142"İnsanlardan bîr kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir" İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, en- Nâsih ve'l-Mensûh'de, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbn Hibbân ve Beyhakî, Sünen'de, Berâ b. Âzib'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicreti sırasında Medine'ye geldiği zaman ilk önce Ensâr'dan dayılarının yanında kaldı. Hicretten sonra on altı veya on yedi ay boyunca kıble olarak Beytu'l- Makdis'e doğru namaz kıldı. Ancak kıblenin Kabe'ye doğru çevrilmesini ve oraya doğru namaz kılmayı da çok istiyordu. Kabe'ye doğru ilk kıldığı namaz da bir ikindi namazı idi. Müslümanlardan bir grupla birlikte yeni kıbleye doğru namaz kılmıştı. Onunla birlikte namazı kılan biri mescitten çıktıktan sonra başka bir mescitte ikindi namazını kılan bir cemaatle karşılaştı. Henüz rükûda idiler. Onlara: “Allah da şahit olsun ki Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte Kabe'ye doğru namaz kıldım" deyince, cemaat namazını bozmadan Beytu'l- Makdis'ten Kâbe'ye doğru döndü. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytu'l-Makdis'e doğru namazı kılması Yahudiler ile Ehli kitabın çok hoşuna gidiyordu. Ancak kıble, Kâbe'ye doğru değiştirilince bu durumu beğenmeyip hoş karşılamadılar. Kıble değişmeden önce, önceki kıbleye göre namaz kılan, daha önceleri şehit düşmüş kişiler vardı. Onların kıldıkları namaz konusunda ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Bunun üzerine: “...Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder" âyeti nazil oldu. İbn îshâk, Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, Berâ'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) önceleri Beytu'l-Makdis'e doğru namazını kılardı. Ancak göğe doğru çokça bakıp Yüce Allah'ın kıbleyi Kabe'ye doğru çevirmesini temenni eder ve bu yöndeki emri bekler dururdu. Sonunda: “Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir..." âyeti nazil oldu. Müslümanlardan bazıları: “Kıblenin değişmesinden önce vefat eden Müslümanların durumu ile daha önce Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığımız namazların hükmünü bilmeyi isterdik" deyince: “... Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder" âyeti nazil oldu. Aklı kıt bazı kimseler (Ehl-i kitâb'dan olanlar): “Daha önceki kıblelerini değiştirmelerine sebep olan ne ki?" diye söylenmeye başlayınca da: “İnsanlardan bir kısım beyinsizler: «Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?» diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir" âyeti nazil oldu. Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Dârakutnî ve Beyhakî, Berâ'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretten sonra on altı veya on yedi ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Ancak Kabe'ye doğru namaz kılmayı arzu eder ve bu yönde bir emrin gelmesi beklentisiyle yüzünü göğe çevirirdi. "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir..." âyeti nazil olunca da namazlarda yönünü Kâbe'ye doğru çevirmeye başladı. Aklı kıt bazı kimseler (Yahudiler): “Daha önceki kıblelerini değiştirmelerine sebep olan ne ki?" diye söylenmeye başlayınca da: “... De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir" âyeti nazil oldu. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, en-Nehhâs, en-Nâsih ve'l- Metısûh'de ve Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Kur'ân'da ilk neshedilen hüküm, kıble konusundaki hükümdür. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettiği zaman Medine ahalisinin çoğu Yahudi idi. Yüce Allah'ın, namazlarda kıble olarak Beytu'l-Makdis'e doğru yönelmeyi emretmesi Yahudileri çok sevindirmişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu emir üzerine on küsur ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldı. Ancak Hazret-i İbrâhim'in kıblesine (Kâbe'ye) doğru namaz kılmayı arzu ederdi. Bunun için de Allah'a dua eder, bu yönde bir emrin inmesi için de göğe bakıp dururdu. Sonrasında: “Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin..." âyeti nazil oldu. Ancak Yahudiler bu yeni emirden rahatsız oldular ve: “Daha önceki kıblelerini değiştirmelerine sebep olan ne ki?" diye söylenmeye başladılar. Bunun üzerine: “...De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir" âyeti nazil oldu. Yüce Allah bu konuda yine: “...Nereye dönerseniz Allah'ın yönü orasıdır.,." buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, en-Nâsih'de, en-Nehhâs ve Beyhakî, Sünen'de, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'deyken, Kâbe hemen yanı başında olmasına rağmen namazları Beytu'l-Makdis'e doğru kılardı. Medine'ye hicretten sonra da on altı ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaya devam etti. Sonrasında Yüce Allah onu Kabe'ye doğru yöneltti." Ebû Dâvud, en-Nâsih'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Kur'ân'da ilk neshedilen hüküm kıble konusundaki hükümdür. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) önceleri namazında, Yahudilerin de kıblesi olan Beytu'l-Makdis'teki kayaya doğru yöneliyordu. Yahudiler, gönderildiği dine iman etsinler, kendisine tabi olsunlar ve ümmi olan Arapları (kıbleye yönelik tartışmalardan yana) rahat bıraksınlar diye hicretten sonra on yedi ay boyunca yine aynı yöne doğru namazlarını kıldı. Sonrasında bu konuda: “Doğu da, batı da Allah'ındır, nereye dönerseniz Allah'ın yönü orasıdır" âyeti ile: “Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu Kitap verilenler, bunun Rab'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir" âyeti nazil oldu." Aynı rivayeti İbn Cerîr de İkrime'den mürsel olarak zikretmiştir. Ebû Dâvud, en-Nâsih'de Ebu'l-Âliye'den bildiriyor: Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) semaya doğru baktı ve Cebrâil'e (aleyhisselam): “Yüce Allah'ın beni Yahudilerin kıblesinden başka bir kıbleye yöneltmesini isterdim" buyurdu. Cebrâil de (aleyhisselam): “Ben de senin gibi bir kuldan öte değilim. Bu konuda bana emredilenden başka sana yardımda bulunamam. Ama Rabbine dua et ve bunu O'ndan dile!" karşılığını verdi. Sonrasında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dilediği konuda Cebrâil (aleyhisselam) bir emir getirir diye semaya bakıp durmaya devam etti. Bunun üzerine: “Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu Kitap verilenler, bunun Rab'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir" âyeti nazil oldu ki âyetle: “Dilediğin konuda yeni bir şey gelir diye devamlı olarak göğe bakıp duruyorsun. O halde namazlarında yönünü Mescid-i Haram'a (Kâbe'ye) doğru çevir. Yeryüzünde her nerede olursanız olun namazlarınızda yönünüzü Kâbe'ye doğru çevirin" deniliyordu. İbn İshâk, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Delâil'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Kıblenin Şam (Beytu'l-Makdis) tarafından Kâbe'ye doğru çevrilmesi, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicretinden on yedi ay sonra, Receb ayında gerçekleşti. Kıblenin değişmesinin ardından Rifâ'a b. Kays, Kurdum b. Amr, Kab b. el-Eşref, Nâfi' b. Ebî Nâfi', Ka'b b. el-Eşref'in müttefiki Haccâc b. Amr, Rabî' b. Ebi'l-Hukayyik ve Kinâne b. Ebi'I-Hukayyik, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelip: “Ey Muhammed! Daha önceki kıbleyi değiştirmenin sebebi nedir? Hâlbuki sen İbrahim'in dini ve yolu üzerinde olduğunu iddia ediyordun! Önceki kıbleye geri dön ki bunu yaparsan getirdiğin dini tasdik eder sana tabi oluruz" dediler. Bu istekleriyle de aslında Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) dininde fitneye sürüklemek istiyorlardı. Bunun ardından şu âyetler nazil oldu: “İnsanlardan bir kısım beyinsizler: «Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?» diyecekler. De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir. Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için sizi mutedil bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahit ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırt etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder. Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir; bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu Kitap verilenler, bunun Rab'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir. Sen, Kitap verilenlere her türlü delili getirsen, yine de kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. And olsun ki, eğer sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, şüphesiz o zaman zulmedenlerden olursun. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler. Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!" Bu âyetlerle de Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) tabi olanlar ile ondan yüz çevirecekleri deneyip belirlemek için böylesi bir değişikliğe gidildiği, Yüce AH ah tarafından ayakları bu yolda sabit kılınanların dışında kalan kişiler için böylesi bir değişikliğin ağır geleceği ifade edilmiştir. Yine daha önceki kıbleye doğru kılınan namazların, bu yönde Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) tasdik edip ona tabi olmanın heba edilmeyeceği ve hepsinin de mükâfatının verileceği bildirilmiştir. Vekî', Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, en-Nâsih'de, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Berâ'dan bildiriyor: “İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler.." âyetinde söz konusu olan insanlar, Yahudi'lerdir." Ebû Dâvud, en-Nâsih'de, Mücâhid'den naklen İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildiriyor: “Kur'ân'da ilk neshedilen hüküm, kıble konusundaki hükümdür. Ardından nazil olan âyetle ilk tutulan oruç şekli (Aşure orucu) neshedildi," Taberânî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberindeki Müslümanlar hicretten sonra on altı ay boyunca Beytu'l- Makdis'e doğru namazlarını kıldılar. Sonrasında kıble, Kâbe'ye doğru değiştirildi." Beyhakî, Delâil'de Zührî'den bildiriyor: Kıble, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den Medine'ye çıkışından on altı ay sonra Receb ayında Beytu'l- Makdis'ten Mescid-i Harâm'a (Kâbe'ye) çevrildi. Öncesinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kılardı ancak kıblenin Kâbe'ye doğru çevrilmesini temenni eder ve göğe bakıp durarak bu yönde bir emrin gelmesini beklerdi. Kıblenin Kâbe'ye doğru çevrilmesinden sonra Yüce Allah: “İnsanlardan bir kısım beyinsizler: «Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?» diyecekler. De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir" âyeti ile sonraki âyetleri indirdi. Kıblenin değişmesinden sonra Yahudiler, Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) kastederek: “Adam memleketini, babasının evini ve geride bıraktıklarını çok özlemiş ki sonunda kıblesini de o tarafa doğru değiştirdi. Nasıl oluyor da bazı zamanlar bir yöne bazı zamanlar da başka bir yöne doğru namaz kılıyorlar?" demeye başladılar. Sahabeden de bazıları: “Daha önce Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılan ve bu şekilde vefat edenlerin namazlarının durumu ne olacak?" diye sormaya başlayınca müşrikler buna sevindi ve birbirlerine: “Muhammed yeni dininde tereddüt etmeye ve karıştırmaya başladı. Sizin dininize geri dönmesi pek yakındır" demeye başladı. Bunun üzerine Yüce Allah söz konusu âyetleri indirdi. İbn Cerîr, Süddî'den bildiriyor: Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) namazlarda kıble olarak Beytu'l-Makdis'ten Mescid-i Haram'a (Kâbe'ye) yönelmesi emri inince bu konuda insanlar üç farklı tavırla karşılık verdiler. Münafıklar: “Bunlara ne oluyor? Bir süredir yöneldikleri kıbleyi bırakıp şimdi faklı bir yönü seçtiler" dediler. Müslümanlar da: “Keşke eski kıbleye doğru namazlarını kılmış ve bu şekilde vefat etmiş kardeşlerimizin durumlarını bilseydik. Acaba Yüce Allah bizlerin ve onların kıldığı namazları kabul etti mi, etmedi mi?" dediler. Yahudiler: “Muhammed memleketini, doğup büyüdüğü yerleri özlemiş olmalı! Şayet bizim kıblede kalmış olsaydı belki de çok zamandır beklediğimiz peygamberimiz kendisi olabilirdi" dediler. Mekke müşrikleri ise: “Muhammed dini konusunda şaşkınlık içinde. Kıblesini sizlere doğru çevirdi. Sizin ondan daha doğru bir yolda olduğunuzu anladı. Dininize girmesi de pek yakındır" demeye başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah, münafıklar konusunda: “İnsanlardan bir kısım beyinsizler: «Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?» diyecekler. De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir. Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için sizi mudetil bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırt etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder" âyetlerini indirdi. Diğerleri için de bundan sonraki âyetleri indirdi. Mâlik, Ebû Dâvud, en-Nâsih'de, İbn Cerîr ve Beyhâkî, Delâil'de Saîd b. el- Müseyyeb'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicretinden sonra on altı ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Bedir savaşına iki ay kala da kıble Kâbe'ye doğru çevrildi." İbn Adiy ve Beyhakî, Sünen ve Delâil'de Saîd b. el-Müseyyeb'den bildiriyor: Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın şöyle dediğini işittim: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicretinden sonra on altı ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Bedir savaşına iki ay kala da kıble Mescid-i Haram'a doğru çevrildi." Ebû Dâvud, en-Nâsih'de Saîd b. Abdilazîz'den bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretten sonra Rabiulevvel ayından diğer yılın Cemaziyelahir ayına kadar (on altı ay) Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldı." İbn Cerîr, Saîd b. el-Müseyyeb'den bildiriyor: “Ensâr, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) henüz Medine'ye gelmeden üç yıl öncesinden Beytu'l- Makdis'e doğru namazlarını kılarlardı. Hazret-i Peygamber de (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettikten sonra on altı ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı." İbn Cerîr, Muâz b. Cebel'den bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettikten sonra on üç ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldı." İbn Cerîr, Enes'ten bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettikten sonra dokuz veya on ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldı. Bir defasında Medine'de öğle namazını kılıyordu. İlk iki rekatını Beytu'l-Makdis'e doğru kıldırdıktan sonra (son iki rekatında) Kâbe'ye doğru döndü. Bunun üzerine Yüce Allah'ın da bildirdiği gibi sefihler: “...Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?" demeye başladılar." Buhârî'nin bildirdiğine göre Enes: “Her iki kıbleye doğru namaz kılanlardan, benden başka hiç kimse hayatta kalmadı" demiştir. Ebû Dâvud, en-Nâsih'de, Ebû Ya'lâ ve Beyhakî, Sünen'de Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kılıyorlardı. "...Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir..."âyeti nazil olduktan sonra Müslümanlardan biri Seleme oğullarının mescidinde Beytu'l-Makdis'e doğru sabah namazını kılan bîr cemaatle karşılaştı. Bunun üzerine rükûda olan cemaate iki defa: “Haberiniz olsun! Kıble Kâbe'ye doğru çevrildi" dedi. Onlar da namazlarını bozmadan rükûda iken yönlerini Kâbe'ye doğru çevirdiler. Mâlik, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, en-Nâsih'de ve Nesâî, İbn Ömer'den bildiriyor: Müslümanlar Kubâ'da sabah namazını kılarken yanlarına biri geldi ve: “Gece vakti Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy indi. İnen vahiyde de namazlarda kıble olarak Kâbe'ye doğru yönelmesi emredildi. Onun için siz de Kâbe'ye doğru dönün" dedi. O sırada cemaat Şam'a (Beytu'l- Makdis) doğru namazını kılmaktaydı. Bu sözün ardından namazlarını bozmadan Kâbe'ye doğru döndüler. Zübeyr b. Bekkâr, Ahbâru'l-Medine'de Osmân b. Abdirrahman'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalkacağı zaman önce kıble konusunda yeni bir emrin gelip gelmeyeceğini görmek üzere az bir beklerdi. Bunun yanında ehli kitabın âdetlerinden olan ve haklarında herhangi bir emir veya yasak bulunmayan bazı şeyleri de yapardı. Bir defasında Mescid'inde öğle namazını kılarken, iki rekatı kıldıktan sonra Cebrail (aleyhisselam) geldi ve Kâbe'ye doğru namazını kıl, anlamında ona işarette bulundu. Cebrâil de (aleyhisselam) Kâbe'ye doğru namaz kıldı. Ardından: “Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir; bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu Kitap verilenler, bunun Rgb'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir"' âyeti nazil oldu. Bu değişimin ardından münafıklar: “Muhammed memleketini ve kavmini çok özlemiş" dediler. Müşrikler de: “Muhammed Kâbe'yi kendisine kıble, bizi de bu işte bir aracı kılmak istiyor. Zira bizim dinimizin onun dininden daha doğru olduğunu anladı" dediler. Yahudiler ise: “Mûsa'nın, Yâkub'un ve diğer peygamberlerin kıblesi olan kıbleyi bırakıp da Mekke'yi kıble olarak edinmenize sebep olan şey nedir? Vallahi siz yolunuzu şaşırmışsınız!" dediler. Müminler de: “Bizlerden önce vefat eden Müslümanlar vardı. Ancak onlarla aynı kıbleye doğru yönelip yönelmediğimizi bilmiyoruz" demeye başlayınca Yüce Allah bu konuda: “İnsanlardan bir kısım beyinsizler: «Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?» diyecekler. De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir. Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için sizi mûtedil bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırdetmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder" âyetlerini indirdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildiriyor: Kıble konusunda Yüce Allah insanları bir bakıma sınadı ve doğru olanı ortaya çıkardı. Ensâr, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye henüz gelmeden iki yıl boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldılar. Allah Resûlü de hicretinden sonra on altı ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldı. Sonrasında Yüce Allah kıbleyi Kâbe'ye, Beytu'l-Harâm'a doğru çevirdi. Kıblenin bu şekilde değişmesinden sonra bazıları: “Önceki kıbleyi bırakıp da yeni bir kıble edinmelerinin sebebi ne ki? Herhalde adam (Muhammed) doğup büyüdüğü yerleri özledi" dediler. Cevap niteliğinde Yüce Allah: “... De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir" âyetini indirdi. Bazıları da: “Eski kıble değiştirilip Beytu'l-Harâm'a doğru çevrildi. Peki, ilk kıbleye doğru yaptığımız ibadetlerin durumu ne olacak?" diye sormaya başlayınca, Yüce Allah: “...Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir" âyetini indirdi. Yüce Allah da samimi bir şekilde kendisine iman edenlerin, takdirlerine teslimiyet gösterenlerin belirlenmesi noktasında kullarını dilediği emirlerle sınayabilir. Kimlerin verdiği emre itaat edeceğini, kimlerin de bu emirlere karşı geleceğini ortaya çıkarabilir. İbn Sa'd ile İbn Ebî Şeybe, Umâra b. Evs el-Ensârî'den bildiriyor: Yatsı namazlarından birini kılarken mescidin kapısına adamın biri gelip durdu ve: “Namazın Kâbe'ye doğru kılınması farz kılındı" dedi. Bunun üzerine bize namazı kıldıran imam Kâbe'ye doğru döndü. Ardından erkekler, kadınlar ve çocuklar da namazlarını bozmadan Kâbe'ye doğru döndüler. İbn Ebî Şeybe ile Bezzâr, Enes b. Mâlik'ten bildiriyor: Namaz kıldığımız sırada Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) münadisi geldi ve: “Kıble Kâbe'ye doğru değiştirildi" dedi. İmam namazın iki rekatını kıldırmıştı. Bu sözün ardından cemaat olarak Kâbe'ye doğru döndük ve kalan iki rekatı oraya doğru kıldık. İbn Sa'd, Muhammed b. Abdillah b. Cahş'tan bildiriyor: “Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte her iki kıbleye de namaz kıldım. Öğle namazını kıldığımız sırada kıble Kâbe'ye doğru çevrildi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda iken Kâbe'ye doğru yönelince biz de arkasında oraya doğru döndük." İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'den bildiriyor: “...O dilediğini doğru yola iletir" âyetinde doğru yola iletmekten kasıt, dilediği kimselere, şüphelerden kurtaracak, dalâlete düşmekten alıkoyacak ve fitnelere maruz kalmaktan koruyacak bir çıkış yolu göstermesidir." Ahmed ve Beyhakî, Sünen'de, Hazret-i Âişe'den naklen bildirdiklerine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ehli Kitab, onların heba edip bizlere ihsan edilen Cuma namazı, onların heba edip bizlere ihsan edilen kıble ve imamımızın ardında «Amin» dememiz konusunda bizleri kıskandıkları kadar hiç bir şey için kıskanmazlar" buyurmuştur. Taberânî, Osmân b. Huneyf'ten bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret etmeden önce Mekkelileri herhangi bir amelle mükellef kılmadan sadece söz ile Allah'a imana, kendisini tasdike, kıble olarak da Beytu'l-Makdis'i kabul etmeye davet ederdi. Ancak yanımıza, Medine'ye hicret ettikten sonra farzlar nazil oldu. Medine dönemi Mekke'nin sözle iktifa edilen dönemini neshetti. Kıble olarak da Beytu'l-Harâm, Beytu'l-Makdis'in geçerliliğini neshetti. Bu şekilde iman hem söz, hem de amelden müteşekkil oldu." Bezzâr ile Taberânî, Amr b. Avf'tan bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettiği zaman bizler yanındaydık. On yedi ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namazlarını kıldı. Daha sonra kıble Kâbe'ye doğru çevrildi." |
﴾ 142 ﴿