155

"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele"

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Beyhakî, Şuabu'l- îmân'da bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele" âyetini açıklarken şöyle der: Yüce Allah âyette dünya hayatının imtihan yurdu olduğunu ve bu yönde kendilerini sınayıp imtihan edeceğini müminlere bildirir. Sonrasında bunlar karşısında sabretmelerini emretmiş ve:

“...Sabredenleri müjdele" buyurarak bu konuda sabır gösterenlerin mükâfatını vereceğini müjdelemiştir. Yine Allah'ın emirlerine riayet eden ve musibete maruz kaldığında "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" teslimiyetini gösterenlere üç hayırlı hasleti vereceğini bildirmiştir. Ki bunlar da Yüce Allah'ın mağfireti, rahmeti ve doğru yolu bulmadır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da:

“Musibete maruz kaldığında «innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» diyen kişinin Yüce Allah o musibetini giderir, akıbetini güzel kılar ve onu içinde bulunduğu durumdan daha hayırlı bir duruma getirir" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele" âyetini açıklarken:

“Denenecek olanlar Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıdır" demiştir.

Süfyân b. Uyeyne, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da Cübeybir'den bildiriyor: Adamın biri Dahhâk'a bir mektup yazıp, "Onlar, başlarına bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz» derler" âyetinin kişiye özel mi yoksa genel mi olduğunu sordu. Dahhâk:

“Ayet takvaya tutunan ve farzları yerine getiren herkesi muhatap almaktadır" cevabını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar, başlarına bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz» derler. İşte Rableri katından mağfiret ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır" âyetlerini açıklarken der ki:

“Burada denenecek kişilerden kasıt müminlerdir. Böylesi musibetlere sabreden kişilerin de Cennetle müjdelendiği ifade edilmiştir. Musibetler anında Allah'ın emir ve takdirlerine sabreden kişilerin de Rableri tarafından bağışlanacakları, Allah'ın merhametiyle Cehennem azabından emîn olacakları bildirilmiştir. Musibet anlarında Allah'a ait olduklarını ve tekrar O'na döneceklerini ikrar edip teslimiyet gösterenlerin de doğru yolda oldukları dile getirilmiştir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Recâ b. Hayve:

“...Ürünlerden eksilterek deneriz..." âyetini açıklarken:

“Öyle bir zaman gelir ki her bir hurma ağacı ürün olarak sadece bir tane hurma vermeye başlar" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Recâ b. Hayve kanalıyla Ka'b'dan benzerini zikreder.

Taberânî ile İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ümmetime daha önce hiçbir ümmete verilmeyen bir şey verildi. O da bir musibet karşısında «înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» demeleridir" buyurmuştur.

Vekî', Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor:

“Bu ümmete daha önce hiçbir peygambere verilmeyen bir şey verildi. Daha önce verilecek olsaydı Yâkub'un (aleyhisselam): «...Vah! Yûsuf'a vah!» dediği anda verilirdi. O da: «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (=Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz)» sözüdür."

Beyhakî'nin lafzı ise şöyledir: Bu ümmet dışında önceki hiçbir ümmete istircâ' verilmiş değildir. Baksana Yâkub (aleyhisselam) bu, söz yerine:

“...Vah! Yûsuf'a vah!" demiş.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“Onlar, başlarına bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz» derler. İşte Rableri katından mağfiret ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır" âyetlerini açıklarken şöyle der:

“Bir musibetle karşılaştığı zaman Yüce Allah tarafından kendisine üç şeyin, yani mağfiret, rahmet ve doğru yolun verilmesini haketmek isteyen kişi «Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz» demekten geri durmasın. Zira Allah'a dayanmayan hiçbir güç ve kuvvet olamaz. Kişinin, Yüce Allah'ın kendisine vaat ettiği bir hakkı olduğu zaman Allah'ın bu hakkı mutlaka vereceğini de görecektir."

Vekî', Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâu'de, İbnu'l- Münzir, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da bildirdiğine göre Ömer b. el- Hattâb:

“Onlar, başlarına bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz» derler. İşte Rableri katından mağfiret ve merhamet onlaradır..."  âyetlerini okuduktan sonra:

“(Sabra karşı mükâfatta) Bu ne güzel denkliktir!" dedi. Ardından âyeti:

“...Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır" diyerek tamamladı ve:

“Bu ne güzel ilavedir!" dedi.

İbn Ebi'd-Dünya ile Beyhakî, Amr b. Şuayb'tan, o babasından, o da Abdullah b. Amr'dan bildiriyor:

“Dört haslet var ki bunlara sahip olan kişiye Yüce Allah Cennette bir ev inşa eder. Birincisi kişinin tüm işlerinin başı ve özünün "Lâilâhe illalah" olmasıdır. İkincisi başına bir musibet geldiği zaman "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (=Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz)" demesidir. Üçüncüsü kendisine bir nimet verildiği zaman "Elhamdülillah" demesidir. Dördüncüsü de bir günah işlediği zaman:

“Estağfirullah" demesidir."

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâu'de Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)". "Uğradığı musibete sabredip en güzel bir şekilde onu bertaraf eden kişiye Yüce Allah, katında üç yüz derece yazar. Her iki derece arası da yer ile gök arası kadardır" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâu'de Yûnus b. Yezîd'den bildiriyor: Rabîa b. Ebî Abdirrahman'a:

“Sabrın üst seviyesi nedir?" dîye sorduğumda:

“Kişinin musibete maruz kalmış halinin, musibete maruz kalmadan önceki hali gibi olmasıdır" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, î'tibâr'da Ömer b. Abdilazîz'den bildiriyor: Süleymân b. Abdilmelik, oğlunun vefatı üzerine bana:

“Mümin maruz kaldığı musibetin acısını hissedemeyecek derecede sabredebilir mi?" diye sorunca:

“Ey müminlerin emiri! Elbette ki sevdiğin şeyler ile hoşlanmadığın şeyler yanında bir olmayacaktır. Ancak sabır, müminin dayanağıdır" karşılığını verdim.

Ahmed, İbn Mâce ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Hüseyn b. Ali'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah, başından bir musibet geçip de daha sonra onu hatırladığında «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» diyen kişiye, musibetin üzerinden hayli zaman geçmiş olsa dahi başına geldiği günkü gibi bir ecir verir" buyurmuştur.

Saîd b. Mansûr ile Ukayiî, ed-Du'afâ'da Hazret-i Âişe'den benzerini zikreder.

Hakîm et-Tirmizî'nin Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kişi bir nimeti, çok önceden verilmiş olsa dahi sonradan tekrar anıp onun için Allah'a hamdettiği zaman Yüce Allah onun sevabını yeni baştan verir. Yine kişi bir musibeti, çok önceden başına gelmiş olsa dahi sonradan tekrar anıp «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» dediği zaman Yüce Allah onun ecir ve sevabını yeni baştan verir. "

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâu'de, Saîd b. el-Museyyeb'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kim bir musibete kırk yıl sonrasında bile «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» derse, sanki yeni başına gelmiş gibi Yüce Allah onun ecir ve sevabını verir" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünya, Ka'b'dan bildiriyor:

“Kim bîr musibeti kırk yıl sonrasında bile andığı zaman «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» derse, sanki yeni başına gelmiş gibi Yüce Allah onun sevabını yeniden verir."

Ahmed ile Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Ümmü Seleme'den bildiriyor: Bir defasında Ebû Seleme yanıma geldi ve şöyle dedi:

“Allah Resûlü'nden (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiğim şu söz beni çok sevindirdi:

“Bir Müslüman musibete uğradığı zaman «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» deyip: «Allahım! Bu musibete sabrımın ecrini ver ve daha hayırlı bir durum ihsan et» diye dua ettiği zaman Allah mutlaka bu dileğini yerine getirir."

Ebû Seleme'nin bu sözünü aklımda tuttum. Daha sonra vefat ettiğinde "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" deyip:

“Allahım! Bu musibete sabrımın ecrini ver ve ondan (Ebû Seleme'den) daha hayırlı birini ihsan et" diye dua ettim. Sonra kendi kendime Ebû Seleme'den daha hayırlı birini nereden bulacağım, diye düşündüm. Ancak Yüce Allah, Ebû Seleme'den daha hayırlı birini, Allah Resûlü'nü (sallallahü aleyhi ve sellem) bana eş olarak ihsan etti.

Müslim, Ümmü Seleme'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bir Müslüman musibete uğradığı zaman. «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Allahım! Bu musibete sabrımın ecrini ver ve daha hayırlı bir durum ihsan et» diye dua ettiği zaman Allah mutlaka bu musibetten dolayı ecrini verir ve daha hayırlı bir durum ihsan eder" buyurduğunu işittim. Kocam Ebû Seleme vefat ettiği zaman Allah Resûlü'nün buyurduğu gibi dua ettim. Bunun üzerine Yüce Allah, Ebû Seleme'den daha hayırlı birini, Allah Resûlü'nü (sallallahü aleyhi ve sellem) bana eş olarak ihsan etti.

Ahmed, Tirmizî ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Bir kulun çocuğu vefat ettiği zaman, Yüce Allah meleklere:

“Kulumun çocuğunun ruhunu teslim aldınız mı?" diye sorar. Melekler:

“Evet, aldık" derler. Yüce Allah:

“Onun kalbinden bir parçayı mı kopardınız?" diye sorunca, melekler:

“Evet!" derler. Yüce Allah:

“Peki, kulum bunun karşısında ne dedi?" diye sorunca, melekler:

“Sana hamdetti ve innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn, dedi" derler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“O zaman bu kuluma Cennette bir ev inşa edin ve adını "Hamd evi" olarak koyun" buyurur.

Taberânî'nin, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ölüm kişiyi üzer. Onun için bir kardeşinizin vefat haberi geldiği zaman:

“Biz Allah'a aidiz ve tekrar ona döneceğiz. Dönüp dolaşıp yine Rabbimize varacağız" deyin."

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâüde Ebû Bekr b. Ebî Meryem'den bildiriyor: Hocalarımızdan işittiğime göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Musibete maruz kalmış kişileri bir üzüntü kaplar ve halleri görünüşleri bozulur. Ancak bazıları musibete maruz kalmış bu kişilerin yanına uğrar da «Biz Allah'a aidiz ve tekrar ona döneceğiz» derler. Bunu dedikleri için de musibete maruz kalmış kişilerden daha fazla ecir kazanırlar."

Taberânî zayıf bir senedle Ebû Umâme'den bildiriyor: Bir defasında Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakkabısının bağı kopunca:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Yanında olanlar:

Resûlallah! Bu bir musibet midir ki?" diye sorunca:

“Müminin başına gelen hoşlanmadığı her bir şey musibettir" karşılığını verdi.

Bezzâr zayıf bir senedle ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Birinizin ayakkabısının bağı koptuğu zaman bile «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» desin. Zira bu da bir musibettir" buyurmuştur.

Bezzâr, zayıf bir senedle Şeddâd b. Evs'ten merfû Hâdis-i şerif olarak aynısını zikreder.

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâu'de, Şehr b. Havşeb'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ayakkabısının bağı kopan kişi de «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» desin. Zira bu da bir musibettir" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe ile İbn Ebi'd-Dünya, Avn b. Abdillah'tan bildiriyor: İbn Mes'ûd yürürken ayakkabısının bağı kopunca:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Ona:

“Böylesi bir şey için bile istircâ' mı ediyorsun?" diye sorulunca:

“Bu da bir musibettir" karşılığını verdi.

İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abdullah b. Ahmed, ez- Zühd'e zevâid olarak, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin, Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre bir defasında Ömer b. el-Hattâb'ın ayakkabısının bağı kopunca:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Kendisine:

“Ne oldu?" diye sorulunca:

“Ayakkabımın bağı koptu ki hoşuma gitmedi. Kişinin hoşuna gitmeyen bir şey de onun için bir musibettir" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Kısar el-Emel'de ve Deylemî, Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakkabısına demirden bir kıbal (parmak halkası) alan birini görünce:

“Emellerini bayağı uzun tutmuşsun. Birinizin ayakkabı bağı koptuğu zaman «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» derse Rabbinin mağfiretini hidayetini ve merhametini hakkeder ki bir kişi için bunlar; dünyadaki tüm şeylerden daha hayırlıdır" buyurdu.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâüde, İkrime'den bildiriyor: Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) lambası sönünce:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Yanındakiler:

Resûlallah! Bu da bir musibet midir ki?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet! Müslümana eziyet veren her şey bir musibettir ve kişi bundan dolayı ecrini alır" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Abdulazîz b. Ebî Revvâd'dan bildiriyor: Bana ulaşana göre lambası sönen Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) istircâ' etti ve:

“Kişiye eziyet veren her şey bir musibettir" buyurdu.

Taberânî ile Semmûyeh, Fevâid'de, Ebû Umâme'den bildiriyor: Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) yürüdüğümüz bir sırada ayakkabısının bağı koptu ve:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Adamın biri:

“Bir bağ için mi (bunu söylüyorsun)?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu da bir musibettir" karşılığını verdi.

İbnu's-Sünnî, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle'de, Ebû İdrîs el-Havlânî'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte yürürken ayakkabısının bağı koptu ve:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Yanındakiler:

“Bu da bir musibet mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)::

“Evetl Mümine eziyet veren her şey bir musibettir" karşılığını verdi.

Deylemî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte yürürken ayak başparmağına bir diken battı. Bunun üzerine istircâ' etmeye ve parmağını üflemeye başladı. Bu şekilde istircâ' ettiğini işitince yanına yaklaşıp baktım. Ancak basit bir şey olduğunu görünce güldüm ve:

Resûlallah! Anam babam sana feda olsun! Bütün bu istircâ'Iar bu diken için miydi?" diye sordum. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) tebessüm etti. Sonra göğsüme vurarak:

“Ey Âişe! Yüce Allah dilerse küçük bir şeyi büyük bir şeye, büyük bir şeyi de küçük bir şeye dönüştürebilir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Hasan'dan bildiriyor:

“Cemaatle bir vakit namazını kaçırdığın zaman istircâ' et; zira bu senin için bir musibettir."

Abd b. Humeyd, Sevvâr b. Dâvud'dan bildiriyor:

“Bir defasında Saîd b. el- Müseyyeb mescide geldi, ancak cemaatle namazı kaçırmıştı. Bundan dolayı istircâ' etmeye başladı ki sesi mescidin dışından duyulabiliyordu."

Abdurrezzâk, Musannef’te ve Abd b. Humeyd'in Hasan'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Asıl sabrın, musibetle ilk karşılaşıldığında gösterilmesi gerekir. Ancak yine de insanoğlu gözyaşına hakim olamaz, kişi kardeşi için üzülebilir" buyurmuştur.

İbn Sa'd, Hayseme'den bildiriyor: Abdullah b. Mes'ûd'a kardeşi Utbe'nin vefat haberi geldiği zaman gözleri yaşardı ve:

“Bu (gözyaşı) Yüce Allah'ın ihsan ettiği bir rahmettir. İnsan da ona hakim olamaz" dedi.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğu için ağlayan bir kadınla karşılaşınca ona:

“Allah'a karşı takvalı ol ve sabret" buyurdu. Ancak kadın:

“Sen benim çektiğimi nereden bileceksin?" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oradan ayrılınca, kadına:

“O kişi Allah Resûlüydü" denildi. Kadın bunu duyunca ölecek gibi oldu ve Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) peşinden gitti. Evine geldiğinde kapıda kimseler yoktu. Yanına girdi ve:

Resûlallah! Seni tanıyamadım" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona:

“Asıl sabrın, musibetle ilk karşılaşıldığında gösterilmesi gerekir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Mâce ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müslüman bir anne babanın henüz ergenlik çağına ermeyen üç çocuğu vefat ederse; bu çocuklar Cehennem ateşine karşı anne-babalarına sağlam bir kale gibi olurlar" buyurdu. Ebû Zer:

Resûlallah! Benim bu şekilde iki çocuğum vefat etti" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İki çocuk için de aynı durum geçerlidir" buyurdu. Kur'ân hafızlarının başı olan Ebu'l-Münzir:

Resûlallah! Benim de bu şekilde bir çocuğum vefat etti" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bir çocuk için de aynı durum geçerlidir ancak bu, vefatın ilk anında gösterilen sabır içindir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Kureyb b. Hassân'dan bildiriyor: Bizlerden bir adam vefat edince babası vefatına aşırı bir şekilde üzüldü. Bunun üzerine Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından Havşeb adında biri adama şöyle dedi: Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberken şahit olduğum öylesi bir hadiseyi size anlatayım. Adamın biri oğluyla beraber Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelirdi. Bir gün oğlu vefat edince ona aşırı bir şekilde üzüldü. Onun yokluğunu fark eden Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Filan adama ne oldu?" diye sorunca:

Resûlallah! Yanına gelirken beraberinde getirdiği oğlu vefat etti" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adamla karşılaşınca ona:

“Ey filan! Oğlunun diğer bütün çocuklardan daha sağlam olmasını istemez misin ? Oğlunun diğer bütün çocuklardan daha canlı olmasını istemez misin? Oğlunun orta yaşlılar içinde en iyi kişi olmasını istemez misin? Veya sana: «Senden alınan bu oğluna karşılık Cennete gir" denilmesini istemez misin?» buyurdu.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Nesâî, Hâkim ve Beyhakî, Şuabül-îman'da, Muâviye b. Kurra'dan, o da babasından bildiriyor: Adamın biri oğluyla birlikte Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelirdi. Bir gün Allah Resûlü, adama:

“Oğlunu seviyor musun?" diye sordu. Adam:

Resûlallah! Onu sevdiğim gibi Allah da seni sevsin" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir süre adamın gelmediğini fark edince:

“Filanın oğluna ne oldu?" diye sordu. Ashab:

“Öldü" karşılığını verdiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğun babasıyla karşılaşınca ona:

“Cennet kapılarından birinin açılmasını istediğin zaman bu çocuğunun sana kapıyı açmak için koşmasını istemez miydin?" buyurdu. Oradakiler:

Resûlallah! Bu durum sadece onun için midir yoka bizim için de geçerli midir?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bilakis hepiniz için geçerlidir" karşılığını verdi.

Buhârî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah şöyle buyurur:

“Dünyada iken sevdiği birinin ruhunu aldığımda sabredip karşılığını benden bekleyen kuluma katımda vereceğim mükâfat Cennetten başkası değildir" buyurmuştur.

Mâlik, Muvattâ'da ve Beyhakî, Şuabu'l-'İman'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“M«mm, Yüce Allah'ın huzuruna tüm günahları silinmiş, tertemiz bir şekilde çıkana kadar dünyada iken çocukları ve sevdiklerinden yana devamlı olarak musibetlere maruz bırakılır" buyurmuştur.

Ahmed ile Taberânî'nin Ukbe b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Çocuklarından üç tanesinden (ölümle) mahrum bırakılan kişi, sabredip bunun karşılığını Allah'tan beklediği müddetçe Cenneti hakeder" buyurmuştur.

Bezzâr ve Hâkim, Bureyde'den bildiriyor: Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındayken Ensar'dan bir kadının oğlunun öldüğü ve kadının buna çok üzüldüğü haberi getirildi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte kadının yanına gitti. Yanına girip:

“Bana üzgün olduğunu söylediler" buyurdu. Kadın:

“Kimsem yokken ve doğan bütün çocuklarım ölüyorken nasıl üzülmeyeyim!" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Asıl kimsesi olmayanlar, çocukları hayatta kalanlardır! Çocuklarından üç tanesi ölüp de sabredip karşılığını Allah'tan bekleyen kadın Cenneti hakeder" buyurdu. Orada bulunan Ömer:

“Peki, ya iki çocuğu ölürse?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İki çocuk için de aynı şey geçerlidir" karşılığını verdi.

Mâlik, Muvattâ'da Ebu'n-Nadr es-Sülemî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müslümanlardan birinin üç çocuğunun ölmesi durumunda sabreder ve bunun karşılığını Allah'tan beklerse bu çocuklar Cehennem ateşine karşı onun kalkanı olurlar" buyurdu. Kadının biri:

“Ya iki çocuğu?" diye araya girince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Veya iki çocuğu ölürse..." karşılığını verdi.

Ahmed ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Câbir'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Üç çocuğu ölüp de sabrdip karşılığını Allah'tan bekleyen kişi Cennete girer" buyurduğunu işittim. " Resûlallah! Peki, iki çocuğu ölen kişi?" diye sorduğumuzda:

“İki çocuğu ölen kişi için de aynı şey geçerlidir" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâüde, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Üç çocuğu ölüp de sabredip karşılığını Allah'tan bekleyen kişi Cennete girer" buyurdu. Kadının biri:

“Peki, iki çocuğu ölen kişi?" diye sorunca:

“İki çocuğu ölen kişi için de aynı şey geçerlidir" karşılığını verdi.

Ahmed, Muâz b. Cebel'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Üç çocuğu ölen Müslüman bir anne babayı, Yüce Allah onlara merhametinden dolayı Cennetine sokar" buyurdu. Ashab:

Resûlallah! Peki, ya iki çocuğu ölenler?" diye sorunca:

“İki çocuğu ölenler için de aynı şey geçerlidir" buyurdu. "Peki, ya bir çocuk?" dediklerinde, yine:

“Bir çocuk için de geçerlidir" karşılığını verdi. Sonra şöyle buyurdu:

“Canım elinde olana yemin olsun ki çocuğunu düşüren bir anne şayet sabreder ve karşılığını Allah'tan beklerse, çocuk göbek bağıyla onu Cennete doğru çeker. "

Taberânî, Câbir b. Semure'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Üç çocuğunu toprağa veren ve sabredip karşılığını Allah'tan bekleyen kişi Cenneti hakeder" buyurdu. Ümmü Eymen:

“Ya iki çocuğunu toprağa veren?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İki çocuğu ölen kişi için de aynı şey geçerlidir" buyurdu. "Peki, ya bir çocuk?" deyince, yine:

“Bir çocuk için de geçerlidir" buyurdu.

Ahmed, İbn Kâni', Mu'cemu's-Sahâbe'de ve İbn Mende, Ma'rife'de Havşeb el-Himyerî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Çocuğu ölüp de sabreden ve karşılığını Allah'tan bekleyen kişiye: «Senden aldığımıza karşılık Cennete gir» denilir" buyurmuştur.

Nesâî, İbn Hibbân, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Ebû Selmâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Lâ ilahe illallah, Allahu Ekber, Sübhânallah, Elhamdülillah demek ile sâlih çocuğu vefat eden bir müminin Allah rızasını umarak buna sabretmesi Mizan'da ağır gelmeleri bakımından öylesine güzeldirler kil"

İbn Ebi'd-Dünya, el-Azâü de ve Beyhakî, En es'ten bildiriyor: Osmân b. Maz'ûn'un bir oğlu ölünce ona çok üzüldü. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Cennetin sekiz, Cehennemin de yedi kapısı vardır. Bu kapılardan hangisine gelsen vefat eden bu oğlunun yanında olmasını ve kemerinden tutup Allah katında sana şefaatçi olmasını istemez misin?" buyurunca, Osmân:

“Tabi ki isterim" dedi. Oradaki Müslümanlar:

Resûlallah! Bizim de ölen çocuklarımız var. Osmân için bu söylediklerin bizim için de olacak mı?" diye sorduklarında, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sabreden ve karşılığını Allah'tan bekleyenler için tabi ki olacak" karşılığını verdi.

Nesâî'nin İbn Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah, insanlardan en sevdiği yakınlarını aldığı zaman sabreden ve karşılığını Allah'tan bekleyenler için mükâfat olarak Cennetten daha aşağısını vermez" buyurmuştur.

Ebû Nuaym, Hilye'de Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Üç haslet vardır ki bu üçünü taşıyan kişi akıllı kişidir. Taşımayan kişi de akıllı biri değildir. Bu üç şey de Allah'ı en güzel şekilde tanımak, Allah'a en güzel şekilde itaat etmek ve Allah rızası için en güzel şekilde sabretmektir. "

İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şıhhîr, oğlu Abdullah öldüğü zaman dışarıya güzel giysilerini giymiş bir şekilde çıktı. Oğlu öldüğü halde neden böyle yaptığı sorulunca da şöyle karşılık verdi:

“Yüce Allah bu musibetime karşı bana üç hasleti vaat etti ki her biri benim için tüm dünyadan daha iyidir. Yüce Allah:

“Onlar, başlarına bir musibet geldiği zaman:

“Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz" derler. İşte Rableri katından mağfiret ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır" buyurur. Böyle iken kendimi musibete teslim mi edeceğim!"

155 ﴿