164"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır" İbn Ebî Hâtim ile İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Kureyşliler, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah'a dua et de düşmanlarımıza karşı güçlü olmamız için Safâ tepesini bizim için altın yapsın" dediklerinde, Yüce Allah vahiyle: “Onların istediklerini verir, Safâ tepesini altına dönüştürürüm. Ancak buna rağmen yine küfürlerinde devam ederlerse onları hiç kimseye yapmadığım bir şekilde cezalandırırım" karşılığını verdi. Buna karşılık Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Rabbim! Beni kavmimle baş başa bırak. Ben onları gün be gün İslam'a davet ederim" buyurdu. Bunun üzerine: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır" âyeti nazil oldu. Bu âyetle Yüce Allah: “Safâ tepesinin altına dönüşmesinden daha büyük deliller varken hâlâ nasıl Safâ tepesine yönelik böylesi bir istekte bulunurlar" demek istemiştir. Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Kureyşliler, Yahudilere: “Musa'nın gösterdiği mucizelerden bahsedin" dediklerinde, Yahudiler Mûsa'nın (aleyhisselam) asası ve elinin görenlere ışık saçması (yed-i beydâ) mucizelerini anlattılar. Hıristiyanlara da îsa'nın (aleyhisselam) gösterdiği mucizeleri sorduklarında da Hıristiyanlar, Allah'ın izniyle anadan doğma körlerin gözünü açtığından, alaca hastalarını iyileştirdiğinden ve ölüleri dirilttiğinden bahsettiler. Bunun üzerine Kureyşliler Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah'a dua et de yakînimizin artması ve düşmanlarımıza karşı güçlü olmamız için Safâ tepesini bize altın yapsın" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbinden bunu istediğinde, Yüce Allah: “Bu isteklerini yerine getiririm, ancak yine yalanlamaya devam ederlerse onları hiç kimseye yapmadığım bir şekilde cezalandırırım" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Beni kavmimle baş başa bırak. Ben onları gün be gün İslam'a davet ederim" buyurdu. Bunun üzerine: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır" âyeti nazil oldu. Burada, göklerin ve yerin yaratılması, gece ile gündüzün biribiri peşinden gelmesi Safâ tepesinin altına dönüştürülmesinden daha büyük bir mucize olduğu ifade edilmiştir. Vekî', Firyâbî, Âdem b. Ebî İyâs, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Ebu'd-Duhâ'dan bildiriyor: “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O Rahmân'dır, Rahîm'dir" âyeti nazil olduğunda müşrikler: “Muhammed, "Sizin ilahınız bir tek ilahtır..." diyor! Şayet doğru söylüyorsa bize bir mucize göstersin" dediler. Bunun üzerine: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır" âyeti nazil oldu. Yüce Allah bu sayılanların düşünenler için yeteri kadar delil teşkil ettiğini vurgulamıştır. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Atâ'dan bildiriyor: Medine'de: “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O Rahmân'dır, Rahîm'dir" âyeti nazil olduğunda Mekke'de müşrikler: “Tek bir ilah bütün insanlara nasıl yeter?" demeye başladılar. Bunun üzerine: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır" âyeti nazil oldu. Bu âyetlerle de insanların ilahının tek bir ilah olduğu, her şeyin ilahı olduğu gibi her şeyin yaratıcısı da olduğu bildirilmiştir. Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, "...Gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde..." âyeti konusunda Seimân'dan bildiriyor: “Geceden Şerâhîl adında bir melek sorumludur. Gece vakti geldiği zaman elindeki siyah bir boncuğu batı tarafından salar. Güneş bu siyah boncuğu gördüğü zaman göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolur. Kendisine de bu siyah boncuğu görmeden de batmaması emredilmiştir. Bu siyah boncuk Herâhîl adında diğer bir melek gelinceye kadar havada asılı durur. Herâhîrin de elinde beyaz bir boncuk bulunur. Elindeki bu beyaz boncuğu doğu tarafına asar. Şerâhîl beyaz boncuğu görünce kendi siyah boncuğunu geri çeker. Güneş de beyaz boncuğu görür görmez doğar. Ki beyaz boncuğu görmeden doğmaması emredilmiştir. Güneş doğunca da gündüz gelmiş olur." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: “...İnsanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde ,.." âyetini açıklarken: “Metinde geçen 'fulk'ten kasıt gemidir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “...Yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında..." âyetini açıklarken: “Yaymadan kasıt yaratmadır" demiştir. Hâkim'in Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “El ayak çekildiği zaman (gece) dışarıya çıkmalarınızı azaltın. Zira Yüce Allah mahlûkatından dilediklerini bu vakitlerde ortalığa yayar" buyurmuştur. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Rüzgârları yönlendirmesinde..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Yüce Allah dilerse bunları yağmur getiren rahmet rüzgarları kılar. Dilerse de ceza olarak yağmura sebep olmayan şiddetli rüzgarlar kılar." İbn Ebî Hâtim, Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: “Kur'ân'da rüzgar, (.....) şeklinde çoğul siygasıyla geçtiği yerlerde rahmeti ifade der. (.....) şeklinde tekil siygasıyla geçtiği yerlerde ise azabı ifade der." İbn Ebî Şeybe, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: Rüzgara sövmeyin; zira rüzgar Yüce Allah'ın esintilerinden bir esintidir. Yüce Allah: “...Rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır" buyurur, Bunun yerine rüzgarı gördüğünüz zaman şöyle deyin: “Allahım! Senden bu rüzgarın hayırlarını, getirdiği ve gönderildiği şeylerin hayırlısını dileriz. Bu rüzgarın şerrinden, getirdiği ve gönderildiği şeylerin de şerrinden sana sığınırız." İbn Ebî Hâtim, Abdullah b. Şeddâd b. el-Had'den bildiriyor: “Rüzgar, Yüce Allah'ın esintilerinden bir esintidir. Onun için rüzgarla karşılaştığınız zaman Yüce Allah'tan hayrını dileyin ve şerrinden de O'na sığının." İbn Ebî Hâtim, Abde'den, o da babasından bildiriyor: “Bazı rüzgarlar rahmet, bazı rüzgarlar da azab getirir. Rüzgar çıktığını gördüğünüz zaman: “Allahım! Bu rüzgarı rahmet rüzgarları kıl! Azab rüzgarları kılma!" diye dua edin." Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Su ile rüzgar Allah'ın ordularından iki ordudur. Ancak rüzgar Yüce Allah'ın en büyük ordusudur." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Rüzgarın iki kanadı ve kuyruğu vardır" demiştir. Ebû Ubeyd, İbn Ebi'd-Dünya, Kitâbül-Matar'da, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de İbn Amr'dan bildiriyor: “Rüzgarlar dördü rahmet dördü de azab rüzgarları olmak üzere sekiz çeşittir. Rahmet olanlar nâşirât (yayan), mubeşşirât (müjdeleyen), murselât (gönderilen) ve zâriyat (esip savuran) rüzgarlardır. Azab olanları ise akîm (bereketsiz), sarsar (uğultulu), âsıf (fırtına) ve kâsıf (kasırga) rüzgarlarıdır. Bunlardan akîm ile sarsar karada, âsıf ile kâsıf ise denizde esen rüzgarlardır." İbn Ebi'd-Dünya ile Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Rüzgarlar dördü rahmet, dördü de azab rüzgarları olmak üzere sekiz çeşittir. Rahmet rüzgarları münşirât, mubeşşirât, murselât ve rehâ rüzgarlarıdır. Azab rüzgarları ise âsıf, kâsıf, akîm ve sarsar rüzgarlarıdır. Bunlardan âsıf ile kâsıf denizde, akîm ile sarsar ise karada esen rüzgarlardır." Ebu'ş-Şeyh, îsa b. îsa el-Hayyât'tan bildiriyor: “Bize bildirilene göre rüzgarlar sabâ, debûr, cenûb, şimâl, nekbâ, harûk ve kâim olmak üzere yedi çeşittir. Sabâ rüzgarı doğudan, debûr batıdan, cenûb kıblenin solundan, şimal kıblenin sağından, nekbâ sabâ ile cenûb arasından, harûk şimâl ile debûr arasından eser. Kâim ise mahlukatm nefeslerinden oluşan bir rüzgar çeşididir." Ebu'ş-Şeyh, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: “Rüzgarın yönleri Kâbe'nin konumuna göre ayarlanmıştır. Yönlerini bilmek istersen sırtını Kâbe'nin kapısına daya. Şemâl rüzgarı solunda kalacaktır ki o da Hicr tarafına denk gelir. Cenub rüzgarı sağında kalacaktır ki o da Hacer-i Esved tarafına denk gelir. Sabâ rüzgarı karşında kalacaktır ki karşıdan Kâbe'nin kapısına denk düşer. Debûr rüzgârı ise durduğun konum itibariyle Kâbe'nin arkasında kalacaktır." İbn Ebî Hâtim, Hüseyn b. Ali el-Cu'fî'den bildiriyor: İsrail b.Yûnus'a: “Rüzgar yönleri neye göre belirlenip isimlendirilmiştir?" diye sorduğumda şöyle karşılık verdi: “Kâbe (kıble)nin konumuna göre belirlenip isimlendirilmiştir. Buna göre Kâbe'nin kuzeyinden gelen rüzgara şimâl (kuzey) rüzgarı, güneyinden gelen rüzgara cenûb (güney) rüzgarı, karşısından gelen rüzgara sabâ, arkasından gelen rüzgara da debûr rüzgarı denilmiştir." İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Damra b. Habîb'ten bildiriyor: “Debûr batıdan, kabûl doğudan, şimâl güneyden, yemân kıbleden, nekbâ da dört bir yönden esen rüzgardır." Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Şimâl rüzgarı, kuzey yıldızı ile güneşin doğduğu yer arasından esen rüzgardır. Cenûb (güney rüzgarı), güneşin doğduğu yer ile Süheyl yıldızı arasından esen rüzgardır. Sabâ, güneşin battığı yer ile kuzey yıldızı arasından esen rüzgardır. Debûr de güneşin battığı yer ile Süheyl yıldızı arasından esen bir rüzgardır." Ebu'ş-Şeyh'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Cenub (güney rüzgarı), Cennet rüzgarlarından bir rüzgardır" buyurmuştur. İbn Ebi'd-Dünya, el-Matarves-Sehâb'ta, İbn Cerîr, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Cenûb (güney rüzgarı) Cennetten gelen bir rüzgardır ve beraberinde insanlar için bir çok faydalar getirir. Şimal (kuzey rüzgarı) ise Cehennemden gelen bir rüzgardır. Cehennemden çıktıktan, sonra Cennete uğrar. Cennette de ona hafif bir serinlik bulaşır. Şimâl'in (kuzey rüzgarı) getirdiği serinlik de işte bu yüzdendir." İbn Ebî Şeybe, Müsned'de, İbn Râhuye, Müsned'de, Buhârî, Târih'de, Bezzâr ve Ebu'ş-Şeyh'in Ebû Zer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: t(Yüce Allah bir rüzgarın ardından yedi yıl sonra bir rüzgar daha yaratmıştır. İkisi arasında da kapalı bir kapı vardır. Size gelen rüzgarlar da bu kapının boşluklarından sızan rüzgardır. Bu kapı açılacak olsa gökte ve yerde ne varsa hepsi savrulup uçardı. Aradan sızan bu rüzgar Allah'ın katında Ezîb diye anılır. Siz ise buna Cenûb (güney) rüzgarı diyorsunuz. " Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Cenûb (güney) rüzgarı ruhların efendisidir ve Allah katındaki ismi Ezîb'tir. Bu rüzgarın önünde de kapalı olan yedi kapı vardır. Size gelen rüzgarlar da bu kapıların aralıklarından sızan rüzgarlardır. Bu kapılardan bir tanesi dahi açılacak olsa gökte ve yerde ne varsa hepsi savrulup uçardı." Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Ne zaman bir güney rüzgarı esip coşsa siz görseniz de görmeseniz de bir vadiyi sel basıp taşar." Ebu'ş-Şeyh, Kays b. Ubâde'den bildiriyor: “Şimâl (kuzey) rüzgarı toprağın tuzu gibidir. Esmeyecek olsa yerden hiçbir şey bitmez." Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd'e zevâid olarak ve Ebu'ş-Şeyh, el- Azame'de, Ka'b'dan bildiriyor: “Şayet rüzgar üç gün boyunca tutulacak olsa yerde ve gökte ne varsa hepsi kokuşup çürürdü." İbn Ebî Hâtim, Abdullah b. el-Mübârek'ten bildiriyor: “Rüzgarın kanatları, Ay'ın da sudan bir kılıfı vardır." Ebu'ş-Şeyh, Osmân el-A'rac'dan bildiriyor: “Rüzgarların meskeni, Kerrûbiyyîn denilen ve Arş'ı taşıyan meleklerin kanatlarının altıdır. Orada coşunca düşüp güneşin yörüngesine girerler. Melekler de sürüklenmesine yardım eder. Güneşin yörüngesinde de coşunca denize düşerler. Denizden coşunca dağların zirvelerine çıkarlar. Dağların başında da coşunca oradan yere inerler. Şimâl (kuzey) rüzgarı gelirken Adn Cennetinin içinden geçer. Geçerken en güzel kokularını da içine katar. Şimâl rüzgarı güneşin doğduğu yer ile küçük ayı arasında olan yönden eser. Debûr rüzgarı güneşin battığı yer ile Süheyl yıldızı arasında olan yönden eser. Cenûb (güney) rüzgarı Süheyl yıldızının doğduğu yer ile güneşin doğduğu yer arasında olan yönden eser. Sabâ rüzgarı da güneşin doğduğu yer ile Küçük Ay'ı arasında olan yönden eser. Hiçbir rüzgar da sınırını aşıp bir diğer rüzgarın alanına girmez." Şafiî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî, Sünen'de Ebû Hureyre'den bildiriyor: Müslümanlar hacca giderken Mekke yolunda rüzgara yakalandılar. Başlarında da Hazret-i Ömer vardı. Rüzgar şiddetini arttırınca Hazret-i Ömer: “Rüzgar hakkında Allah Resûlü'nden bir şeyler işittiniz mi?" diye sordu. Şöyle dedim: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): «Rüzgar, Yüce Allah'ın esintilerinden bir esintidir. Rahmetle de azabla da gelebilir. Onun için rüzgarla karşılaştığınız zaman ona sövmeyin. Allah'tan hayrını dileyin ve şerrinden de O'na sığının» buyurduğunu işittim." Şafiî'nin, Safvân b. Süleym'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Rüzgara sövmeyin, şerrinden Allah'a sığının" buyurmuştur. Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Adamın biri rüzgara sövünce Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “Rüzgara sövme; zira o da kendisine verilen emri ifa etmektedir. Kişi, hakketmediği bir şeye lanet ettiği zaman bu lanet geri kendisine döner" buyurdu. Şâfiî, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Ne zaman bir rüzgar esse Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mutlaka diz üstü çöker ve: “Allahım! Bu rüzgarı bizlere rahmet kıl, azab kılma! Allahım! Bunu bize rüzgar (rıh) değil de rüzgarlar (riyâh) kıl!" diye dua ederdi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde dua etmesini de şu âyetler açıklar: “Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik.." "...Onlara, her şeyi kasıp kavuran bir fırtına göndermiştik." "Bir de aşılayıcı rüzgârlar gönderdik..."Son âyette rüzgar (duadaki gibi) çoğul siygasıyla gelmiş ve müjdeler getirmiştir. Tirmizî, Nesâî ve Abdullah b. Ahmed, ez-Zühd'e zevâid olarak Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Rüzgara sövmeyin; zira rüzgar Yüce Allah'ın esintilerinden bir esintidir. Bunun yerine rüzgarı gördüğünüzde Allah'tan bu rüzgarın hayırlarını, getirdiği ve gönderildiği şeylerin hayırlısını dileyin. Bu rüzgarın şerrinden, getirdiği ve gönderildiği şeylerin de şerrinden Allah'a sığının. " İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'den bildiriyor: Rüzgar çıkınca bazı Müslümanlar ona sövdüler. Bunun üzerine İbn Abbâs: “Rüzgara sövmeyin! Zira rahmetle de azabla da gelir. Söveceğinize: «Allahım! Bu rüzgarı bize azab değil rahmet rüzgarı kıl» diye dua edin!" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Ömer, rüzgar esip çoştuğu zaman: “Tekbir getirin! Zira tekbîr rüzgarın şerrini defeder!" derdi. İbn Ebî Şeybe'nin Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Geceye, gündüze, güneşe, aya ve rüzgara sövmeyin. Zira bunlar bazı topluluklara azabla, bazı topluluklara ise rahmetle gönderilirler. " "...Rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır." İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Beyhakî, el-Esmâu ve's-Sifât'de ve İbn Asâkir, Muâz b. Abdillah b. Hubeyb'den bildiriyor: İbn Abbâs'ın, K'ab(u'l- ahbâr)'ın üvey oğlu Tubey'a: “Bulut konusunda Ka'b'ın bir şeyler dediğini işittin mi?" diye sorduğunu duydum. Tubey' şöyle karşılık verdi: “Evet, işittim. Bir defasında: “Bulut yağmurun eleği gibidir. Yağmur yağdığı zaman şayet bulut olmasaydı yerde yağmurun değdiği her şey bozulurdu" dediğini işittim. Yine Ka'b'dan işittiğime göre yer bir yıl bir tür bitki verirken, diğer yıl farklı bir bitki türü verebilir. Yine: “Tohum yağmurla birlikte iner ve yerden öyle biter." Bunun üzerine İbn Abbâs: “Doğru söylüyorsun, ben de Ka'b'ın böyle söylediğini işittim" dedi. İbn Ebî Hâtim ile Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de bildirdiğine göre Atâ: “Bulut yeryüzünden (göğe) çıkar" demiştir. İbn Ebî Hâtim ile Ebu'ş-Şeyh, Hâlid b. Ma'dân'dan bildiriyor: “Cennettte meyve olarak bulut veren bir ağaç vardır. Olgunlaşıp siyah renk alan meyve yağmur taşırken, henüz olgunlaşmamış ve beyaz renkte olan meyve ise yağmur taşımaz." Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Siyah olan bulutta yağmur, beyaz olan bulutta ise çiğ vardır ki meyvelerin olgunlaşmasını sağlayan bulut da bu beyaz olanıdır." Ebu'ş-Şeyh, Ebu'l-Musennâ'dan bildiriyor: Yer: “Rabbim! Beni sula ancak tufanda (Yani Nûh tufanı) olduğu gibi suyu üzerime dökme" deyince, Yüce Allah: “O zaman bulutu sana elek yapacağım!" karşılığını Verdi. Ahmed, İbn Ebi'd-Dünya, el-Matar'da ve Ebu'ş-Şeyh'in' el-Ğifârî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah bir rüzgar yarattığı zaman bu rüzgar en güzel bir şekilde konuşur (gürler) ve en güzel bir şekilde güler (şimşek çakar)" buyurmuştur. Ebu'ş-Şeyh'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Denizden bir rüzgar çıkıp da Şam tarafına yöneldiği zaman o yıl yağmuru bol bir yıl olacak demektir" buyurmuştur. Taberânî, M. el-Evsat'ta Hazret-i Ali'den bildiriyor: “Yüce Allah'ın en güçlü yaratıkları on tanedir. Birincisi dağlardır. İkincisi demirdir ki dağları yontar. Üçüncüsü ateştir ki demiri eritir. Dördüncüsü sudur ki ateşi söndürür. Beşincisi yer ile gök arasında bulunan buluttur ki suyu taşır. Altıncısı rüzgardır ki bulutları sürükler. Yedincisi insandır ki önlemini alıp rüzgardan korunur ve ondan faydalanır. Sekizincisi sarhoşluktur ki insana hakim olup onu yener. Dokuzuncusu uykudur ki o da sarhoşluğu bertaraf eder. Onuncusu da derttir ki uykuyu yok eder. Yüce Allah'ın yarattıkları içinde en güçlü ve etkilisi de derttir." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), buluta baktığı zaman: “Vallahi bu bulutun içinde sizin için rızıklar var; ancak günahlarınızla bu rızıklardan mahrum bırakılıyorsunuz" derdi. İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ufukta yaklaşan bir bulut gördüğü zaman, bulut gidene kadar namazda olsa dahi her ne yapıyorsa o işi bırakır ve: “Allahım! Bu bulutun gelişindeki kötü şeylerden sana sığınırız" derdi. Şayet yağmur yağarsa iki veya üç defa: “Allahım! Bunu faydalı bir yağmur kıl" diye dua ederdi. Şayet yağmur yağmadan bulut dağılıp giderse bundan dolayı Yüce Allah'a hamdederdi. |
﴾ 164 ﴿