146

"Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle İken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş- Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde:

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Kendilerine kitap verilenler Yahudi ile Hıristiyanlardır. Bunlar kitaplarında belirtilen sıfatlarına göre Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olduğunu çocuklarını tanıyıp bildikleri gibi bilirler."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar..." âyetini açıklarken:

“Beytu'l-Harâm'ın kıble olduğunu bilirler" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Rabî':

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar..." âyetini açıklarken:

“Beytu'l-Harâm'ın kendilerine emredilen kıble olduğunu bilirler" demiştir. "...Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler" âyetini açıklarken de:

“Kıble gerçeğini gizlerler" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler" âyetini açıklarken:

“Bir kısım kimselerden kasıt kitap ehlidir. Bunlar, ellerindeki Tevrat ve İncil'de yazılı olduğu halde Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak geçtiği gerçeğini gizlerler" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar..."  âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Medine'de sonradan Müslüman olan Ehl-i kitâb'dan bazılarının şöyle dediği söylenir:

“Allah'a yemin olsun ki kitaplarımızda bahsedilen sıfatlarından Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olduğunu çocuklarımızı bildiğimizden daha iyi bilirdik. Daha iyi bilirdik; zira bizim arkamızdan kadınlarımızın neler çevirdiğini bilemeyiz."

Sa'lebî, Süddî es-Sağîr vasıtasıyla İbn Cüreyc'den, o da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman Ömer b. el- Hattâb, Abdullah b. Selâm'a:

“Ey Abdullah! Yüce Allah, Peygamberine:

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar..." âyetini indirdi. Bahsedilen bu tanıma konusunda ne dersin?" diye sordu. Abdullah şöyle dedi:

“Ey Ömer! Kendi çocuğumu çocukların arasındayken nasıl tanıyıp biliyorsam, onu da ilk gördüğümde öyle tanıyıp bildim. Ayrıca ben Muhammed'i kendi çocuğumdan daha iyi tanıyorum." Ömer:

“Bu nasıl olabilir?" diye sorunca, Abdullah:

“Allah'ın Resûlü olduğuna ve hak bir peygamber olarak gönderildiğine şehadet ederim. Zira Yüce Allah Kitab'ımızda onun sıfatlarını anlattı. Çocuğuma gelince ise kadınlarımızın bizim arkamızdan neler çevirdiğini bilemeyiz" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ömer ona:

“Ey İbn Selâm! Allah seni muvaffak kılsın!" dedi.

Taberânî, Selmân el-Fârisî'den bildiriyor:

“Hak olan dini aramaya çıktığım süreçte Ehl-i kitâb'dan olan bazı rahiplerle birlikte oldum. Yüce Allah:

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar.." buyurur. İşte onlarla kaldığım süre İçinde: «Bu zaman bir Peygamberin çıkma zamanıdır. Arapların bölgesinden çıkacaktır. Peygamberliğine dair bazı işretleri taşımaktadır ki bunlardan biri de iki omuzu arasında bulunan yuvarlak bir bendir» derlerdi."

146 ﴿