177

"Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir"

İbn Ebî Hâtim ile Hâkim'in bildirdiğine göre Ebû Zer, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) iman konusunu sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetini sonuna kadar okudu. Ebû Zer bir daha sorunca, Allah Resûlü cevap olarak aynı âyeti okudu. Ebû Zer bir daha sorunca, Allah Resûlü aynı âyeti okudu ve:

“İmanlı olduğun zaman, bir iyilik yaptığında bunu kalbinden gelerek seversin. Bir kötülük yaptığın zaman da bundan kalpten nefret edersin" buyurdu.

İshâk b. Râhuye, Müsned'de, Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye, Kâsım b. Abdirrahman'dan bildiriyor: Adamın biri Ebû Zer'e geldi ve:

“İman nedir?" diye sordu. Ebû Zer de adama:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetini okudu. Ebû Zer âyeti bitirince adam:

“Ben sana iyiliğin ne demek olduğunu sormuyorum!" dedi. Ebû Zer de adama şöyle karşılık verdi:

“Adamın biri Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve senin bana sorduğun soruyu sordu. Allah Resûlü cevap olarak ona bu âyeti okudu, ancak adam senin de yaptığın gibi böylesi bîr cevaba razı olmadı. Allah Resûlü adama:

“Yaklaşl" deyince, adam yanına yaklaştı. Sonrasında ona: «(İman etmiş) bir mümin iyilik yaptığı zaman buna sevinir ve sevabını Allah'tan umar. Bir kötülük yaptığı zaman da buna üzülür ve bundan dolayı cezalandırılmaktan korkar» buyurdu."

Abdurrezzâk, İbn Râhuye ve Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildiriyor: Ebû Zer, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) iman konusunu sorunca, Allah Resûlü cevap olarak:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetini okudu.

İbn Râhuye ile Abd b. Humeyd, İkrime'den bildiriyor: Hasan b. Ali'ye Şam dönüşünde iman konusu sorulunca cevap olarak:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetini okudu.

Abdurrezzâk ile İbn Cerîr, Katâde'den bildiriyor:

“Yahudiler batı, Hıristiyanlar da doğu tarafına doğru namaz kılarlardı. Bunun üzerine: «Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir.. .» âyeti nazil oldu."

İbn Cerîr ile İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Buradan kasıt namazdır. Âyet peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den Medine'ye hicret edip de farzlar ve hadler hakkında âyetlerin nazil olmasından sonra inmiştir. Burada Yüce Allah, amelsiz bir namazın kişinin iyi olmasına yetmeyeceğini bildirmiş, farzlar ile bunların gerektirdiği amellerin de yerine getirilmesi gerektiğini buyurmuştur."

İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir..." âyeti, Medine'de nazil olmuştur. Yüzü doğu veya batıya çevirmekten kasıt da namazdır. Burada Yüce Allah sadece namaz kılmak ile iyi olunamayacağını, asıl iyiliğin Allah'a itaatin ve bu yönde yapılan şeylerin kalbe nüfuz edip yerleşmesi olduğunu bildirmiştir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Bize anlatıldığına göre adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) iyilik konusunu sormuş sonrasında Yüce Allah bu âyeti indirmiştir. Bu âyet inince de Allah Resûlü soruyu soran adamı çağırıp bu âyeti ona okumuştur.

Farzlarla ilgili âyetler nazil olmadan önce kişi Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna dair şehadet getirdikten sonra bu hal üzere öldüğü zaman Yüce Allah'ın kendisini bağışlaması, merhamet etmesi umulurdu. Sonrasında:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyeti nazil oldu.

Zira ibadet ederken Yahudiler batıya Hıristiyanlar da doğuya doğru yönelirlerdi."

İbn Cerîr ile İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'den bildiriyor:

“Yahudiler batı, Hıristiyanlar da doğu tarafına doğru namaz kılarlardı. Bunun üzerine:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir..." âyeti nazil oldu."

Ebû Ubeyd, Fadâil'de ve Sa'lebî'nin Hârûn'dan bildirdiğine göre İbn Mes'ûd ile Ubey b. Ka'b bu âyeti: (.....) lafzıyla okurlardı.

Vekî', İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir, Ebû Meysere'den bildiriyor:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetiyle amel eden kişinin imanı kamil olur."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid şöyle demiştir:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir..."

Asıl iyilik Allah'a itaatin ve bu yönde yapılan şeylerin kalbe nüfuz edip yerleşmesidir."

İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifte, A'meş'ten bildiriyor:

“Bizim kıraatimizde: (.....) lafzı yerine: (.....) lafzı vardır."

"...Lakin iyi olan, Allah'a, âhı'ret gününe, meleklere, Kitab a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır"

Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Ebî Hâtim, el- Âcurrî, eş-Şeria'de, Lâlekâî, es-Sunne'de, İbn Merdûye ve Beyhakî, Şuabu'l- îmân'da Ömer b. el-Hattâb'tan bildiriyor: Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında otururken güzel yüzlü, düzgün saçlı, beyaz giysili bir adam yürüyerek çıkageldi. Adamı görünce birbirimize bakmaya başladık. Zira adamı tanımıyorduk ve hali yolcuyu da andırmıyordu. " Resûlallah! Yanına gelebilir miyim?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gelebilirsin" karşılığını verdi. Bunun üzerine adam yaklaştı ve dizlerini Allah Resûlü'nün dizlerinin dibine koyarak oturdu. Ellerini de Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) dizlerinin üzerine koyarak:

“İslam nedir?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve Kâbe'yi haccetmendir" karşılığını verdi. Adam:

“İman nedir?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'a, meleklerine, Cennet ile Cehenneme, ölümden sonra tekrar dirilmeye ve tamamıyla (hayır ve şerriyle) kadere inanmandır"' karşılığını verdi.

Adam:

“İhsân nedir?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ı karşında görüyormuşçasına amel etmendir. Zira sen onu her ne kadar göremesen de o seni görür" karşılığını verdi. Adam:

“Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu konuda kendisine soru sorulan kişi soran kişiden daha bilgili değil" karşılığını verdi. Adam:

“Peki, alametleri nelerdir?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yalınayak çıplak ve fakir koyun çobanlarının yüksek bina dikmede başkalarıyla yarışmaları ve kadınların kendi efendilerini doğurmalarıdır" karşılığını verdi. Adam kalkıp gittikten bir süre sonra Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“O adamı bana getirin" dedi ancak bütün aramalarımıza rağmen adam bulunamadı. Olayın üzerinden iki veya üç gün geçtikten sonra Allah Resûlü bana:

“Ey Hattâb'ın oğlu! Geçen gün şu şu soruları soran kişinin kim olduğunu biliyor musun?" diye sordu. "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediğimde de:

“O Cebrail'di, dininizi size öğretmek için gelmişti" buyurdu.

Ahmed ve Bezzâr, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Bir mecliste otururken Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrail geldi ve önünde oturdu. Ellerini de Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dizlerinin üzerine koydu ve:

Resûlallah! Bana İslam'ı anlat" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İslam, Yüce Allah'a yönelmen, Allah'tan başka ilah olmadığına, tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadet etmendir" karşılığını verdi. Cebrâil:

“Peki, dediğini yaparsam Müslüman olur muyum?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): Bunu yaparsan Müslüman olursun" karşılığını verdi. Sonra:

Resûlallah! Bana imanı anlat" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İman; Allah'a, âhiret gününe, meleklere; kitaba, peygamberlere, ölüme ve ölümden sonra tekrar dirilmeye, Cennet ile Cehenneme, hesab ile mizana, hayrı ve şerriyle tümden kadere inanmandır" karşılığını verdi. Cebrâil:

“Peki, dediğini yaparsam iman etmiş olur muyum?" diye sorunca, Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunu yaparsan iman etmiş olursun" karşılığını verdi. Sonra:

Resûlallah! Bana ihsanı anlat" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ı karşında görüyormuşçasına amel etmendir. Zira sen onu her ne kadar göremesen de o seni görür" karşılığını verdi.

Bezzâr, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla bir mecliste otururken üzerinde yolcu giysisi olan bir adam yanına gelip hemen önünde oturdu. Ellerini de dizlerinin üzerine koydu ve:

“Ey Muhammed!

İslam nedir?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'tan başka ilah olmadığına, tek ve ortaksız olduğunar Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, Ramazan ayını oruçlu geçirmek, imkan olduğu zaman da hacca gitmektir" karşılığını verdi. Adam:

“Peki, bunları yapmam halinde Müslüman olur muyum?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet, olursun" karşılığını verdi. Adam da:

“Doğru söyledin" dedi. Sonra:

“Ey Muhammed! İman nedir?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere; ölüme ve ölümden sonra tekrar dirilmeye, hesaba çekilmeye, Cennet ile Cehenneme ve tümüyle (hayrı ve şerriyle) kadere iman etmektir" karşılığını verdi. Adam:

“Peki, bunları yapmam halinde mümin olur muyum?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet, olursun" karşılığını verdi. Adam da:

“Doğru söyledin" dedi.

Sonra:

“Ey Muhammed! İhsan nedir?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ı karşında görüyormuşçasına amel etmendir. Zira sen onu her ne kadar göremesen de o seni görür" karşılığını verdi. Adam:

“Peki, böyle yapmam halinde Muhsin (ihsan sahibi) biri olur muyum?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet, olursun" karşılığını verdi. Adam da:

“Doğru söyledin" dedi. Sonra:

“Ey Muhammed! Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu konuda kendisine soru sorulan kişi soran kişiden daha bilgili değil" karşılığını verdi. Ardından adam çıkıp gitti. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“O adamı bana getirin" dedi, ancak bütün aramalarımıza rağmen adam bulunamadı. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“O Cebrâîl'di, dininizi size öğretmek için gelmişti" buyurdu.

İbn Merdûye, Ebû Hureyre ile Ebû Zer'den bildiriyor: Resûlullah'Ia (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte bir mecliste oturuyorduk. Allah Resûlü ayaklarını giysisinin içine almış öyle oturmuştu. Bir ara bir adam çıkageldi. Çok güzel bir yüzü, çok hoş bir kokusu ve çok temiz bir giysisi vardı. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi ve:

“Ey Muhammed! İslam nedir?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'a kulluk edip ona hiçbir şeyi ortak koşmaman, namazı kılman, zekatı vermen, haccı ifa etmen ve Ramazan orucunu tutmandır" karşılığını verdi. Adam:

“Bunları yapmam halinde Müslüman olur muyum?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet, olursun" karşılığını verdi. Adam:

“Doğru söyledin!" deyip:

“Ey Muhammed! Bana imanın ne olduğunu söyle" diye devam etti. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'a, meleklerine; kitaba, peygamberlere ve tümüyle (hayrı ve şerriyle) kadere inanmandır" karşılığını verdi. Adam:

“Bunları yapmam halinde mümin olur muyum?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet, olursun" karşılığını verdi. Adam da:

“Doğru söyledin" dedi.

Ahmed ile Nesâî, Muâviye b. Hayde'den bildiriyor: Allah Resûlüne (sallallahü aleyhi ve sellem):

Resûlallah! Yüce Allah seni ne ile gönderdi?" diye sorduğumda:

“Yüce Allah beni İslam'la gönderdi" karşılığını verdi. Ona:

“Peki, İslam nedir?" diye sorduğumda da:

“Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadet etmen, namazı kılıp zekatı vermendir" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken:

“Kişinin, malını sevmesine rağmen onu başkalarına (ihsan olarak) vermesidir" demiştir.

İbnu'l-Mubârek, Zühd'de, Vekî', Süfyân b. Uyeyne, Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: (.....) âyetini açıklarken:

“Kişinin sağlıklıyken, mal konusunda hırslı iken, uzun bir hayat yaşamayı umup fakir düşme korkusu taşıyorken malını vermesidir" demiştir.

Hâkim, İbn Mes'ûd'dan merfû hadis-i şerif olarak bunun aynısını zikreder.

Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Muttalib'den bildiriyor: Allah Resûlüne (sallallahü aleyhi ve sellem):

Resûlallah! (.....) ifadesi ne anlama geliyor? Zira hepimiz malı severiz?" diye sorduklarında:

“Malını verirken içinden uzun yaşama ile fakir düşme korkusunun geçmesidir" karşılığını verdi.

Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Hibbân'ın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“En hayırlı sadaka; sıhhatli ve mal konusunda hırslı iken,, uzun bir hayat yaşamayı umup fakir düşmekten korkuyorken verdiğin sadakadır. Ömrünün sonuna kadar geciktirerek can boğaza dayandığı zaman: «Filan kişiye şu kadar, falan kişiye bu kadar veriyorum» diye vasiyet edip geciktirmemendir. Zira artık bu mal senin değil, zaten başkasının (mirasçıların) malı olmuştur."

Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Hâkim ve Beyhakî, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ölüm anında sadaka veren kişi,, ancak doyduktan sonra yemeğinden başkasına hediye eden kişi gibidir" buyurduğunu işittim."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken:

“Kişinin yakınları, akrabalarıdır" demiştir.

Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de Ukbe b. Ebî Muaty'ın kızı Ümmü Gülsüm'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“En hayırlı sadaka kişinin kendisine (gizlice) kin güden akrabasına verdiği sadakadır" buyurduğunu işittim.

Ahmed, Dârimî ve Taberânî, Hakîm b. Hizâm'dan bildiriyor: Adamın biri Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) en üstün sadakanın hangisi olduğunu sorunca:

"Kişinin kendisine (gizlice) kin güden akrabasına verdiği sadakadır" karşılığını verdi.

Ahmed, Ebû Dâvud, İbn Hibbân ve Hâkim, müminlerin annesi Meymûne'den bildiriyor: Bir cariyemi azat ettiğimde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

“Şayet onu (hizmetlerini görmesi için) dayılarına verseydin sevabın dahafazla olurdu" buy urdu.

Hatîb, Talî Talhîsi'l-Müteşâbih'te İbn Abbâs'tan bildiriyor: Meymûne bir cariyesini azat etmek için Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) izin isteyince ona:

"Sürüsünü yaymak için hz kardeşine Versen veya yakınlarından birine verip aranızdaki bağı güçlendirsen senin için daha hayırlı olur" karşılığını verdi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Fâtıma binti Kays:

Resûlallah! Bir miskal altınım var ne yapayım?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Akrabaların arasında dağıt" karşılığını verdi.:

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de Selmân b. Âmir ed-Dabbî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yoksula verilen sadakaya bir sadaka sevabı verilir. Akrabaya verilen sadakaya ise hem sadaka, hem de akrabalık bağını ayakta tutma sevabı olmak üzere iki sadaka sevabı verilir" buyurmuştur.

Ahmed, Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce, Abdullah b. Mes'ûd'un hanımı Zeyneb'ten bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sadakamı kocam ve himayemde bulunan yetimler için harcasam sadakayı vermiş olur muyum?" diye sorduğumda:

“Hem sadaka vermen, hem de akrabalarını gözetmene karşılık sana iki sadaka sevabı verilir" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken:

“Müslümanların misafiri olan (yabancı) kişidir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken:

"Yolcu olarak sana uğrayıp yoluna devam edecek olan kişidir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken:

“Senden bir şey (maddi yardım) isteyen kişidir" demiştir.

Ahmed, Ebû Dâvud ve İbn Ebî Hâtim'in Hüseyn b. Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“At üzerinde gelse dahi senden bir şey isteyenin böylesi bir hakkı vardır" buyurmuştur.

İbn Adiy'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“At üzerinde olsa dahi sizden bir şey isteyenin bu isteğini karşılayın" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Sâlim b. Ebi'l-Ca'd'dan bildiriyor: îsa b. Meryem:

“Gümüş kemeri olan bir at üzerinde gelse dahi senden bir şey isteyenin böylesi bir hakkı vardır" demiştir.

İbn Sa'd, Tirmizî, İbn Huzeyme ve İbn Hibbân, Abdurrahman b. Büceyd'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) biat edenlerden biri olan ninem Ümmü Büceyd bir defasında Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem):

Resûlallah! Bazen birisi benden bir şey istemek üzere kapıma dikiliyor ancak ona verecek bir şey bulamıyorum" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yanmış bir hayvan paçasından başka bir şey bulamasan dahi bunu ona ver" karşılığını verdi.

İbn Huzeyme'nin lafzı ise:

“Bir hayvan paçası verecek olsan dahi yine de onu boş çevirme" şeklindedir.

Saîd b. Mansûr ile İbn Sa'd, Amr b. Muâz el-Ensârî'den, o da ninesi Havvâ'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yanık bir hayvan paçası verecek olsanız dahi sizden bir şey isteyeni boş çevirmeyin" buyurduğunu işittim.

İbn Ebî Şeybe, Humeyd b. Abdirrahman'dan bildiriyor:

“Denilirdi ki, keklik başı kadar bir şey verecek olsanız dahî sizden bir şey isteyeni boş çevirmeyin."

Ebû Nuaym, Sa'Iebî, Deylemî ve Hatîb, Ruvâtu Mâlik'de İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah'ın mümin kuluna bir hediyesi de kapısına gelen dilencidir" buyurmuştur.

İbn Şâhîn, İbnu'n-Neccâr, Târih'te Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah'ın, kullarına olan hediyelerini söyleyeyim mi?" diye sorunca, ashab:

“Tabi ki söyle" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Fakir kullarıdır. Verilen yardımı, kabul etse de etmese de fakirler Yüce Allah'ın kullarına hediyeleridir" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken:

“Köle azat etmektir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken:

“Farz olan namazları tam olarak kılması, kendisine düşen zekat miktarını da ödemesidir" demiştir.

Tirmizî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Adiy, Dârakutnî ve İbn Merdûye, Fâtıma binti Kays'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Malda zekat dışında da verilmesi gereken bazı haklar vardır" buyurdu ve:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetini okudu.

Buhârî, Târih'te Ebû Hureyre'den bildiriyor: Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Malda zekat haricinde verilmesi gereken başka haklar var mı?" diye sorulunca:

“Evet, vardır. Örneğin güçlü deveni binilmek üzere başkasına vermendir" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî'ye:

“Malı olan kişinin zekat dışında vermesi gereken başka haklar da var mı?" diye sorulunca:

“Evet, var" karşılığını vermiş ve:

“...Onun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ye ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" âyetini okumuştur.

Abd b. Humeyd, Rabîa b. Gülsüm'den o da babasından bildiriyor: Müslim b. Yesâr bana:

“Yüce Allah'ın Kitab'ında iki tür namaz ile iki tür zekattan bahsedilir. Bu konuda sana âyet okuyayım mı?" deyince:

“Oku!" karşılığını verdim. Bunun üzerine şöyle dedi:

“Yüce Allah, Kitab'ında: '"Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren..." buyurur. Bunlar ve bunlardan daha aşağı olanlar nafiledir. Sonrasında:

“...Namaz kılan, zekat veren..." buyurur. Buradaki namaz ile zekat ise farzdır."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye:

“...Ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Allah adına söz verip de bundan cayan kişiyi Yüce Allah cezalandırır. Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) zimmetini verip de sonradan bu zimmete ihanet eden kişinin de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyamet gününde hasmı olur."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...Ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler..." âyetini açıklarken:

“Kendi aralarında ve diğer insanlara karşı verdikleri sözler, yaptıkları ahitlerdir" demiştir.

Vekî', İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: (.....) ifadesi fakirlik anlamına gelir. (.....) ifadesi de hastalık anlamındadır. (.....) ifadesi de savaş anı anlamına gelmektedir."

Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr, Katâde'den bildiriyor:

“Aramızda (.....) ifadesinin darlık ve fakirlik, (.....) kelimesinin hastalık ve rahatsızlık, (.....) ifadesinin ise savaş anı, savaş alanı anlamına geldiğini konuşurduk."

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: ifadesinin ne anlama geldiğini sorduğunda İbn Abbâs:

“Bolluk ve kıtlık anlamlarına gelir" karşılığını vermiştir. Nâfi':

“Peki Araplar bu kelimeleri biliyorlar mı ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şöyle demiştir:

“Tabi ki bilirler! Şâir Zeyd b. Amr'ın:

"ilah azizdir, rahmeti geniş ve hikmet sahihidir

Kıtlık da bolluk da nimetler de onun elindedir" sözünü duymadın mı ki?"

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...İşte onlar doğru olanlardır..." âyetini açıklarken:

“Onlar'dan, kasıt Yüce Allah'ın bu âyette zikrettiği şeyleri yapanlardır ki doğru olanların ancak bunlar olduğu ifade edilmiştir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Rabî':

“...İşte onlar doğru olanlardır..."âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Amelle desteklenmiş bir imanla konuşanlar işte Allah'a karşı doğru olanlar bunlardır. Hasan(-ı Basrî) de bu konuda şöyle derdi:

“Bunlar imana yönelik sözlerdir, ancak hakikati amele bağlıdır. Amel olmadıktan sonra imanı sözle ifade etmeninin bir değeri yoktur."

Hakîm et-Tirmizî, Ebû Âmir el-Eş'arî'den bildiriyor: Allah Resûlüne:

Resûlallah! İyiliğin kemale ermesi nasıl olur?" diye sorduğumda:

“Açıktan yaptığın şeyleri yalnız olduğunda da yapmanla olur" karşılığını verdi.

İbn Asâkir, İbrâhim b. Ebî Şeybân'dan bildiriyor: Zeyd b. Rufey'a:

“Ey Ebû Cafer! Haricilerin insanları tekfir etmesi konusunda ne dersin?" diye sorduğumda şu karşılığı verdi:

“Yanılıyorlar! Zira Yüce Allah:

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır" buyurur. Bunlara iman eden kişi mümin, bunları inkar eden kişi de kafirdir."

177 ﴿