bütün yerler Makâm-ı İbrâhim sayılır." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs: “Haremin tamamı Makâm-ı İbrâhim sayılır" demiştir. İbn Sa'd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: “Makâm-ı İbrâhim, semadan indirilmiştir." İbn Ebî Hâtim ve Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer der ki: “Makâm, Cennet yakutundandır ve onun nuru söndürülmüştür. Eğer öyle olmasaydı gökle yer arasını aydınlatırdı. Rükün de aynı şekildedir." Tirmizî, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî, Delâil'de, İbn Ömer'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Rükün ve Makâm Cennetin yakutlarından iki yakuttur ki Allah onların nurunu almıştır. Eğer onların nurunu almamış olsaydı onlar Doğu ile Batı arasını aydınlatırlardı." Hâkim, Enes'ten, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Rükün ve Makâm Cennetin yakutlarından iki yakuttur." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: “Hicr, Hazret-i İbrâhim'in Makâmıdır. Allah rahmetiyle onu Hazret-i İbrâhim'e yumuşattı. Hazret-i İbrâhim onun üzerinde durur ve İsmail ona Kâbe'yi inşa ettiği taşları verirdi." Beyhakî, Şuabu'l-îman' da, İbn Ömer'den Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Rükün ve Makâm Cennetin yakutlarından iki yakuttur. Eğer insanların günahları onlara temas etmeseydi doğu ile batı arasını aydınlatırlardı ve onlara temas eden hastalar şifa bulurdu." Beyhakî, İbn Ömer'den merfu olarak şöyle bildirir: “Eğer Cahiliye pislikleri ona değmeseydi, Makam'a dokunan her hasta şifa bulurdu. Yeryüzünde ondan başka Cennetten olan bir şey yoktur." el-Cenedî, Fadâilu Mekke'de bildirir: Saîd b. el-Müseyyeb der ki: “Rükün ve Makâm, Cennet taşlarındandır." el-Ezrakî, Târihu Mekke'de ve el-Cenedî, Mücâhid'den bildiriyor: “Kıyamet günü Haceru'l-Esved ve Makâm, her biri Uhud dağı büyüklüğünde, her birinde iki göz ve iki dudakla gelirler ve yüksek sesle kendilerine hak üzere istilamda bulunanlar lehine şahitlik yaparlar." İbn Ebî Şeybe bildiriyor: İbnu'z-Zübeyr, Makâm'a el süren bir topluluk görünce onlara: “Size böyle yapmanız emredilmedi, onun yanında namaz kılmanız emredildi" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve el-Ezrakî bildiriyor: Katâde, "...Siz de İbrâhim'in Makamından bir namazgâh edinin..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Onlara, Makâm'a el sürmeleri değil, yanında namaz kılmaları emredildi. Ne yazık ki bu ümmet başka ümmetlerin daldığı tekellüflere dalmıştır. Bir kısım insanlar bize, Hazret-i İbrâhim'in Makâmında bulunan taşta Hz İbrâhimin ayağının ökçesinin ve parmaklarının izini gördüklerini fakat bu ümmetin ona ellerini sürerek bu izlerin silindiğini söylemişlerdir." el-Ezrakî, Nevfel b. Muâviye ed-Deylemî'den bildirir: “Abdulmuttalib zamanında Makâm'ın beyaz bir boncuk gibi olduğunu gördüm." el-Ezrakî bildiriyor: Ebû Saîd el-Hudrî der ki: Abdullah b. Selâm'a Makâm'daki izi sorduğumda şöyle dedi: “Bu taş günümüzde olduğu gibi kalmıştır. Ancak Allah, Makâm-ı İbrâhim'i bir mucize yapmak istemiştir. Hazret-i İbrâhim'e insanları hac için çağırmasını emredince, Hazret-i İbrâhim Makâm'da durdu ve Makam Yükselip en büyük dağların yüksekliğinde oldu. Böylece Hazret-i İbrâhim aşağıda kalan insanları gördü: “Ey insanlar! Rabbinize icabet ediniz" diye seslendi. İnsanlar, Rablerinin davetine icabet edip: “Buyur Allahım buyur!" dediler. Bu esnada Allah'ın dilemesi ile Hazret-i İbrâhim'in ayaklarının izleri taşın üzerinde kalmış oldu. Hazret-i İbrâhim taşın üzerine çıkınca sağa, sola dönerek: “Rabbinizin davetine icabet edin" diyordu. Çağrısını tamamlayınca Makâm-ı İbrâhim'i kıble yaptı. Hazret-i İbrâhim kapı cihetinde oraya doğru namaz kıldı. Makâm-ı İbrâhim, Allah'ın dilediği zamana kadar kıble olarak kaldı. Hazret-i İbrâhim'den sonra oğlu Hazret-i İsmâil de Kâbe'nin kapısı yönünde cna doğru namazını kılıyordu. Sonra Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytu'l-Makdis'e yönelerek namaz kılması emredildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicret etmeden önce ve hicret ettikten sonra Beytu'l-Makdis'e yönelerek namaz kıldı. Sonra Allah, onu razı olduğu ve peygamberlerinin de yönelmelerini istediği kıbleye çevirdi. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'deyken oluğun bulunduğu tarafa yönelerek namaz kılıyırdu. Mekke'ye gelince ise orada bulunduğu müddetçe Makâm'a doğru namaz kıldı. Saîd b. Mansûr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid, (.....) âyetini açıklarken, (.....) kelimesinin manasının dua edilecek yer olduğunu söyledi. el-Ezrakî, Kesîr b. Kesîr b. el-Muttalib b. Ebî Vedâe es-Sehmî'den, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: Hazret-i Ömer, Kâbe'nin üst tarafına bend yaptırmadan önce sel suları Mescid-i Harâm'a Benî Şeybe kapısından giriyordu ve bazen Makâm-ı İbrâhim'i başka yere sürüklüyor, bazen Kâbe'ye doğru yaklaştırıyordu. Ömer b. el-Hattâb'ın hilafeti zamanında Ümmü Neşhel seli (Ümmü Nehşel adlı hanımın evine kadar ulaştığı için bu adı almıştı) Makâm'ı yerinden alıp götürdü ve onu Mekke'nin alt taraflarında buldular. Makâm'ı getirip Kâbe'nin örtülerine bağladılar ve Hazret-i Ömer'e yazıp durumu bildirdiler. Hazret-i Ömer, Ramazan ayında geldiğinde sel sularının Makâm'ın yerini yok ettiğini görünce halkı toplayıp: “Makâm'ın yerini bilen kişinin Allah için söylemesini istiyorum" dedi. Muttalib b. Ebî Vedâa: “Ben bilirim ey müminlerin emiri! Böyle bir şeyin olmasından korktuğum için Makâm ile Rükün arasını, Makâm ile Hicr'in kapısının arasını, Makâm ile Zemzem arasını bir iple ölçmüştüm. O ip evimdedir" deyince, Hazret-i Ömer: “Yanımda otur ve ipi getirt" buyurdu. Muttalib Hazret-i Ömer'in yanında oturup birini göndererek ipi getirtti ve ölçerek şimdiki yerini tesbit ettiler. Hazret-i Ömer halka sorup onlarla istişare edip: “Evet, yeri burasıdır" görüşünü bildirince Makâm'ı getirtti ve altına bir yapı yapıp üzerine de Makâm'ı yerleştirdi. Şimdi Makâm, o zaman yerleştirildiği yerde durmaktadır. el-Ezrakî, Süfyân b. Uyeyne tarikiyle Habîb b. Ebi'l-Eşras'tan bildirir: Hazret-i Ömer, Mekke'nin üst tarafında bendi yapmadan önce Ümmü'l-Eşhel seli olmuş ve Makâm'ı yerinden sökmüştü. Kimse Makâm'ın yerini tam olarak bilmiyordu. Hazret-i Ömer gelince: “Makâm'ın yerini kim biliyor?" diye sordu. Muttalib b. Ebî Vedâa: “Ben biliyorum ey müminlerin emiriî Böyle bir şeyin olmasından korktuğum için Hicr, Rükün ve Kâbe ile arasını bir iple ölçüp yerini tesbit etmiş" cevabını verince, Hazret-i Ömer: “İpi getir" dedi. Muttalib ipi getirip Makâm'ın yerini tesbit ettiler ve şimdiki yerine yerleştirdiler. O zaman Hazret-i Ömer (Mekke'nin üst tarafına) bend yaptı. Süfyân der ki: “Hişâm b. Urve, babasından şöyle bildirdi: Makâm, Kâbe'nin yanındaydı. Makâm'ın asıl yeri şimdiki yeridir. Bundan başka bir yerde olduğunu söyleyenler yanlış söylemiştir." el-Ezrakî bildiriyor: İbn Ebî Muleyke der ki: “Makâm'ın yeri, şimdiki bulunduğu yerdir. Cahiliye döneminde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer zamanında da aynı yerdeydi. Ancak Hazret-i Ömer zamanında sel onu yerinden sökünce onu Kâbe'nin içine koydular, Hazret-i Ömer gelince insanların da bulunduğu bir ortamda onu tekrar yerine koydu. Beyhakî, Sünen'de, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Makâm, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Hazret-i Ebû Bekr zamanında Kâbe'ye yapışıktı. Daha sonra Hazret-i Ömer onu geri çekti." İbn Sa'd, Mücâhid'den bildiriyor: Hazret-i Ömer: “Makâm'ın olduğu yeri kim biliyor?" diye sorunca, Ebû Vedâa b. Dubayra es-Sehmî: “Ben biliyorum. Kapı, Hicr, Haceru'l-Esved ve zemzem ile arasını ölçüp yerini tesbit etmiştim" cevabını verdi. Hazret-i Ömer: “O zaman onu veriniz" deyip Makâm'ı alarak Ebû Vedâa'nın tarif ettiği ve bu gün de bulunduğu yere yerleştirdi. el-Cenedî ve İbnu'n-Neccâr, Câbir b. Abdillah'tan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Kabe'yi yedi şavt tavaf edip Makâm'ın ardında iki rekat namaz kılan ve zemzem suyundan içenin günahları ne kadar olursa olsun, Allah günahlarını bağışlar." el-Ezrakî, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden, (İbn Amr'dan) Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Kişi, tavaf yapmak için çıktığında rahmete garkolmaya yönelmiş olur. Mescid-i Haram'a girince rahmete garkolmuş olur. Sonra her adım atışında Allah ona beş yüz sevap yazar, beş yüz günahını siler, makamı da beş yüz derece yükseltilir. Tavafı bitirip, Makâm-ı İbrâhim'in arkasında iki rekat namaz kılarsa, günahları silinip annesinden doğduğu günkü gibi olur, Hazret-i İsmâil'in soyundan olan on köleyi azad etmiş gibi sevap alır ve Rükün'de onu bir melek karşılayıp: «Kalan zamanında amel yapmaya devam et. Geçen zamanda yeterli derecede amel yaptın» der. Aynı zamanda bu kişi ailesinden yetmiş kişiye şefaatçi olur."' Ebû Dâvûd'un bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Fetih günü Mekke'ye girdiği zaman Kâbe'yi tavaf etti ve Makâm'ın ardında iki rekat namaz kıldı." Buhârî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Ebî Evfâ der ki: “Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) umre yaptığı zaman Kâbe'yi tavaf etti ve Makâm'ın ardında iki rekat namaz kıldı." el-Ezrakî, Talk b. Habîb'den bildiriyor: Hicr'de Abdullah b. Amr b. el-Âs ile beraber otururken gölge çekildi ve oturanlar kalktılar. Bu sırada Benî Şeybe kapısından erkek bir yılanın çıktığını gördük. İnsanlar yılanı seyretmeye başladı ve yılan Kâbe'yi yedi şavt tavaf etti, Makâm'ın ardında iki rekat namaz kıldı. Bir onun yanına gidip: “Ey umre yapan! Umre vazifeni yerine getirdin. Buralarda köleler ve kötü insanlar bulunmaktadır. Onların sana bir zarar vermesinden korkarız" dedik. Yılan, başıyla toprak yığıp kuyruğunu onun üzerine koydu ve gökyüzüne yükselip gözden kayboldu. el-Ezrakî, Ebu't-Tufayl'dan bildiriyor: Cahiliye döneminde cinlerden bir kadın Zû Tuvâ denilen yerde ikamet ediyordu. Bu kadının sadece bir oğlu vardı ve kadın bu çocuğu çok seviyordu. Çocuk kavmi arasında değer verilen biriydi. Bu çocuk evlenip hanımının yanına gitti. Yedi gün sonra annesine: “Anneciğim! Yedi gün Kabe'de tavaf yapmak istiyorum" deyince, annesi: “Oğulcuğum! Kureyş'in sefihlerinin sana zarar vermesinden korkarım" karşılığını verdi. Çocuk: “Bana birşey olmamasını umarım" deyince annesi ona izin verdi ve çocuk cin sûretinde Tavaf yapılan yere geldi. Yedi şavt tavaf yapıp Makâm'ın arkasında iki rekat namaz kıldı ve geri dönmek için yola çıktı. Yolda karşısına Sehm kabilesinden bir genç çıkıp onu öldürdü. Mekke'de öyle bir toz çıktı ki dağlar bile görünmez oldu. Ebu't-Tufayl der ki: “Bize bildirildiğine göre bu tozun sebebi, cinlerden büyük birinin öldürülmesi sebebiyle olmuştu." Bu olaydan sonra Sehm kabilesinden, cinler tarafından öldürülmüş birçok kişi yataklarında ölü bulundu. Öldürülenler arasında, gençler dışında yetmiş tane beli bükülmüş ihtiyarda vardı. el-Ezrakî bildiriyor: Hasan el-Basrî der ki: “Allah'ın, Mekke dışında, oraya yönelerek namaz kılınmasını emrettiği bir şehir olduğunu bilmiyorum. Allah: “...Siz de İbrâhim'in Makâmından bir namazgâh edinin..." buyurmaktadır. Denildiğine göre: Mekke'de, şu on beş yerde yapılan dua kabul olunur: Mültezem'in yanında, Altın oluğun altında, Rüknu'l-Yemânî'nin yanında, Safâ'da, Merve'de, Safâ ile Merve arasında, Rükün ile Makâm arasında, Kâbe'nin içinde, Minâ'da, Cem'de (Müzdelife), Arafât'ta ve Cemrelerin atıldığı (şeytanların taşlandığı) üç yerde." "...Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrâtıim ve İsmail'e ahd verdik." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ, âyette geçen (.....) kelimesinin manasının emretmek olduğunu söyledi. İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs, "...Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrâhim ve İsmâil'e ahid verdik" âyetini açıklarken: “Kabe'yi temiz tutmaktan maksat, onu içindeki putlardan temizlemektir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid, "...Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrâhim ve İsmâil'e ahid verdik" âyetini açıklarken: “Kabe'yi temiz tutmaktan maksat, onu içindeki putlardan, şüpheli şeylerden, kötülükten ve pislikten temizlemektir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde, "...Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrâhim ve İsmâil'e ahid verdik" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Putlardan, şirkten ve yalan sözden temizlemek kastedilmiştir. Rüku ve secde edenlerden kasıt ise namaz kılanlardır." İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki: “Kişi ayaktaysa tavaf edenlerden, oturmuşsa kendini ibadete vermişler, namaz kılıyorsa rüku ve secde edenler sınıfına girer." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, Sâbit'ten bildiriyor: Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'e: “Valiye gidip Mescid'ul-Harâm'da yatanları engelemesini söyleyeceğim çünkü uyuyanlar ihtilam oluyor veya konuşuyorlar. Bu konuda ne dersin?" diye sorduğumda, Abdullah şöyle dedi: “Yapma! Bunların durumu İbn Ömer'e sorulduğunda: «Bunlar kendini ibadete verenlerdendir» karşılığını verdi." İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr b. Ebî Mûsa'dan bildiriyor: İbn Abbâs'a namazın mı, yoksa tavafın mı daha faziletli olduğu sorulunca, İbn Abbâs: “Mekke halkı için namaz daha faziletlidir. Başka şehirlerden gelenler içinse tavaf daha faziletlidir" cevabını verdi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: “Bana göre, dışardan gelenlerin tavaf yapması, namaz kılmasından daha sevimlidir." İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'in "Mekke halkı için namaz daha faziletlidir. Başka şehirlerden gelenler içinse tavaf daha faziletlidir" dediğini bildirir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Haccâc der ki: Bu meseleyi Atâ'ya sorduğumda, "Sizin tavaf yapmanız, Mekke halkının ise namaz kılması daha, faziletlidir" cevabını verdi." İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'den bildiriyor: “Hacdan sonra tavaf yapmak, umre yapmaktan daha faziletlidir." Bir lafızda ise şöyle demiştir: “Bana göre, Kâbe'yi tavaf etmen, umre için (mikata) çıkmandan daha sevimlidir." |
﴾ 125 ﴿